İyi anlar hep uzaktan bakar ama kötü gün kapıda bekler, pusuda bekler,gün geldiğinde herkesten önce çelmeyi takar kaderinin o güzel narin ayaklarına.Yere düştüğünde ise durmaz asla,basar tekmeyi ve kaçar.Kovalayacak hal bile bırakmaz kötü gün...
Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandiran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz kosmalarimizdir.Yuksek insan, dışına değil içine kıymet verendir.
Hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.Tesaduflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı?Kullanamadiktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kimildayan düşünceler neye yarardı?Yasayaşımıza ve etrafımıza şekil vermek arzusuyla dünyaya gelmekten ise hayatın ve muhitin verdiği şekli kolayca alacak kadar boş ve yumuşak olmak daha rahat ,daha makul değil miydi?
Acılarım, yaralarım çatlakları dan sızıyor her daim.Ruhumun bahçelerinde ne çocuk kosusturmaları ne de temiz yıkanıp asılmış çarşafların kokusu var.İs ve pas kapladı sanki ruhumu derin yarlarinda akşamların.Goz göze gelmekten korkuyorum hayat ağacıyla.Kurutacagim diye korkuyorum onu.