İki türküyle başladım bugün biri, Aşık Daimi'nin:
"Bir seher vaktinde indim bağlara
Öter şeyda bülbül gül yarelenir
Bakmaz mısın şu sinemde yaraya?
Derdimi söylersem gül yarelenir
Boş geçirmeyelim gel bu çağları
Dolaşalım bahçaları bağları
Bir gün gazel döker ömrüm bağları
Eser sam yelleri dal yarelenir"
Diğeri ise Seyfi
Ölümün elinden hiç kimse kurtulmaz,
Kalender ol başına giy külâhı.
Cehennem üstüne kurulu sıratı,
Görüp kullar eyler fîgân-âhı.
Hoca Ahmed Yesevî sen ağla dâimâ,
Sâhiblik etmez sana yarınki âhı.
Sen ey şehrin yerlisi, cesur, kararlı mühür
Sen ey inatçı kıskanç, alçak gönüllü ve hür
Karanlık geceleri korkutsa da günahım
Kızlar Kayası gibi dikilip kaldı âhım
Sefere çıkanların tatlı rüyâsı mısın
Rûhumun cellâdı mı, yoksa hülyâsı mısın
Konuşursun, sözlerin dâre çeker canımı
Susarsın, çâresizlik büyütür isyânımı
Siyaha boyanınca,
- "Bir toplumun düşünce dünyasını anlamak için sadece şiirlerine, geçmişte düşünce adına ortaya koyduklarına değil, şiirin feryat ve figan hâli olan türkülerine de bakmak gerekir..."