•Hz. Ebû Bekir ; Peygamber'le arkadaş olamak..
Hz. Ömer ; Şeytanın Korktuğu Adam
•Hz. Osman; Sevgilinin Yanındaki Şehit
Hz. Ali; İlmin Sırlı Kapısı
Hz. Fâtima; Peygamber'in Kızı
Hz. Hatice; Allah'ın Selam Gönderdiği Kadın •Hz. Âişe; Sevgili'nin Sevgilisi
Ummu Seleme; "Biz İnsan Değil Miyiz!" Diye
Koştu Çağrıya
Hz.
"Bâzâ bâzâ her ânçi hesti bâzâ."
(Gel, gel her ne olursan yine gel.)
Bu söz Mevlana'ya değil, ondan iki asır önce yasamış ünlü mutasavvıf Ebû Said-i Ebu'l-Hayr'a aittir.
Zira Mevlana'nın Divan-ı Kebir'inde de Mesnevi'sinde de söz konusu şiir geçmez.
Tercüme olarak "bâzâ" ifadesini
Ey bâr-ı Hudâ be-hakkı hestî
Şeş çiz merâ meded-fürüstî
İlm ü amel ü ferâh-destî
Îmân u emân u ten-dürüstî
(Ey güzel Allahım, varlığın hakkı için bana şu altı şeyle yardım eyle: ilim, amel, cömertlik, iman, emniyet ve sıhhat.)
Bir gün Şeyh Ebû Said-i Ebü'l-Hayr (rahmetullahi aleyh) sofilerle beraber gidiyordu. Bir ara, lâğım kuyusunu temizlemekle uğraşanların yanından geçiyorlardı. Yol necâsetlenmiş, etraf pislik içerisinde idi. Sofiler burunlarını tutup, hepsi bir tarafa kaçtılar. Şeyh, olduğu yerde durdu ve şöyle söyledi:
«Ey insanlar, bakınız bu pislikler bana ne söylüyor. Diyorlar ki, dün pazarda (nefis ve leziz yiyecekler şeklinde) idik. Hepiniz bizi ele geçirmek için, keselerini zi boşaltmıştınız. Bir geceden fazla sizinle kalmadık. Bu hâle gel dik! Bizim mi sizden, yoksa sizin mi bizden kaçmanız yakışır?»
Yâ Rab zi kerem derî be rûyem beguşâ
Râhî ki derû necât bâşed benumâ
Müstagniyem ez her dü cihân kon be kerem
Coz yâd-i tu her çi est ber ez dil-i mâ
“Yâ Rab kerem eyle bir kapı aç bana
Kurtuluşa götüren yolu göster bana
İki cihândan da yüz çevirdim eyle kerem
Senden gayrı her şeyi sil gönlümüzden”
•Ebû Saîd Ebu'l- Hayr
Kuddise Sırruh
Yârim bana hep neşter üstüne neşter vurur
'Vurma' derim, inadına daha çok vurur
Değil mi ki gönlümde yeri var gündüz gece
Korktuğum şu ki neşteri kendine vurur
| Ebû Saîd-İ Ebu'l-Hayr
Şeyh Ebû Said-i Ebü'l-Hayr [kuddise sırruhû] bir gün sûfîleriyle birlikte yolda yürüyordu. Bir ara, dışkıların akıp gitmesi için açılmış bir kuyuyu temizleyenlere rastladılar. Yola pislikler bulaşmıştı. Bunu gören herkes bir yerlere kaçışıp burunlarını tıkadılar. Bunun üzerine Ebû Said-i Ebü'l-Hayr [kuddise sirruhû] şunları söyledi:
"Ey insanlar! Şu pisliklerin bana ne söylediğini biliyor musunuz? Diyorlar ki:
'Bizler dün pazardaydık. Herkes bizi elde etmek için ceplerini boşaltmıştı. Biz ise bir geceden fazla sizinle kalmadık ve sonunda bu hale döndük. Şimdi sizin mi bizden kaçmanız gerek yoksa bizim mi sizden?' "
Işk vurgusu, büyük oranda, Horasan sûfîleri tarafından başlatıldı ve ışk-amel-hâl, akıl-nazar-kâle tercih edildi; böylece öncelik ilm'e değil, ışk'a verildi.
Bâyezîd-i Bistâmî'yle (874) başlatılabilecek bu ışk vurgusu, Cüneyd-i Bağdâdî (910), Hallâc-ı Mansûr (922), Ebu'l-Hasan Harakânî (1034) ve Ebû Saîd b. Ebi'l-Hayr (1045), Kuşeyrî (1073) ve Hucvirî (1075) üzerinden devam ederek, Sevânih adlı eserinde ışk'ın saf metafiziğini yapan Ahmed Gazâlî'yle (1126) bir bakış-açısı/perspektif hâlini aldı. Elbette bu bakış-açısının inşasında kendisinden yaklaşık on yaş büyük ağabeyi Ebû Hamid Gazâlî'nin (1111) ve eseri Kitâb el-mahabbe'nin özel bir yeri vardır. Ahmed Gazâlî'nin bakış-açısı, XII. yüzyılda Aynul-kudât Hemedânî (1131), Ebu'n- Necib Sühreverdî (1168), Ebu'1-Fadl Bağdâdî (1155-6) ve Ahmed el-Belhî (1123) tarafından işlendi. XIII. yüzyılın başında Feriduddin Attâr (1221) ve Necmeddin-i Daye Râzî (1256) tarafından sürdürülen ışk anlayışı, Yunus Emre'yle (1321?) Türkçe'de, Celâ-leddin Rûmî'yle (1273) Farsça'da zirvesine ulaştı.
Horasan sûfîleri aynı zamanda illet kavramına karşı, hikmet kavramını geliştirdiler ve Hakîm-i Tirmizî örneğinde olduğu gibi, kendilerini hakim olarak adlandırdılar. Anadolu kültür tarihindeki rolleri dikkate alındığında Horasan erenleri, yeniden ele alınmayı ve incelenmeyi hak etmektedir.
"Nefsine uymak doğru değildir elbet,
Bas nefse ayağını, himmeti yükselt.
Ey dost, Allah yolunda çok eyle gayret,
Yılanla ol da, nefsinle etme sohbet."
| Ebû Saîd-i Ebü'l-Hayr