“Keşfetmekte önemli olan, keşfettiğin şeyin bulmaya değer olup olmadığıdır. Bazı şeyler orada kendi hallerinde duruyor ve keşfedilmeyi bekliyor, Amerika gibi. Bazı şeyleri de keşfetmemek daha iyi, bir dolabın arkasındaki ölü fare gibi.”
Ben yalan arayan zekanın gözlere verdiği ağır hareketi bilirim. Çok az yanılmışımdır. Bakış evvela sağa ve sola doğru kayar. Arama başlamıştır. Sonra göz bebeği yukarı doğru bir kavis çizip aksi istikamete iner. Sonra tam karşı tarafa bakar. Donuktur. Bulamamıştır. İki üç defa kırpılır. Korku çırpınışı.
İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil,sevgilerine ve alakalarına muhtaçtılar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, “birtakım yabancılar beslemek”ti.
“Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgar geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranyumda değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden kopararak çıkardığın korkunç tahrip aletinin patlayışından yükselecek alevi bekletiyor.
Ey bahtsız! Tarihinin hiçbir devrinde kendine bu kadar yabancı, bu kadar hayran ve düşman olmadın.”
Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim... Bu hal gerçi birçok fırsatları kaçırmama sebep olurdu fakat fazlasını isteyerek talihimi ürkütmekten her zaman çekinirdim.
Dünyanın en basit, en zavallı hatta en ahmak adamı bile,insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşıdakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? Böyle bir adam önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi?