Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eda Çak

Eda Çak
@edaa_cakk
4 okur puanı
Temmuz 2023 tarihinde katıldı
Yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir.
Reklam
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Sayfa 159Kitabı okudu
O beni birden bire sessiz ve karanlık dünyamdan ayırmış, ışığa ve sahiden yaşamaya götürmüştü. Bir ruhum bulunduğunu ancak o zaman fark etmiştim. Şimdi, geldiği kadar sebepsiz ve ani çekilip gidiyordu. Fakat benim için bundan sonra eski uykuya dönmek imkanı yoktu. Yaşadığım müddetçe türlü türlü yerler gezecek, dilini bildiğim ve bilmediğim insanlarla tanışacak ve her yerde, herkeste onu arayacaktım.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
... Fakat karşısındakinin her kanaatini doğru bulup benimsemek için vesile aramak da bir nevi ruh yakınlığı alâmeti değil miydi?
Sayfa 105Kitabı okudu
...Köprünün kenarına yaslanarak hareketsiz sulara baktım. Yeni başlayan hafif bir yağmur suyun tüylerine diken diken ediyordu. Ta ilerilerde büyük ve motorlu bir mavna, rıhtımdaki arabalara meyve ve sebze boşaltıyordu. Kenarlardaki ağaçlardan tek tük düşen yapraklar havada kıvrıntılar yaparak aşağıya süzülüyorlardı. Bu karanlık ve sıkıntılı manzara ne kadar güzeldi! İçime çektiğim bu ıslak hava ne kadar tazeydi! Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir âna bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak... Dünyada bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi?
Reklam
... Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. o zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için ,her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu.
Onun sessiz sedasız yaşayışı, tahammül edişi, insanların zaaflarına merhametle ve edepsizliklerine eğlenerek bakışı kâfi bir irade değil miydi? Beraber yürüdüğümüz zamanlar yanımda gidenin bir insan olduğunu bütün kuvvetimle hissetmiyor muydum? Bu sıralarda, insanların birbirlerine aramaları, bulmaları ve birbirlerinin içini seyretmeleri için konuşmanın neden muhakkak surette lazım olmadığını, neden bazı şairlerin boyuna, tabiatın güzelliği karşısında yanlarında konuşmadan gidecek birini aradıklarını anladım.
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canın da bir gün uçar elbet. Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili. Duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir şah kafasıdır ya da vezir eli!
Reklam
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim; Ceyhun nehri kanlı gözyaşımızdır bizim; Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler, Cennette gün ettiğimiz günlerdir bizim.
Her sabah yeni bir gün doğarken, Bir gün de eksilir ömürden; Her şafak bir hırsız gibidir Elinde bir fenerle gelen.
Ben olmayınca bu güller, bu selviler yok. Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler, tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
Yapma diyorsun; yapmamak elimde mi? Sen al demişsin; nasıl çekerim elimi? Hem yap hem yapma demek seninki bana İnsaf: Kadeh devrilir de dolu kalır mı?
"... Günün karmaşasından ve hummalı yoğunluğundan kurtulduğumuzda, bilinçli bir çaba veya zihinsel irade göstermeksizin pişmanlıklar veya mutluluklarla dolu hayallere dalarız... Unutulmuş geçmişin bütün mutlu veya üzüntülü görüntüleri ruhumuzda toplanır... Önceden yaşanmış tecrübeleri ve zevkleri tekrar yaşarız... Küçük kibirlerimizi veya oyunlarımızı hatırlarız... Kendimize şunu açıklarız: ' Bu ben değilim! Ben hiç bu kadar pervasız olmadım, emin ol! '... Yine de geçmiş yalan söylemez; geçmiş değiştirilemez...eğer öyle olmasaydı! Kutsal ruhların ve meleklerin varlığının ne anlamı kalırdı ki!.."
Sayfa 124Kitabı okudu
Orada beraber dua ettiğim kadınların ve erkeklerin gözlerinde, kendi hayat hikâyemi okudum. Bu dilleri, amaçları, fikirleri farklı insanlar şimdi, aynı acıyı çektikleri için, aynı ailenin çocukları olmuştu.
Reklam
Artık ağlamıyorum, gözyaşlarının ferahlığı bile yok. Derin ıstırabım içimdeydi.
Ama artık hislerim eskisi gibi değildi. Benden veya hayattan bir şeyler eksilmiş gibiydi, ama hangimizden olduğunu bilemiyordum.
Hayatımın en güzel yıllarının bir kısmını o eski, yıpranmış, eğri saplı, yamuk tekerlekli arabada geçti; parıldayan ılık Haziran akşamının alacakaranlığında veya Aralık gecesinin soğuk griliğinde aydınlatılmış sokaklardan ve karanlık, kasvetli geçitlerde sürüldüğünde gıcırdayıp homurdanan o arabada.
Başarmıştım! Zihnime, kendini ifade etme şansını veren şey başlamıştı. Doğruyudu, dudaklarımla konuşamıyordum, ama şimdi söylenenlerden daha kalıcı bir şeylerle konuşacaktım, yazılı kelimelerle.