Şimdi, hepsi, hatta ümitsizlik içinde, var olana inanıyorlar. Ne ki, onu ele geçiremedikleri için, onun kendilerinden gizlenmesinin nedenlerini arıyorlar. "Var olanı algılamamıza engel olan bir görünüş, bir hile olmalı: nerede bu hilebaz?" — "Yakaladık onu", diye bağrışıyorlar, sevinçle, "duyusallıktır o! Zaten ahlaksız olan bu duyular, hakiki dünya hakkında aldatıyorlar bizi. Ahlak: duyuların aldatmacasından, oluştan, tarihten, yalandan kurtulmaktır — tarih duyulara, yalana inanmaktan başka bir şey değildir. Ahlak: hayır demektir, duyulara inandıran her şeye, insanlığın geri kalanına: hepsi "halk" bunların. Filozof olmak, mumya olmaktır, bir mezarcı mimiğiyle monotono-teizmi oynamaktır! — Her şeyden önce de, bırakalım şu bedeni, duyuların bu zavallı sabit fikrini! Var olan bütün mantık yanılgılarına kapılmıştır o, çürütülmüştür, olanaksızdır hatta, gerçekmiş gibi davranacak kadar küstah olmasına karşın!"...