Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İnsan başlangıçta doğaya baş eğmiş ve çevresine uyum sağlamaya çalışmıştır. Ancak yerleşik tarım toplumuna geçişi ile beraber insanın çevresini denetlemesi ve ona biçim vermesi mümkün olmuştur. Sonrasında baş eğme gitmiş, yerine baş kaldırma daha doğrusu doğa üzerine egemen olmaya başlamıştır.
Leyla

Leyla

@Leylimlley
·
07 Mayıs 12:13
insan başlangıçta çevre karşısında güçsüzdü ve ona bağlıydı. Fakat zamanla bu ilişki insanın çevreyi denetleme ve hatta çevre üzerinde egemen olma yönünde gelişmiştir. insanın bilinen evrim sürecinde, ilkel insan doğa içinde ve doğa olaylarına karşı bütünüyle savunmasız, çaresiz ve yalnızdır.
ÜÇ KİTAP ÜÇ İNSAN
Nadirkitap.com'a bağlı sahaflar üzerinden kitap araştırırken gördüm Ulla Johansen’in "1950'li Yıllarda Türkiye'de Yörüklerin Yayla Hayatı" kitabını. 1927 doğumlu, Alman uyruklu Ulla Johansen, doktoradan sonra etnoloji alanında kariyer yapmaya karar verir. Türkiye’nin verdiği ve ancak üçüncü mevki tren biletine yetecek
Reklam
Ebrar 2126
Ebruar kavramını veya Ebruarı bunların nasıl kimseler olduklarını el alacağız, konuşmaya çalışacağız Ebruar her ne kadar Türkçe'ye bir isim olarak geçmişse de aslında Arapça eril bir çoğul yani Ebruar iyiler demek Bu kekili bunun Ber veya Ber ayette geçtiği üzere Cenab-ı Hak Hz. Yahya için o Ber ile bir valideyhi Olem yakın Cebber'in
.... Neden “Sosyalizm” ? Albert Einstein, Mayıs 1949: Ekonomik ve sosyal konularda uzman olmayan birisinin sosyalizm üzerine görüşlerini açıklaması önerilebilir mi? Bunun birkaç nedenle olabileceğine inanıyorum. Öncelikle soruyu bilimsel bilgi açısında ele alalım. Astronomi ile iktisat arasında önemli yöntemsel farklılıklar yokmuş gibi
içindekiler ve sunuş
Postmodern
Postmodern
içindekiler ve sunuş ...... Postmodernlik "üstanlatılar" döneminin sonuna gelindiğini; insan, doğa ve Tanrı'ya dair evrensel bir tarih kurgusunun tehlikeli bir yanılsamadan ibaret olduğunu ve modernliğin adeta bir karabasan hâline gelerek kültür, sanat ve düşüncenin üzerine çöktüğünü
Oduncunun dili işlevseldir; çünkü ağacı keserek ağaçla kendi arasında nesnel bir dil oluşturur. Bu yüzden ağaç üzerine değil ağacı konuşur. Ancak ağacı kesmeyen biri ancak ağaç hakkında ve ağaç üzerine konuşabilir. Yani söylen oduncuya değil, ağaç üzerine konuşan bireye aittir; çünkü o erki elinde tutan ve yalnızca etkin olandır. Bu durum ağaç üzerine konuşan bireyi ağacı yadsıyor yapmaz; çünkü söylenin amacı nesneleri günahsızlaştırmak, arıtmak, doğa ve sonrasızlık olarak temellendirmektedir. Bu yüzden ağaç kesmeyenin söyleni ağacı işlemeye değil de şakımaya yöneliktir. İşte bugün her fırsatta eleştirdiğimiz, ağzımızda alelade çıkıveren "hamaset" tam da bu şakıma değil de nedir? Hamaset, nesnenin içini boşaltır ve öyle bir zemin hazırlar ki insanlar artık bu söylenle gerçeklik bağıntısından çıkıp kullanım bağıntısı içine girer.
Reklam
Seyirlik...
Şimdiki Zamanın filmlerini izlerken geçen zamandan çok mekanın içinde varolmaya çalışan insanların dramlarını izleyebileceğiniz iki süper yapım Filmler hakında 👇 #colombus Amerika'nın İndiana şehrinde küçük bir kasaba olan Colombus kentine babasının aniden geçirdiği bir kriz sonucu komaya girdiğini öğrenen Jin, Kore'den gelmeyi pek
Bugünü Yaşama Arzusu
#Schopenhauer *Yazar #Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Hayatın Anlamı
1.kısım Hayatın anlamı nedir?" sorusu hakiki bir soru mu yoksa yalnızca hakiki gibi görünen bir soru mudur? Tanrı, stratejik bir amaçla dünyayı yaratmış göksel bir mühendis değildir. O, dünyayı yalnızca kendi memnuniyeti ve yaratma hazzı uyarınca yaratmış bir sanatçıdır. Philosophical Investigations" gibi bir çalışmada
Gökyüzü, ağır ağır çekilen gri bir perdeymiş gibi, yeryüzüne inatla süzülen yağmur damlalarıyla doluydu. Her damla, betonun üstünde minik bir hikâye anlatıyor, sonra bir sonrakiyle birleşip yok oluyordu. Şehir, bu sonsuz döngüde kendini tekrar eden bir melodiye bürünmüş, her köşesi ıslak bir nostaljiye dönüşmüştü. İnsanlar, siyah şemsiyeler altında kaybolmuş gölgeler gibiydiler; her biri kendi düşüncelerine dalmış, yağmurun ritmiyle adımlarını birleştiren yalnız yürüyüşçüler. Yağmurun getirdiği huzur ve melankoli iç içe geçmiş, sokakların üzerine bir sessizlik örtüsü sermişti. Rüzgar, zaman zaman şarkılar fısıldar gibi esiyor, ıslak yaprakların üzerinde dans ediyor, yağmurla birlikte gelen bu serinliği her yere taşıyordu. Pencerelerden bakıldığında, dünya sanki eski bir film şeridi gibi, renkleri solmuş, hatıralarla dolu bir tablo çiziyordu. Bir kafeteryanın buğulu camından içeriye dikkatlice bakıldığında, insanların sıcak çaylarının buharıyla ısınmaya çalıştıkları, gözlerinde yağmurun yansımasıyla bir başka dünyaya dalıp gittikleri görülürdü. Yağmurlu bir günde, zaman sanki daha yavaş akıyor, herkes kendi içine bir yolculuğa çıkıyor, belki de kaybettiği benliğini ya da unuttuğu anıları arıyordu. Ve işte bu yüzden, yağmur her zaman bir başlangıçtı; toprağın kokusu, canlanan doğa, her şeyin üzerine yıkanıp yeniden doğması gibi. Yağmurlu günler, kaybolmuş duyguları, eski hatıraları canlandırır, bizi içsel bir yolculuğa çıkarır ve belki de en önemlisi, hayatın devam ettiğini, her yağmur sonrası bir güneşin doğacağını hatırlatır.
962 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.