Nasıl başlasam bilemiyorum ama size de olur mu bilmem ama bazı kitaplar kalbimi sıcacık sarar sanki. Amin Maalouf’un okuduğum 3.kitabı bu ve yine şaşırtmadı, yine tadı damağımda kaldı sanki.
--SPOİLER İÇEREBİLİR--
İsyan adında soyu Osmanlı’ya dayanan bir adam hikayesini yazara 4 günde anlatıyor. Hikayede neler yok ki, Osmanlı’nın son dönemi, 1. ve 2. Dünya savaşları, İsrail’in kuruluşu ve Arap-Yahudi savaşları...
Ve tüm bu olaylar arasında sıkışmış, akıl hastası bir babaanne, soylu bir baba, her zaman toparlayıcı abla, sevilmeyen bir kardeş, Yahudi bir aşık ve her şeyden habersiz bir kız çocuğu...
Tarihin ve özellikle Orta Doğu’nun bu ilginç hikayelerini okumayı çok seviyorum ve Amin Maalouf artık bu konunun ehli olanlardan.
Sakin, çalışkan bir insanın tıp okumak için Fransa’ya gitmesi ancak kaderin kendisine yüklediği “devrimci” karakterden kaçamaması, tıpı bitiremeden Beyrut’a dönüşü, aşık oluşu, “delirmesi” ve ailenin sevilmeyen, kendisine tamamen zıt, hatta kaçakçı kardeşinin çok zengin üstüne üstlük “bakan” olması... Ve İsyan‘ın delilikten kendini kurtarışı...
Kitaba sadece tarih ya da aşk romanı olarak bakmak hakaret olur diye düşünüyorum. Yaşadığımız hayatlar kader midir? Yaşam çizgimiz belli midir? Ne oldum değil, ne olacağım tam olarak ne demektir? gibi birçok soru sordurdu bana 184 sayfada.