Sabahattin Ali okuyucuyu yine hikayeleriyle etkilemeyi başarıyor. Toplumun ve kişilerin yaşamlarını bir film gibi bizlere sunuyor. Diğer kitaplarındaki gibi, siyasetin ve devletin çarpıklığının neden olduğu aksaklıklardan ziyade halk ve kişiler üzerinden siyasi konulara ufak da olsa değinmiş. Yani tümevarım ilkesini kullanmış. Bunun dışında çeşitli kesimlere ait gelenek ve görenekler çokça hikayelerin anlatımında araç olarak kullanılmış. Hikâyeler 1930lu yılların sonu ile 1940lı yılların başlarında yazılmış. Kuvvetli betimlemeleri içeren kitap bizi Anadolu'nun çeşitli yerlerinde gezintiye çıkarıyor. Kah bir öğretmenin gözünden, ozaman ki bürokrasinin ve siyasetin basiretsizliğini; kah insanların içinde bulundukları çaresizliğin neden olduklarını… Çaresizlik, sistemin çarpıklığı, yoksulluk, yolsuzluk, halk efsaneleri, toplumdan dışlanmışlık, koşulların çizdiği yaşamlar, doğanın şekillendirdiği yaşamlar vb… Sabahattin Ali daha çok toplum düzeyinde kalarak ülkenin sorunlarına değinmiş. Sırça Köşk veya diğer kitaplarındaki gibi keskin siyasi eleştirilerini bu kitapta çok az görüyoruz. Bana kalırsa bu kitabı okuyanlar ve okuayacaklar en çok çaresizliğin acımasız yüzünü görmüştür/görecektir.
İyi okumalar.