Yansımama bakıp gülümsedim.
"Bir yıldız gibi görünüyorum."
"Sen yıldızların soyundansın."
Nasıl hissediyorum biliyor musun, bana bakarken tutulan dilekler hiç gerçekleşmemiş gibi hissediyorum.
"Şu an daha şefkatli birkaç kelimeye mi ihtiyacın vardı?” diye sırıttım.
"Belki," dedi gizli bir sırdan bahseder gibi gözlerini kaçırarak. "Bu yüzden bazen senden pek hoşlanmıyorum."
Sahte bıkkınlığına kısık bir kahkaha atıp yapay bir şekilde dudağımı büktüm.
"Senin için gidip biraz süt ısıtmamı ister misin?"
"Sana şarap fıçısını getirmemi ister misin?" diye İlahi Lorddan beklenmeyecek bir belden aşağı vurma girişiminde bulundu.
Elimi inanamayarak ağzıma bastırdım ama yine de kahkahami tutamadım. "Bu gerçek bir espriydi haberin olsun! Hem de iğneli bir tane. İşte şimdi gecem güzelleşti!"
Eğilimlerini boğmakta direnirsen, sonunda bir balgam parçası olursun. Sonunda seni tıkayan parçayı tükürürsün, ancak yıllar sonra anlarsın bunun balgam değil de kendi öz benliğin olduğunu. Bu yitince de hortlakların kovaladığı bir manyak gibi karanlık sokaklarda koşturur durursun. Tam bir açık yüreklilikle her zaman şöyle diyebilirsin: «Ne yapmak istediğimi bilmiyorum.» Yaşamın sırat köprüsünü aşabilir, dürbünün ters ucundan çıkabilirsin. O zaman her şeyin ötende durduğunu görürsün, tutamayacağın kadar uzakta, şeytanca çarpılıp biçim değiştirmiş. Artık oyun bitmiştir. Hangi yöne gitsen kendini bir aynalı geçitte bulursun, deliler gibi sağa sola koşarsın da bir çıkış aramak için, pek beğendiğin kişiliğinin görüntüleriyle karşılaşırsın her yerde.
Sadece ölülerin yası tutulmaz, bazen ölen anların da yası tutulur. Sen ve ben bu hüznü hayatımız boyunca taşıyacaĝız. Yaşanmayan anların yasını tutacağız.