Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisinde Prof. Dr. Doğan Kuban'ın bir yazısını okudum. Yazının özeti şu; tek eşliliğin kadınların ve erkeklerin doğasına uygun olmadığı, monogaminin (tek eşlilik) de insanın icadı olduğu ve günlük yaşamda tarih boyunca monogami hiç olmadığı.
Cinsel aşkın anatomisi adlı kitabın yazarı antropolog Helen Fisher ise, 62
Kendini insanlığa adarken, bir o kadar uzaklaşma tezatlığı...
Bir insana tutunmak isterken bir kaç kelimeye, kitaba tutunuruz. İnsan insana tutunamaz; bu kabullenişi yaşar ve tutunuruz müziklere. Şiirlere tutunuruz. Tutunuruz bir yalnızlığa.
Ve ardına oluşan münzevi* yaşamımızda;
“Mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil, dünyanın bizi değiştirmemesi için.”
Bu yaşamda ne istediğini bilmeyen ama ne istemediğini bilen bir kitleyiz.
Ve bizim zehirlenmemiş bu çağın insanları arasında, bu boş dünyada bu kadar dolu olduğumuzun zannedip*, fark ettiğimizde
farkında olunduğumuz yanılgımız en büyük yanılgımızdı aslında.
𝔈.𝔇.
*Münzevi: Uzak yaşam sürdüren kimse.
*Zannetmek: Kendi içimizde doğruluğuna inandıklarımızın sancılı yok oluşu...
"Ben çiçeklerin samimiyetine inanıyorum. İster tenekeye ekin ister en pahalı saksılara.. Emeğiniz kadar güzelleşiyorlar.."
Nazım Hikmet Ran
Biz de sevgimizi yanı başımızdaki toprağa değil de, dağdaki taşlara ekmeye kalktık. Mutluluğu hep bir dağın arkasına bakarak orada zannettik. İşte en büyük yanılgımız buydu.
Sevgimizi yanıbaşımızdaki toprağa değilde, dağdaki taşlara ekmeye kalktık. Mutluluğu hep bir dağın arkasına bakarak orada zannettik.İşte en büyük yanılgımız buydu.
Şöyle bir söz vardı;
“Ben çiçeklerin samimiyetine inanıyorum. İster tenekeye ekin, ister en pahalı saksılara; emeğiniz kadar güzelleşiyorlar.”
Biz de sevgimizi yanı başımızdaki toprağa değil de, dağdaki taşlara ekmeye kalktık. Mutluluğu hep bir dağın arkasına bakarak orada zannettik. İşte en büyük yanılgımız buydu.
Klişelerin dışına çıkamamak da bir çeşit konfor bataklığı değil midir? Yanılmış olmaktan korkmak en büyük yanılgımız belki. Zihnin sınırı ne, evrenin sınırı ne? Denemeden sınırı, haddi nereden bileceğiz? Küçücük çocuğun çizdiği resimdeki olmazsa olmazları; ev, nehir, kuşlar, bulutlar, güneş ha bir de evin yanında tek başına bir ağaç. Bunları bu çocuklara kim öğretti? Ve bunlar neden “aferin”lenmekte? Küçük küçük gölcükler yapsa mesela, çizdiği ev karelerden ve dikdörtgenlerden oluşmasa, resimde hiçbir şeyin simetrisi bulunmasa, resmin gerçekliklikle ilintisi olmasa hatta… Çirkin midir bu resim?
Oğuzcum Atay geldi aklıma burada. Kötü bir resim asarız korkusuyla hiç resim asmıyoruz çoğu zaman sanki. Ama kötülük, iyilik… Kime göre, neye göre?
" Ben çiçeklerin samimiyetine inanıyorum. İster tenekeye ekin, ister en pahalı saksılara; emeğiniz kadar güzelleşiyorlar." Biz de sevgimizi yanı başımızdaki toprağa değil de dağdaki taşlara ekmeye kalktık. Mutluluğu hep bir dağın arkasına bakarak orada zannettik. İşte en büyük en yanılgımız buydu."