Bu kanıta karşı Aziz Thomas'ın itirazı ise bir başka noktadadır. Aquinolu Thomas iyi bir Aristotelesçi olarak, varlığı olmayan bir şeyin doğasından veya özünden bahsetmenin anlamsız olduğu görüşünden hareket eder. Gerçekten de Aristoteles'e göre bir bilimin, bir doğayı incelemeden önce bu doğanın var olup olmadığını araştırması gerekir. Başka deyişle, biz, ancak bir şeyin var olduğunu öğrendikten sonra onun ne olduğunu, yani onun doğasının veya özünün ne olduğunu soruşturma hakkına sahibiz. O halde, Tanrı'nın var olduğunu bilmedikçe, onun doğası veya özü veya kavramı hakkında ileri süreceğimiz her türlü iddia, örneğin O'nun en mükemmel varlık olduğu iddiası, ancak bir varsayımdan ibaret olacaktır. Dolayısıyla böyle bir iddianın hiçbir ciddî temeli yoktur.
insan vücudu -ki evrende hüküm sürdüğü düşünülen düzen ve amaçlılığın en iyi örneği olarak zikredilmektedir- gerçekten çok düzenli, çok planlı, her bir parçası bir amaca hizmet eder gibi görünen bir yapı mıdır? Eğer öyleyse erkek vücudunda memenin işlevi nedir? İnsanda kör bağırsağın varlığı hangi amaca hizmet etmektedir?
Reklam
Sonra evrende ve canlı varlıklarda sözü edilen düzeni, düzenliliği, uyumu, sistemi kabul etsek bile bunun akıllı, plan güden bir varlığın eseri olarak açıklanması zorunlu mudur? Darwin'in doğal ayıklamaya dayanan evrim kuramı böyle bir varlığa başvurmaksızın bu olayı makûl bir şekilde açıklama imkanını bize vermemiş midir? Bu kuram, çevreye uyum gösteren organizmaların hayatta kaldığını, gösteremeyenlerin ise doğadan silindiğini ikna edici bir şekilde açıklamamış mıdır?
Her resmin bir ressamı varsa o zaman evrenin de...
"Her eserin bir nedeni vardır" önermesi, neden Tanrı'nın kendisini bu önermenin kapsamı dışında tutmaktadır? Eğer "her şeyin bir nedeni vardır" önermesi evrensel ise, o zaman Tanrı'nın da bir nedeni olması gerekir. Yok eğer Tanrı'yı bu kuralın dışında tutup O'nun bir nedeni olmadığını söylüyorsak, o zaman evrenin bütününü bu ilkenin dışında tutup, onun bir bütün olarak nedeni olmadığını söylememiz mümkündür.
"Mutlu bir domuz olmaktansa mutsuz bir Sokrates olmayı tercih ederim"
Sayfa 151 - J. S. MillKitabı okuyor
72 syf.
8/10 puan verdi
Plato’s ideas
Kitabın Plato’nun kendi düşünceleri mi yoksa Sokrates’in mi hiçbir zaman net bir biçimde bilemeyeceğiz yine de felsefeye başlangıç ve Sokrates’in davası için insanın en kıymetli olan canından bile vazgeçebilmesine ve kararlı duruşuna saygı duymamak elde değil. Felsefeye giriş olarak okunabilir ancak değindiği çoğu konu havada kalmakta ve tanrı inançları benim için oldukça yetersiz bu konuda beni maalesef tatmin edemedi.
Sokrates’in Savunması
Sokrates’in SavunmasıPlaton (Eflatun) · İlgi Kültür Sanat Yayınları · 201751,9bin okunma
Reklam
592 syf.
8/10 puan verdi
Fragst
Sofie ile çıktığımız yolculuğa felsefe dersleriyle devam ediyor kısa ve öz bir şekilde tarihte önemli yere sahip felsefecilere değinip oradan nasıl felsefeci gibi düşünülür? Soru sormak neden önemlidir? Tek bir gerçek doğru var mıdır? Tanrı nedir? Gibi sorular ile bizleri düşünmeye ve eleştirel olmaya itiyor. Felsefe giriş yapmak ya da biraz öğrenmek isteyenlere ilaç gibi bir kitap. Konular ilginizi çeker ise belki de siz de felsefeye merak salarsınız, sonuçta merak bizim temel dürtümüz.
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin DünyasıJostein Gaarder · Pan Yayıncılık · 202036,1bin okunma
Locke’a göre
Devletin amacı yurttaşların canlarını, özgürlüklerini, mallarını korumaktır; onların öbür dünyadaki kurtuluşları ile ilgilenmek onların üstüne vazife değildir.
Sayfa 191Kitabı okudu
Bugün fizikte bir ortaokul öğrencisi, hiç şüphesiz, Newton’ın kendisinden daha çok şey bilmektedir.
Kant felsefeyi, “kendisini akla dayanan nedenlerle meşru kılmak veya haklı çıkarmak iddiasında olan bir zihinsel etkinlik biçimi” olarak tanımlamıştır.
Reklam
"Bildiğini sanan kişi, bilgiye erişmek için hiçbir çaba göstermez. Oysa bilmediğini gören kimse, bilgisizliğinden utanır, bilgiyi aramaya başlar."
Giriş Yazımızda, felsefi etkinliğin doğaya dair sorulardan insanı değerlere dair değişimine değindik ve felsefe sözlüğünün dil açısından kökenine felsefe tarihçilerinin dönemlere ayırmasına, fizik ve kimya gibi bilimler de olan tanımı felsefede yapmanın zorluğu üzerinde durduk ve son olarak kısaca Felsefi düşüncenin özelliklerine
Marx ve Hegel Diyalektiği
Marx da evrende bulunan herşeyi, onda iş gören fiziksel güç­lerin bir sonucu olarak açıklar. Yalnız bu güçler, ona göre, mekanik olmaktan çok, Hegel’in öne sürdüğü biçimde, yani diyalek­tik bir tarzda iş görürler. Hegel, diyalektiği insan aklının, doğanın ve tarihin ortak mantığı olarak görür. Ona göre bu üç alanda da sürekli çatışmalı bir gelişme, ilerleme söz konusudur. Kısaca ge­rek düşünce, gerek doğa, gerekse tarihte iş gören güçler birbir­lerini ortadan kaldırmak isterken daha üst bir senteze yol açarlar veya bu sentezde birleşirler.
Sayfa 102
Demokrasi Paradoksu
İdam cezasının barbarca olduğuna ve medeni bir devlette asla meydana gelmemesi gerektiğine inanıyorum. Sözgelimi idam cezasına ilişkin bir referandumda idam cezasının kaldırılması yönünde oy kullanır ve çoğunluk benim verdiğim kararın aksi yönünde seçimini yaparsa, bu durumda bir paradoksla karşı karşıya kalırım. Demokratik ilkelere bağlı birisi olarak, çoğunluğun kararının kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. İdam cezasının uygulanmasının yanlış olduğuna inanan bir birey olarak da, idam cezasına hiçbir zaman izin verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu durumda, hem idam cezasının (çoğunluğun kararının sonucu olarak) olması gerektiğine hem de (kişisel inançlarım dolayısıyla) olmaması gerektiğine inanmış oluyorum. Fakat bu iki inanç birbiriyle bağdaşmıyor. Demokratik ilkelere bağlı herkesin, kendini bir azınlığın içinde bulduğunda, benzer bir paradoksla karşı karşıya kalması oldukça muhtemeldir. Bu, demokrasi kavramının tümden altını oymaz, fakat vicdani karar ile çoğunluk kararı arasındaki çelişki ihtimaline dikkat çeker (bu konuya Sivil İtaatsizlik Bölümünde değindim). Demokratik ilkelere bağlı herkes, bireysel inançlar ile kolektif inançlara verilen göreli ağırlık arasındaki dengeyi kurmak zorunda kalacaktır. Nitekim bu insanlar, “demokratik ilkelere bağlı olmanın" ne anlama geldiğini ayrıntılı biçimde açıklamak durumundadır
280 syf.
·
Puan vermedi
Stoacı felsefeye giriş niteliğinde olan bu kitap, stoacılığın özünü anlatıyor. Olaylar ve durumlar karşısında bir stoacının neler yapacağını, nasıl tepki vereceğini öğretmek istemiş. Roma imparatoru Marcus Aurelius, Epiktetos gibi ünlü düşünürlerden de bolca bahsedilmiş ve yaşamlarıyla ilgili örnekler verilmiş. Her şeyin zihinde başlayıp bittiği gerçeğini gözler önüne seren bir eser. Bir başucu kitabı niteliğinde. Stoacı felsefe ile ilgilenen, yeni başlayan kişilerin okumasını şiddetle tavsiye ederim.
Roma İmparatoru Gibi Düşünmek
Roma İmparatoru Gibi DüşünmekDonald Robertson · Beyaz Baykuş Yayınları · 2021132 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.