28 Haziran 1914’te veliaht Franz Ferdinand’ı öldürerek I. Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan 19 yaşındaki Sırp milliyetçi Gavrilo Princip.
Toplamda 70 milyon askerin savaştığı, yaklaşık 9 milyon asker ve 10 milyon sivilin öldüğü savaşın sonlarına doğru Gavrilo, Prag’daki hücresinde tüberküloz hastalığından yaşamını yitirdi.
Necip Fazıl Kısakürek henüz genç bir delikanlı iken voleybol oynayan genç bir kıza aşık olur. Kızın maçlarını hiç kaçırmaz ve bir süre sonra kıza açılmaya karar verir. Bunu da bir şiirle yapmak ister ve sonra o meşhur şiirin ilk dört misrasını bir kâğıda yazarak kızın eline tutuşturur;
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Voleybolcu kız diğer gün öğleden sonra Üstad'ın yanına gelir ve O'ndan hoşlandığını ancak bir kişinin daha olduğunu söyler. Üstad hayatında sevdiği kimse kalmayınca kendisini arayıp bulmasını söyler. Aradan aylar yıllar geçer ve kız Üstad'ı bulur. Artık sadece sevdiği kişinin O olduğunu söyler. Bunun üzerine Üstad cebinden iyice eskimiş olan bir kağıdı çıkarır ve şiirin son dört misrasını okuyup uzaklaşır oradan;
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
Benim en sevdiğim söz, senden duyduğum ben'dir.
Hep yinelediğim söz, sana koyduğum ben'dir.
Iyi olmak adına bilgiç olmak istemem,
Seni senlediğim söz, bir-bir oyduğum ben'dir.
“Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”
"Aklı tükettim. Gördüm ki, büyük sırrı kavramaya Peygamberin ruh feyzine sığınmaktan, onun içinde erimekten ve teslim olmaktan başka çare yoktur. Öyle yaptım ve kurtuldum."
"Sana imansız akılla sokulmak isteyenler, daha kapının eşiğine ayak atmadan yanarlar. Hep yandılar!..
Sadece aşk ve iman rivayet ederek, yine akıldan başka bir vasıta bulamayanlar da, kabalaşırlar. Hep kabalaştılar!..
Mevzuundaki kudsiyet ve namütenahi inceliğe layık olmanın çilesini çekmeyenler de çirkinleşirler. Hep çirkinleştiler!..
Bense, kapında aşkla yanmış ve daha çok yanmaktan gayrı muradı kalmamış, senin inceliğin ve güzelliğin karşısında, kendi kabalığımı ve çirkinliğimi görmüş, azad kabul etmez esirinim!.. Hamdolsun, öbür türlü çirkinleşmek ve kabalaşmak ihtimaline, senden gelen ve her şeyi temizleyen bu aşk ateşi sayesinde uzağım!.."
"Aklın son kertesini temsil eden melek "Sidre-tül Münteha"da sana demedi mi?
-Bana buradan ileriye yol yoktur! Geçersem yanarım!
-Ya buradan ileriye nasıl geçilir?
-Aşkla..."
"Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!"