Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

meltem

meltem
@drmeltemsari
Doktor
İstanbul
Çanakkale, 1995
58 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Herkesin kendinde beğenmediği farklı özellikler var ama tüm cevaplar aynı temel temaya işaret ediyor: ‘Bu halimle yeterince iyi değilim. Bende ters giden ya da eksik bir şey var.' Bu, zihinlerimizin bize tekraren gönderdiği bir mesajdır.
Reklam
ACT’in temel felsefesi: Çözülebilecek sorunları çözmek için gerekli cesareti toplayın, çözülemeyecek olanları kabul etmek için gerekli dinginliğe ulaşın ve bu ikisi arasındaki farkı anlamak için gerekli hikmete sahip olun
Düşüncelerimizin çoğu ne doğru ne yanlıştır. Bunların çoğu ya hayatı nasıl algıladığımıza ilişkin hikâyelerdir (bunlara ‘görüş’, ‘tavır’, ‘yargı’, ’ideal’, ‘inanç’, ‘teori’ ve ‘ahlaki değerler gibi isimler veririz) ya da hayatımızı nasıl yaşamak istediğimizle ilgili hikâyelerdir (bunları da ‘plan’, ‘strateji’, ‘hedef, ‘dilek’ ve ‘değer’ olarak adlandırırız.) ACT’te düşüncelerle ilgili olarak bizi esas ilgilendiren şey, bunların doğru ya da yanlış olmaları değil, bize yardımı olup olmadığıdır. Yani, bu düşüncelerimiz bize istediğimiz yaşamı kurmada yardımı oluyor mu?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Küçük yaştan itibaren, bize duygularımızı kontrol edebilmemiz gerektiği öğretiliyor. Küçüklüğünüzde şunlara benzer pek çok ifade duymuşsunuzdur: “Ağlama bak yoksa seni gerçekten ağlatırım.”, “Bu kadar da canını sıkma; olaya iyi tarafından bak”, “Yüzünü asıp durma artık”, “ Artık koca adam oldun. Erkek adam ağlamaz.”, “Artık kendine üzülmekten vazgeç.”, “ Endişelenme, korkacak hiçbir şey yok.” Büyük olasılıkla, bu yetişkinlerin çoğu kendi acı veren duygularıyla çok da iyi başa çıkamıyorlardı. Kendilerini içkiye veriyorlar, rahatlatıcı ilaçlar alıyorlar, her gece uykuya dalana dek ağlıyorlar, evlilik dışı ilişki yaşıyorlar, kendilerini işlerine veriyorlar veya bir yandan ülserleri azarken sessizce acı çekiyorlardı. Sonrasında yaşımız ilerledikçe muhtemelen şöyle ifadelere de çok tanık oldunuz (hatta belki kendiniz de bu tür ifadeler kullandınız): “ Aş artık bunları!”, “Olur böyle vakalar!”, "Üzerinde durma!”, “Sakin ol!”, “Bunların canım sıkmasına izin verme!”, “Korkak tavuk gibi davranma!”, “ Toparla artık kendini!” vb.
Travmatik anılarla çalışmanın ana anahtarlarından biri, onları danışanın hiper-etkin ve ağır ya da kendini kapatmış, çökmüş, utanç içinde olmadığı güvenli bir şimdiden dozu arttırarak yoklamaktır.
Reklam
İçinde bulunduğumuz ruh hali ve o andaki duyarlılıklarımız, olayı nasıl hatırladığımızı, bu anılara yönelen ve gelişen ilişkimizi, onlarla nasıl başa çıktığımızı ve onları nasıl yeniden kuracağımızı belirler.
208 syf.
·
Puan vermedi
Varoluş ve Psikiyatri
Varoluş ve PsikiyatriEngin Geçtan
8.8/10 · 624 okunma
Özgürlük başkasının bize verebileceği bir şey değildir, özgürlüğü biz alır ve istediğimiz kadar özgür olabiliriz. Baldwin
Sorumluluk kendimize olan sorumluluğumuzdur. İnsanın kendine yönelik en büyük sorumsuzluk biçimi, diğer insanlara ve olaylara ilişkin sorumlulukları, önüne çıkıverdikçe ve kayıtsızca kabul etmesidir. John page
Daha iyi yaşamak için yaşama ilişkin veri toplayan ve depolayan insanlar, erteledikleri yaşamın geri gelmemek üzere akıp gittiğini neden görmezden geliyorlar. Üstelik kendi geçmişlerinden alacaklı olmanın giderek artan yüküyle yaşamak zorunda kalarak.
Reklam
Pazarlamacı ilişkiler sisteminde, insan amacına ulaştıkça daha çok boşluğa düşer. Çünkü önemli olan, varoluş alanımızın ne kadar geniş olduğu değil, onun nasıl doldurduğudur. Kendimizi satışa çıkardığımız oranda yaşadığımız öfke ve düşmanlık, ne denli bilincimizin dışına itersek itelim yine de davranışlarımızı yönlendirir. Anlaşılabilme umudumuzu yitirdikçe daha çok beğeni toplamak için çabalarız. Sevilebilmek umuduyla bize ait olmayan bir görüntüyle sunulan benliğimiz bu kez sevmeyi unutur. Derinlere itmeye çalıştığımız öfke ve düşmanlığı, sevilmeden sevmemekte direnerek maskelemeye çalışırız.
Öyle olur ki, bazen karşımıza çıkan birinin bu boşluğu giderecek güce sahip olduğuna inanırız. O kişinin savunma sistemi kurtarıcı tavırları içerdiğinden ya da onun öyle olduğuna kendimiz de inanmak istediğimizden. Ama çoğu kez yanılsamamızı bir süre sonra fark eder, onun da bizim beklediğimizi beklediğini kabul etmek zorunda kalırız. Yaşatılma beklentimizi ‘şey’ olarak algıladığımız oranda beklentimizi yönelttiğimiz insanı da ‘şey’ olarak görür, dolayısıyla kendimizi de ‘şey’e indirgemiş oluruz. Günümüzde birçok yakın beraberlik ‘şeylerin ilişkisi’ olarak yaşanmakta. Güvenceye yönelik bir dayanışma temeli üzerinde sürdürülen bu tür ‘şirket ilişkileri’ genellikle pek uzun ömürlü olmuyor ve günümüzün şeyler dünyasındaki seçenek bolluğu nedeniyle yeni yanılsamalara yöneliniyor.
Çocukluk yıllarından alacağı olmayan bir insan düşünemiyorum. Çoğumuz bunun bıraktığı boşluğun yetişkin yaşamımızda giderilmesini bekliyoruz, özellikle de yakın ilişkilerimizde. Kimimiz, geçmişten kaynaklandığını bilmeksizin yaşanan bu boşluktan ötürü yetişkin yaşamımızı paylaştığımız kişileri sorumlu tutar, hatta onları suçlarız. Oysa bir insanın bir diğerinin yaşamına tek yönlü katkıda bulunması, yetişkinler arası ilişkilerde zaman ve durumla sınırlanan ve sürekli yaşanması mümkün olmayan bir olgudur. Bu nedenle, verilemeyeni ve artık verilmesi mümkün olmayanı beklemekte direndiğimiz oranda yaşamı da durdurmuş oluyoruz
Durgun ve karamsar bir anımızda bir yakınımızdan sıcak ilgi görmek içimizi ısıtır, kendimize ve dünyaya daha olumlu bakmamızı sağlar. Ama bir süre sonra kendimizi varetme sorumluluğu ile yeniden yüzleşmemiz gerekir. Sevgi denilen, adı var tanımı yok bir olguyu “ithal ederek” yaşamaya çalışmanın, insanın kendisini pazarlamasını ve benliğine yabancılaşmasını içeren bir bedeli de olduğu genellikle görmezden gelinir. Anlaşılabilme ve hissedilebilme, yerini ilgi görme ve beğeni toplamaya bıraktıkça, yaşam üretme potansiyeli de giderek kullanılmaz olur ve insan kendisini nasıl çıkacağını bilemediği bir kısırdöngünün içinde bulur.
Varolabildiğimiz zamanlarda egonun süperegoyla sürdüregeldiği iç diyalog da susar. Otantik yaşantı düşünce düzeyinde fark edildiğinde, süperego yeniden devreye girer ve yaşantı sona erer. Bir insan mutluyum dediğinde, bir önceki zaman dilimindeki yaşantısını ilan etmekle meşgul olduğundan mutluluğu artık doğrudan yaşamamaktadır
241 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.