Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

reader

reader
@fulltimelearner
14 okur puanı
Şubat 2020 tarihinde katıldı
Doğal seçilim doğanın kör saatçisidir; kördür, çünkü ileriyi görmez, sonuçları hesaplamaz, görünen bir amacı yoktur.
Reklam
Uzun yıllar boyunca alüminyum, altından çok daha pahalı bir malzeme olarak kaldı. 1860'larda Fransa İmparatoru III. Napolyon, en seçkin konuklarına alüminyum çatal bıçak takımıyla servis yapılmasını emretmişti, daha önemsiz misafirlerse altın çatal ve bıçak kullanıyorlardı.
Biz birbirimizin deneyimlerini genişletme yoluyla anlaşacağız. Algılarımızı, standartlaştırılmış sözlerle aynı ortak öğelere indirgeyerek değil.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Daha çok seçme olanağımız var, bu yüzden daha çok özgürlüğümüz var. Hayır. Böyle değil. Özgürlüğün esası, bir nesneyi, bir kişiyi, bir düşünceyi ya da bir çiçeği bir diğerine tercih etmek değil. Özgürlük, hiyerarşik bir düzene ya da karşılıklı dışlamaya doğru götüren bir eylem de değil. Özgürlük bir reddetme eylemi değil. Daha çok bir kucaklama, içine alma eylemi. “Seçme özgürlüğü" bir kavram olarak özgürlük durumuna aykırıdır. Özgürlük, "ya bu ya da şu" değil, "ya hep ya hiç" ya da bir büyüme genişleme eylemidir daha çok.
Amaç peşinde koşma yönündeki tüm davranışlar totaliterdir; çünkü biz, davranışlarımızın çevre ile diyalektik bir ilişki içinde kendiliğinden evrimleşip yepyeni ve beklenmedik davranışlara yol açmasını beklemek yerine, amaçlarımız tarafından belirlenmesine izin veriyoruz. İnsanın belirgin amaçlar peşinde koşup koşmaması, askerî bando mızıkaya ayak uydurarak yürümekle, doğaçlama bir caz seansına katılmak arasındaki farka benzetilebilir.
Reklam
Kahramanlar insanın görüşünü sınırlar. Askeri üniforma gibidir kahramanlar. Gençler(bazen yaşlılar da) onlar gibi olmaya çalışırlar. Onlara öykünürler. Hepimiz, kahramanların okuduğu bütün kitapları okuruz. Kahramanlarımızın giyindiği gibi giyinir, onlar gibi konuşmaya özeniriz. Onlar içiyorsa içeriz, içmiyorsa içmeyiz. Kahramanlar, insanın tüm özgürlüğünü elinden alırlar. Nasıl yaşayacağımızı bize dayatırlar. Tüm kahramanlar totaliterdir. Sonsuz yaratıcılık potansiyelimizi hadım ederler. Özgür bir insanın kahramanları olamaz, çünkü kahraman statükoyu simgeler. Kahraman yaratma özlemi, hepimizin içindeki totaliter eğilimi, güçlü bir kişiye gönüllü olarak boyun eğme ihtiyacını gösterir. Kahramana duyduğumuz gereksinim, kendi içimizdeki güvensizlikten doğar. İster muhalefette, ister iktidarda, ister balığa çıkmış, ister işte olalım; hepimiz bir başkasından( saygı duyulan bir meslektaşımızdan tutun da kendisi de bir tür kahraman olan Tanrı’ya kadar) neyi, nasıl ve ne zaman yapmamız gerektiğine ilişkin bir işaret bekleriz.
Türümüzün tarihinde önce aileler aşiretlerden, sonra da bireyler ailelerden kısmen bağımsızlaştığına göre, gün gelecek çocuklar da kendi isimlerini kendileri koyabilecekler.
Geçmişte yaşanmış ‘an’lardan hatırladıklarımıza dayanarak yeniden kurulan şey, hapishaneden farksızdır. Hayatı dışarıda tutan bir kaledir o.
Ölümlü olduğumuzu, öleceğimizi hemen hiç düşünmeyerek kendimizi zihinsel bir deli gömleği içine sokuyoruz. Yaşadığımız, kokladığımız, gördüğümüz, dokunduğumuz her anın bir daha gelmeyeceğini hissettiğimiz anlar o kadar az ki. Yaşamı böylesine özel, böylesine benzersiz kılan şey, her şeyin yalnızca bir kez olması. Bunu algılamak, ölümün bilincine varmakla mümkün olabilir ancak. Ölümün bilincinde olmayan insan, yaşadığının bilincinde de değildir. Her anımız ölüm unutkanlığı içinde geçiyor.
Rafine totaliter toplumlar, çocuklar için geçerli olanın, yetişkinler için de geçerli olduğunu keşfetmişlerdir. Yeni ve hızlı olan her şey dikkatimizi uyandıracaktır ve şimdiki zamanı vurgulamakla, geçmişi silecektir. Tarih bilinci az olan ya da hiç olmayan bir toplumu yönetmek kolaydır. Böyle bir toplum eleştirici değildir ve kurulu düzenden kolayca memnuniyet duyar.
Reklam
Birden fazla gerçeklik yok belki, ama gerçekliği algılamanın milyonlarca farklı ve birbirini dışlamayan yolu olduğu kesin. Gerçeklik, bütün bu algılama ve duyumsamaların bir araya gelmesinin ve birbirleriyle iletişimde bulunmasının bir fonksiyonudur.
Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır.Sözcükleri kullanmakla, sessiz dünyaya kendi düzenimizi zorla kabul ettirmiş oluruz.
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.