Sevmek uyuşturucu almak gibidir. Başlangıçta kendini iyi hissedersin, bütünüyle verirsin. Ertesi gün, daha fazlasını istersin. Henüz zehirlenmemiş, o duygudan hoşlanmışsındır ve onun üzerindeki egemenliğini sürdürebileceğini sanırsın. Sevdiğin kişiyi iki dakika düşünür, sonraki üç saat boyunca unutursun.
Ama, yavaş yavaş onun varlığına alışır, ona bütünüyle bağımlı hale gelirsin. Böylece, onu üç saat düşünüp iki dakika unutmaya başlarsın. Yakınında değilse, bağımlılarının uyuşturucu bulamadıkları zaman hissettikleri şeyi hissedersin. Uyuşturucu bağımlılarının, gerek duydukları şeyi bulamadıkları zaman hırsızlık yaptıkları, kendilerini aşağıladıkları gibi, aşk için her şeyi yapmaya sen de hazırsındır.
Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenseslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağaya dönüşür.
Sırf insanların yokluğunu çektiği için kendini ölümün kollarına bırakmıştı aslında, ufacık bir komediyle kandırılabilen bu kıt akıllı sersem insanların. (...) Karşısında bir ayna varmış gibi doğruldu, ölümü bekledi ve gülümsedi, gülümsedi, gülümsedi.
Ne var ki ölüm, kandırılmaya izin vermeyip gülümsemeyi parçalamıştı. Madam de Prie’yi bulduklarında yüzü korkunç bir şekil almıştı. (...) Ayakları kıvrandıran azapla bükülmüştü, (...) ağzı acı verici bir çığlık atmak istercesine açıktı.