Freud'a göre, sağlıklı insan, üretken düzeye erişmiş, anne ve babasından bağımsız olarak kendisinin efendisi olmuş, yalnız kendi usuna ve gücüne güvenen kimsedir. Ama Freud'un ansal sağlık kavramının ana çizgileri açık seçik olduğu halde, bu kavram ansal hastalık kavramıyla karşılaştırıldığında biraz belirsiz ve ansal hastalık kavramının kesinliğinden ve kuşatıcılığından yoksun kalmaktadır. Freud'un sağlıklı insan kavramı gerçekte, yirminci yüzyılın başlangıcındaki orta sınıfın, işlevini iyi sürdüren, yani cinsel ve ekonomik bakımdan güçlü olan sınıfın insan kavramıdır.
Freud'a göre, 'sağlıklı' insan üretken düzeye bir öncekine geri dönmeksizin erişmiş olan; bir ergenin varoluşunu yaşayan, yani içinde çalışabildiği ve yeterince cinsel doyuma ulaşabildiği, başka bir deyişle, içinde nesneleri ve ırkı yeniden üretebildiği bir varolouş durumunu yaşayan kimsedir.
Reklam
Freud, insanı çelişkilerle güdümlenen bir varlık olarak görür. Onu, cinsel haz içinde uğraşmasıyla yaşamını sürdürüp çevresine egemen olmak için uğraşması arasındaki çelişki güdümler. Freud daha sonra, sözünü ettiği bu iki etkene, gerçekliğini kabul edip eklediği ve onlarla çatışan üçüncü bir etken, babanın cisimleşen yetkesi ve temsil ettiği kurallar olan üst-ben'i (süper ego) katarak bu çatışmayı daha da karmaşık bir duruma sokuyor. Öyleyse Freud'a göre, insan hiç de yalnızca cinsel doyum isteğiyle güdümlenen bir varlık değil; o, birbirleriyle çatışan güçler tarafından güdümleniyor.'
Marx vs Freud
Marx ile Freud arasındaki karşıtlık çok açıktır. Marx'ın insan yetkinliğine ve gelişmesine sarsılmaz bir inancı vardır. Bu inancın kökleri, Batı'nın 'Mesih Çağı'na ilişkin geleneğinde, peygamberlerde, Hıristiyanlık'ta, Rönesans'ta ve Aydınlanma düşüncesindeydi. Freud, özellikle de Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki Freud, bir kuşkucu idi. O, insansal evrim sorununu temelde trajik bir sorun olarak gördü. İnsan ne yaparsa yapsın sonunda boşa çıkıyordu. Eğer insan geri dönüp yeniden ilkelleşebilse haz duyabiliyor, ama bilge olamıyordu. Eğer giderek karmaşıklaşan uygarlıkların yapıcısı olmayı sürdürürse daha bilgili, ama aynı zamanda daha mutsuz ve hasta oluyordu. Freud için evrim, kuşku götürür (belirsiz) bir kutsama idi. Toplum, iyilik yaptığı ölçüde kötülük de yapıyordu. Marx'a göre tarih, insanın kendini gerçekleştirmesine doğru bir gidiştir: Toplum ise ürettiği kötülükler her ne olursa olsun, insanın kendini-yaratmasının ve açmasının koşuludur. Marx için 'iyi toplum', iyi insanların yani tam anlamında gelişmiş, aklı başında ve üretici bireylerin toplumuyla özdeş oluyor.
Freud'un tarihsel kuramının bir başka yönü, 'Oedipus Kompleksi' ile ilgilidir. O, Totem ve Tabu'da ilkel tarihten uygar tarihe kesin adımın oğulların babalarına başkaldırmaları ve nefret edilen babanın öldürülüşüyle atılmış olduğu varsayımını geliştiriyor. Oğullar bundan sonra rakipler arasında daha fazla öldürmeyi engelleyen ve ahlaklılığın kurumlaşmasını sağlayan bir sözleşmeye dayanan toplum dizgesini yaratıyorlar. Freud'a göre, çocuğun evrimi buna benzer bir çizgiyi izlemektedir. Beş-altı yaşlarındaki erkek çocuk babasını şiddetle kıskanır ve ona karşı duyduğu öldürücü istekleri yalnızca kendi erkekliğini yitirmekten korktuğu için baskı altında tutar. Kendisini sürekli korkudan kurtarmak için yakın akrabaları ile cinsel ilişkide bulunma yasağını içselleştirir ve böylece çevresinde kendi bilincinin (conscience) gelişeceği üst-ben (super ego) çekirdeğini kurmuş olur. Daha sonraları, başka yetkeler ve toplum tarafından dile getirilen yasaklamalar ve buyruklar da babanın dile getirmiş olduğu özgün yasaklara eklenirler.
Freud'a göre sevgi, bizi hayat ile birleştiren bir içgüdünün (bir dürtünün) yüceleştirilmesidir. "Yaşam dürtüsü", "Eros" ile karşı karşıyadır; "Ölüm dürtüsü" ise "Thanatos" ile. Kalıcı ve yok edici her iki güç arasında bir savaş başlar. Sartre için ise sevgi, esas olarak sevilmek isteğidir .
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.