İnsan, ne ise o olduğunu inkar eden bir yaratıktır. Sürprizlerden hoşlanıyoruz. Dünyaya gelmek bizim için sürpriz değeri taşımıyor pek. Oysa ölümü çoğunlukla bir sürpriz olarak tecrübe ediyoruz. Azrail’i bir tür ‘sürpriz meleği’ sanıyoruz.
Unutma Nuh’um, aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir.
Veriler çürütülemez olsa da, her türlü yoruma açıktı. Bu durumla sık karşılaşılır. Bilim insanlarının kanıta dayalı teoriler oluşturmaları her zaman dolambaçsız bir süreç değildir. Kendi kafalarında önceden var olan sağlık ve hastalık mefhumlarından ve o sırada kendilerine makul gelen fikirlerden etkilenirler. Bu yaklaşımla büyük mesafeler kat edebildikleri gibi, doğru yoldan sapabilirler de. Bazen araştırmacılar hayalle gerçeği ancak yıllar sonra ayırt edebilirler. Bazense hiç ayırt edemezler.
İnsan her adımını mezardan uzaklaşmak için atar. Yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır. Nitekim her nefesi hayatı uzatmak için alır. Yine her nefeste hayatından bir nefeslik zamanı azalır.
İşin aslı, bir alışkanlığın iyileştirilmeden önce yerleştirilmesi gerekir. Adım atma becerisini bile gösteremiyorsanız ince detaylarda ustalaşmak konusunda umutlanamazsınız.