İnsan,ihtiyaç duyulmaya ihtiyaç duyar.
Kişi,en azından birisi için önemli olduğunu hissetmezse onun tüm yaşamı önemsiz hale gelir.Bu nedenle sevgi var olan en büyük terapidir.
Maya Duran , İstanbul Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler bölümünde çalışan , eşinden boşanmış tek çocuklu bir kadındır. Maya , üniversite tarafından Prof.Maximilian Wegner adlı bilim insanını karşılama görevine tâbi tutulur. Bu vazife dolayısıyla da Maya'nın hayat akışı bambaşka bir yere gider.
Maya oğlu Kerem'i mutlu edebilmek için , evini rahat bir şekilde geçindirmek için çabalayan bir kadındır. Yeri geldiğinde tasarruf yapan yeri geldiğinde de harcamalarını çoğaltan bir grafiği vardır. Onun hayatındaki en önemli amacı Kerem'in mutlu olabilmesidir. Eski eşi Ahmet , oğlunu sadece hafta sonları canı istediğinde görmektedir. Maya , oğluna karşı hem anne hem baba rolünü üstlenmektedir. Kerem; bilgisayar ve pornografi bağımlısı , içine kapanık , ergenliğin getirmiş olduğu duygu değişimini , özgüvensizlik problemi vb. sorunlar yaşayan bir çocuktur.
Prof. Max ile tanıştıktan sonra Maya'nın hayatı baştan sona kadar değişir. Artık işten eve evden işe kafasından çıkar. Hayatında anlam aramaya başlar. Struma felaketinden etkilenen ve sevdiği kadın Nadia ile acıklı aşk hikâyesini dinlediği Max sayesinde dünyaya ve topluma olan bakış açısı değişir.
Roman aslında tarihî bir romandır. Fakat ismine bakıldığında çoğu kişi aşk romanı zannedebilir ki ilk başta ben de öyle sanmıştım. Fakat Livaneli , karakterlerin otobiyografik şekilde yer vererek İkinci Dünya Savaşı yıllarını , 1942'de yaşanmış Struma felaketini , Hitler'in faşist politikaları , Alman-Yahudi çatışmalarını mükemmel bir şekilde işlemiştir.
Yazıyı okumaya eriniyorsanız hazırladığım videoyu izleyebilirsiniz amacım beğeni kazanmak değil yorum ve eleştiri almaktır. Yorumlarınızı esirgemeyiniz.
Video için: youtu.be/_QpoZ6xGctA
Yanlışlıkla düştüğü bilinmez bir şehirde kendini bulan Budai, esasen bir dil bilimcidir. Küçük bir sorun olarak gördüğü bu ziyaretten bir an evvel
Ama bazen düşünüyorum da...
Peki ya ben?
Benim duygularım neden önemli değil? Başkaları hiç yargılanmadan bir sürü farklı duyguyu yaşayabiliyor, bense çoğunu huzursuz etmeden sadece mutlu olabiliyorum. Herkes beni şapşal şapşal gülümserken görmeye alışkın. Ben eğlenceli adamım, gamsız adamım. Herkesi güldürmeyi garanti eden kişi benim. Üzgün olduğumda ya da tepem attığında kimse benimle ne yapacağını bilmiyor. Castle'la ya da Winston'la, hatta Ian'la konuşmayı denedim ama şimdiye kadar hiç kimse beni J'nin dinlediği gibi dinlemedi. Castle her zaman elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır ama acı çekmeyi hoş karşılamaz. Ben sızlanmaya başladıktan otuz saniye sonra güçlü olmam gerektiğini söyleyen motivasyon konuşmasını devreye sokar. lan'sa, anlatacaklarım çok olunca kaşınmaya başlar. Hâlden anlamaya çalışır ama eline geçen ilk fırsatta arazi olur. Winston dinler. En azından o iyi bir dinleyici. Ama sonra az önce benim anlattıklarıma yanıt vermek yerine kendi dertlerini sayıp dökmeye başlar. Onun da içini dökmeye ihtiyacı olduğunu anlıyorum ama sonunda kendimi on kat daha kötü hissediyorum.
Çağla Fulya SİYAHIN KELEBEĞİ
AŞK OLMADAN ANILARIN NE ANLAMI VAR?
Mehaba millet nasılsınız? Bugün sizlere çok beğendiğim ve bir çırpıda okuyup bitirdiğim, etkisinde kaldığım bir hikâye ile geldim.
Çağla Fulya kaleminden Siyahın Kelebeği güzel bir aşk hikayesi okudum fazla spoi vermemek adına biraz bahsedeceğim.
Yazarın kalemi daim okuru bol
Bana kalırsa kitap güzel, gayet anlaşılır ve net ama kitaptaki bilgilerin işe yarayıp yaramadığını milyoner olunca görebilirim. Bakalım zaman gösterecek.
Kitabın özeti (kesinlikle spoiler var):
Yazarın internet sitesi ne?
noahkagan.com
Yazarın YouTube kanalı ne?
youtube.com/@noahkagan?si=1...
Yazarın sahip olduğu
Karar vermede önemli kriterlerden birisi, ahlaki akıl yürütmedir. Bunun da üç seviyesi vardır. En ilkel seviye, görünen kısa vadeli sonuçları düşünerek karar vermeyi kapsar. Kişi anlık çıkarını, hevesini, konforunu, gününü kurtarmayı dikkate alarak karar verir. Ortalama ahlaki akıl yürütme daha çok sosyal düzen, görev bilinci, geleceği düşünme, niyeti dikkate alma gibi soyut değerlerle düşünmeye dayalıdır. İleri derecede ahlaki akıl yürütme ise hakkaniyetli düşünmeyi öne çıkararak; merhamet gösterme, acıyı hafifletme, içgüdülere yenik düşmeme, baştan çıkarıcı unsurlara direnç gösterme, fedakar olma, başkaları için çile çekme, başkalarının duygularına karşı duyarlılık, adalet ve kimseye zarar vermemeyi kapsar.
Evlilik ilişkisi içinde hem YÜZ hem CAN devreye girer. Yüz girer, çünkü evlenen kişi sadece bir 'birey erkek' ya da 'birey kadın' ile değil, onun sosyoekonomik ilişkiler ağı ile de, yani ailesi, sülalesi, meslektaşları, yöresi, kültürü, mutfağı, folkloru ile de evlenir.
CAN girer, çünkü evlendiği kişi onun hayatının en önemli, en mahrem tanığı olur. Her kadının ve her erkeğin bir eşe, yaşamının en mahrem yönlerini bilen bir tanığa ihtiyacı vardır.
Okay (1931-2017), İslam Ansiklopedisi’nin on altıncı cildinde yazdığı ‘’hatırat’’ başlıklı madde başında ilk olarak hatıratın, edebi bir kavram ve terim olduğundan ve ilk örneklerine tarihsel değeri yüksek metinlerin içerisinde bulabileceğimizden söz eder. Söz konusu metinler tarih, seyahatname, rûzname, menâkıp, tezkire, muhtıra ve mektuplardır.
Hadi açık konuşalım çünkü açık konuşmadıkça çoğu kişi kendi iç benliğinden çok korkuyor. Mesela takıntılar, aranızda takıntılarını sansürsüz söyleyebilen var mı? Peki size şunu söylesem, aramızdan çoğu kişi "kapıyı üç kez kitlemezsem bugün başıma çok kötü bir şey gelecek"
dahası, dualar. Ya da sizin için manevi talebin adı her ne ise o.