Bir sürü koyun Yunan bayrağı gibi maviye boyanmıştı.
Bu hayvanlar gelecek Yunan ordusunun ayakları altında kesilecekti.
Koyunlardan birini sarıklı bir hoca götürüyordu.
Hoca ve Yunan bayrağına boyanmış koyun...
Din nereye düşmüştü?
Bu kabahatler yüzünden babamdan dayak yerdim. Fazla dayak yiyince de soyunup elbiselerimi atar:
- Ben sizin çocuğunuz değilim ! diye kaçardım.
Tabii beni yakalayıp bir daha döverler, bu sefer susardım.
"Kıs geldi. Bugün ava zok sovuk. Usiyovuz."
"Hayır hayır, çocuklar. Olmuyor. Bakın, ağzıma bakın, bugün hava çok soğuk. Soğğuk. Üşüyoruz. Üüü. Düüüt gibi üüü. Haydi bir kere daha"
Gün Kavuşurken Köye Bir Adam Geldi ve Peygamber Olduğunu Söyledi. Köylüler Adama İnanmadılar, "İspat Et!" Dediler.
Adam Karşılarındaki Eski Suru Gösterdi ve "Eğer Bu Duvar Konuşur ve Benim Peygamber Olduğumu Söylerse İnanır mısınız?" Diye Sordu.
Köylüler, "Elhak, İnanırız!" Dediler.
Adam Duvara Döndü ve Elini Uzatarak, "Konuş Ya Duvar!" Buyurdu.
Bunun Üzerine Duvar Dile Geldi ve Şöyle Dedi:
"Bu Adam Peygamber Değildir. Sizi Kandırıyor. Peygamber Değildir !”
"İşin aslı şu ki profesör, bu akşam bir sentetik rehberle etkileşim halindeydiniz. Bir tür bilgisayarla."
Langdon tedirgin biçimde etrafına bakındı. "Bu bir çeşit şaka mı?"
"Hayır değil profesör. Çok ciddiyim. Edmond Kirsch sentetik zekâ alanına on yılını verip yaklaşık bir milyar dolar harcadı. Bu akşam onun çabalarının meyvesini tecrübe eden ilk kişilerden biri sizsiniz. Tüm turunuz sentetik bir rehber tarafından verildi.
Ben insan değilim."