Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Rıfat ÇELEBİ

"Ey, hayranlık verici ve muhteşem zorunluluk! Yasaların çok basit bir şekilde sebeplerin sonuçlar üzerinde etkili olmasını sağlıyor. Bu gerçek bir mucize." demiştir Leonardo Da Vinci ve eklemiştir: "Ey, hayranlık verici adaletinle hareketin asıl kaynağı! Maddeleri onların sonuçlarını karakterize eden herhangi bir güçten yoksun bırakmak istemedin."
Sayfa 153Kitabı okudu
Reklam
"Şehirler" demiştir Charron,"tıpkı kuş kafesleri gibi insan ruhunun hapishaneleridir..."
Sayfa 111Kitabı okudu
Ruhunuzun köleleşmemesi ile gururlanın. Yelkenini doldurduğunda rüzgarı kabul eden ama bir fırtınaya doğru dönüşmek üzere olduğunda halatları kesen bir denizci gibi aşkı kabul edin. Bağımsızlığınız için gerekiyorsa parayı alın ama sizi köleleştirmeye başladığında ondan kurtulun. İnsanlardan gelen onay ve övgüyü hoş karşılayın ama ruhen gelişmenize engel olursa onların görüşlerini önemsemeyin.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İş, asla kandırmayan ve buluştan ya da yaratımdan kaynaklanan, sevinçle karşılığını ödeyen emeğin ta kendisidir. En mütevazi insanlar bile yaratabilir. Bu mütevazi insanlar isimlerini bile dile getirmeyi düşünmezler. Çünkü çalışmanın ödülünün, çalışmanın kendisi olduğunu ve başarının yeterli olduğunu bilseler de emeklerimizi başka bir amaca bağımlı kılarsak çalışmanın bu saf neşesi kısa sürede yok olur. İnsan yalnızca para ya da şöhret için çalıştığında işi ona yük haline gelir. Enerjisini daha aşağılık bir amaç için satar. Kölece çalışma insana huzur ve mutluluk getirmez, tıpkı bir dilencinin ona verilen kuruşlarla mutlu olmaması gibi. Kendisine güvenmek yerine başkalarından gelen övgülere ve gönülsüz ödenen paraya muhtaçtır.
Bugün dünyadaki otuz yılıncı günüm ... Hayatımın bütün görünmeyen kalemlerini saygıyla , hürmetle, minnetle anıyorum. Hayatımın bütün çetelelerini acıyla tutuyorum. Ardıma dönüp gülümsüyor, önüme düşüp gülümsüyorum. Çıkınımda hem gülünecek gerçekler hem de ağlanacak yalanlar buluyorum. Bu tedirgin edici kavşakta bir on dakika soluklanıyorum. Bugün dünyadaki otuz yılıncı günüm ... Hayatın tam ortasındayım biliyorum. Ve biliyorum toprağa doğru yürüdüğümü. Bir ah çekip yıkıyorum karşı ki dağları. Bir ıslık çalıyorum, ürkütüyorum kurbağaları. " iyi ki doğdun" diyorum, " iyi ki doğdun be kardeşim!" Doğduğun gibi iyi ki de öleceksin ...
Reklam
Zamana kaptırılmış nice parçalarım, gurbetleşen nice ayrılıklarım var. Çok geç belki de hikayeme geri dönmek için; ne kadar uğraşsam da toplanınca bir bütün olamıyorum artık. ... Yine de içimin pencere önü saksılarında heves çiçekleri açıp duruyor her Allah'ın günü.
"Yalnız , yaşı olmayan ve dünyalarını kendi içlerinde taşıyan insanlara dayanabildiğimi fark ediyorum." Böyle diyordu, elektroşoklara direnmeye çalışan beyniyle Tezer Özlü ... Her sabah, yaşını yitirmiş bir yolcu gibi buluyorum kendimi yatağımda. Hiç aldırmıyorum inatçı bir sinek gibi başımda vızıldayan zamana. Akrep ve yelkovanla da yüzleşmiyorum. Hiç iflah olacak gibi değilim. Ümit vermiyorum her kapıda bekleyen gelecek tacirlerine. Bütün tezgahlarını yıkıp deviriyor , bütün pazarlarını köreltiyorum onların. Sanki beni dünyaya karışmaktan alıkoyan bir semaver de durmadan demleniyorum ben. Kaybetmekte kıdemleniyorum durmadan.
“Ne aradığımı bu dünyada /kime sorabilirim var mı bilen… / Neden yuvarlanıp gidiyorum böyle tekersiz / neden uçup gidiyorum kolsuz kanatsız…/ Pablo Neruda adını taşımaktan saçma / başka bir şey olabilir mi bu dünyada ! “
Şiirine Fuzuli karışmış: "Rengine bürünmüşüm ahların dumanının./Günahın gölgesiyle yüzüm simsiyah."
Geleceği düşünmeyen doğa insanının tarzında, sessizce yaşanan bir bilgelik vardır.
Sayfa 167Kitabı okudu
Reklam
Teknoloji matriksin son zamanlardaki favori uzantısı. Bizi var olmayan dünyalara götürüyor, tiryakisi yapıyor. Yalnızlığımızı derinleştiriyor, sonra da yalnızlığımıza çare oluyor. Doğanın acelesi yoktur, birlikte akarsınız. Teknoloji koşar, peşinden sürükleniriz .Nereye gidilmekte olduğunu ne o ne de siz bilir.
Sayfa 168Kitabı okudu
Susan Sontag bunu “İnsanoğlu Platon’un mağarasından bir türlü dışarı çıkamamakta, alışkanlığını sürdürerek hala gerçeğin imgeleri ile oyalanıp durmaktadır.” sözüyle dile getirmişti. Bana sorarsanız, o mağaradan hiçbir zaman çıkamayacak. Çünkü, geleceği düşünmeye başladığından bu yana, yaşamakta olduğu cenneti terk edip anksiyete dünyasına adım attı ve bundan böyle artık hep orada olma durumunda. Üzerinde kaygının ağırlığı, hırsın gerilimi, mülkiyetin tutsaklığıyla doğa insanının sahip olduğu hayatiyeti yitirmiş bir halde yaşayacak. Gerekmedikçe düşünmeyen doğa insanına karşılık, matriks insanı düşünce üşüşmesi işgalindedir. Duygu dünyamızı fakirleştirip sezgilerimizi ve içgüdülerimizi körelterek. Bilgi bombardımanından sersemlemiş insan bunu fark edecek halde de değil.
Sayfa 168Kitabı okudu
Amerika yerlisi Lumbee Kabilesi’nin deyişiyle: “Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Oysa bilgi mazidir, hikmet ise gelecek. “
Sayfa 167Kitabı okudu
Tek tanrılı dinler, zaman içinde felsefi boyutundan uzaklaşıp biçime indirgendiği, üstelik bazıları politik bir kimlik edindiğinden, yaşanan boşluk insanları çeşitli türde bağımlılıklara ya da fanatizme yöneltmekte.
Sayfa 166Kitabı okudu
Doğa insanı zamanı aya, güneşe, ağacın büyümesine göre algılar, çünkü zaman yaşadığımız çevre ile birlikte algılanabilir. İç mekan algısı nedeniyle bunlardan yoksun kalan kent insanı, zamanı birbirinden kopuk parçalar halinde yaşamaya başladı. Akışın yerini hız aldı. Oysa hız, zaman değil harekettir, üstelik insanın kendini algılamasına fırsat tanımayan bir uyuşturucu. Bütün bunların sonucu, hayatiyetin temeli olan “kaosun kenarında varoluş”, yerini sürüklenmeye bıraktı. Bir şeyler önde,biz peşinde.
Sayfa 166Kitabı okudu
629 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.