Allah'la irtibatı sağlam olan bir müminin bütün korkuları dinmiştir. Kimseden pervası kalmamıştır. Çünkü o, arkasına bütün zorluklara tahammül ettirecek bir gücü almıştır. Onunla her türlü engeli aşabileceği bir sırrı yakalamıştır. Çünkü insan yapmıyordur, Allah'ın Kâdir ismi yapıyordur. İnsan elde etmiyordur, Allah'ın Rahmân ismi ona veriyordur. İnsanı sürekli taciz eden, acılı ve bitimsiz bir acziyet nerede, daima ilahi kudret ve rahmetin emniyet dolu ikliminde yaşamak nerede?
Dervişin Teselli Koleksiyonu 3
Oysa insan, bu yaşama tatmak için gelmiştir, doymak için değil. Marifet, tadar tatmaz sırrı çözmektir. Tatma hissinin insanı hızla terk etmesinden yola çıkarak nimetlerin yalnızca birer numune (birer ön kesit, birer avans) olduklarını idrak etmektir.
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
İnsana verilen sabır gücü yanlış ve lüzumsuz işlere dağıtılmazsa, her zorluğa ve her musibete yeterli gelir. Sabır kapasitesi, düne hiç harcanmamış haliyle, yarına pay bırakmayacak şekilde, bugün son damlasına kadar kullanılarak, mükemmel bir güç elde edilebilir, böylece "Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara, 153) ayetinin sırrı ortaya çıkar. Asıl sorun, baştaki dertlerin büyüklüğü değil, sabrın o dertlere yetmiyor olmasıdır. Zira sabır da bir nimettir ve her nimet gibi o da sınırsızca değil, miktarınca verilir.
"Sabır gücü yanlış ve lüzumsuz işlere dağıtılmazsa, her zorluğa ve her musibete yeterli gelir. Sabır kapasitesi, düne hiç harcan­mamış haliyle, yarına hiç pay bırakmayacak şekilde, bugün son damlasına kadar kullanılarak, mükemmel bir güç elde edebilir, böylece "Allah sabredenlerle beraberdir" (Bakara, 153) ayetinin sırrı ortaya çıkar. Asıl sorun, baştaki dertlerin büyüklüğü değil, sabrın o dertlere yetmiyor olmasıdır. Zira sabır da bir nimettir ve her nimet gibi o da sınırsızca değil, miktarınca verilir. İnsan sabır kuvvetini gereksiz işlere dağıtır, şimdi ihtiyacı olan sabrı geçmişe ve geleceğe pay eder. Kaderindeki bütün musibetlere tahammül edebileceği güç ona verilmişken, bu gücü israf edip, dayanıksız bir biçimde musibetlerin karşısına çıkar. Oysa çeki­len en büyük acıların, yaşanılan vakte düşen miktarı, hiçbir za­man tahammülün üzerinde değildir. Bir ayette, "Allah, kimse ye kapasitesinin üstünde bir sorumluluk yüklemez" buyrulmuştur. (Bakara, 286) Belanın şiddeti, musibetin büyüklüğüyle değil sabrın yeterliliğiyle ölçülür. Konf ü çyüs, "Kuyu derin değil, ip kısa" derken bunu kastediyor olmalıdır."
İmtihanın içindeki sırrı çözse uçarmı !!!?
♡İnsan neyi çok severse, neye aşırı bağlanırsa, hangi şeyi gönlünün içiyle isterse elinden uçup gidiyor.
Dengeli bir ruh hali için son yıllarda "kabullenme" kavramı üzerinde çokça duruldu. Yaşamı kabullenmek, insanları kabullenmek, hadiseleri kabullenmek, karşımıza çıkan yeni gelişmeleri kabullenmek, bazen hayal ettiklerimizin, planladıklarımızın gerçekleşmemesini kabullenmek, istediklerimizin olmamasını kabullenmek... Yaşam sisteminin tamamen bize ait olmadığını, her karışıyla gerçek bir sahibinin var olduğunu kabullenmek... "Kabullenmek''ten mücadele etmemeyi, her şeye teslim olmayı, çaba sarf etmemeyi anlamak yanlış olur. Gayretlerimize rağmen karşımıza çıkan durumları kabullenmekten bahsediyorum. Kendimizi ve dış dünyamızı kabullenmek, geçmişle, gelecekle barışmak... Hüzünlerimizi de sevinçlerimiz kadar sevmek ve onları da benimsemek... Fakat bence bu kabullenme fikrinin (her ne kadar ideal gibi görünse de), yerini bir başka meseleye, "anlama'' kavramına bırakması gerekir. İnsan, arka planını, gerçek anlamını kavrayamadığı, sebep sonuç ilişkilerini iyi tahlil edemediği meseleleri nasıl kabullenebilir, onlarla gerçek bir barış içerisine nasıl girebilir? Dengede kalmanın sırrı bence anlamaktır, çözümlemektir, başımıza gelen en küçük şeyin bile görünen ve görünmeyen anlamları üzerinde durabilecek bir kabiliyete ermektir. Gerçek ve faydalı bir "kabul", ancak yeterli bir çözümlemenin ardından geliyorsa hakikidir, aksi takdirde etkisi kısa zamanda kaybolacak bir sahteliktedir.
Reklam
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.