Slovenyalı düşünür ve sosyolog, 1962 doğumlu. Ljubljana Üniversitesi'nde felsefe öğrenimi gördükten sonra aynı üniversitenin hukuk fakültesinin kriminoloji bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı ve 1991'de sosyoloji doktorasını tamamladı. Çalışmalarında hukuk, kriminoloji ve psikanalizi bir araya getiren Salecl, 2010'da Slovenya Bilim Bakanlığı tarafından yılın kadın bilimcisi seçildi. Londra İktisat Okulu, Birkbeck Üniversitesi, New York'taki Cardozo Hukuk Okulu, Washington'daki George Washington Üniversitesi ve Berlin'deki Humboldt Üniversitesi gibi eğitim kurumlarında dersler veren Salecl, halen Ljubljana Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve kıdemli araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürüyor. Aynı zamanda çeşitli Avrupa gazetelerinde köşe yazıları da yazan Salecl'in kitaplarından bazıları şunlardır:
- The Spoils of Freedom: Psychoanalysis and Feminism after the Fall of Socialism (1994),
- (Per)versions of Love and Hate (1998)
Sevişmenin nasıl olması, nasıl hissettirmesi gerektiği üzerine medyada yer alan hakim fikirlerle kıyaslanınca kendi cinsel hayatımız düpedüz sıradan görünüyor. Victoria döneminde tabu olan sevişmek idiyse, şimdilerde sevişmemek Tabu haline geldi neredeyse; kendi cinsel hayatları konusunda sessiz kalan insanlar, diğer herkesin gazete ve televizyonlarda resmedilenler gibi bir cinsel hayat yaşadığını hayal ediyor. Bu inanç yetersizlik duygumuzu artırırken, aynı anda koca bir endüstrinin serpilmesini sağlayan arzuyu da besliyor.
Sayfa 28 - Metis, 3. Basım Aralık 2021, çev:Barış Engin AksoyKitabı okudu
"İnsanlar rahatsız edici buldukları bilgileri görmezden gelmek, inkar etmek ve çürütmek için gözlerini yummanın, kulakları ve ağızlarını kapamanın yollarını daima bulmuşlardır."
Lacan, insanların bir pencereden atlayarak intihar ettiği vakalarda pencerenin fantazi penceresi olarak algılanabileceğini gözlemler. Özne kendi kendini ortadan kaldırır çünkü fantazisi çökmüştür — dolayısıyla düpedüz fantazisinden atliyor gibidir. Gel gelelim polis binası önünde kendini diri diri yakan adam vakasında aynı tür bir kendini ortadan kaldırmaya rastlamıyoruz. Burada özne daha ziyade yetkililere bir mesaj göndermek ister; yani özne Öteki’ni o çektiklerinin farkına varması için kışkırtmaya çalışmaktadır.
Sayfa 41 - Metis, 4.Basım Nisan 2021, çev: Barış Engin AksoyKitabı okudu
"Asıl sorun, hala başkaları tarafından sevilmeyi umuyor olsak da, kendini sevmeyi bu kadar öne çıkaran bir kültür içinde başka birini sevmenin gittikçe güçleşmesidir belki de."
Yaşadığımız çağı, "Yeni Kaygı Çağı" olarak adlandırabiliriz. Kaygıyı önce doğurup, daha sonra onu çözme iddiasında olan medya ve moda gibi
Günümüzde birçok konuda bizi bunaltacak kadar fazla seçenekle karşı karşıyayız. Marketteki peynir veya deterjan reyonlarından ev eşyalarına ve telefon servislerine kadar tüm tüketim ürünlerinde bizi zorlu seçimler bekliyor. Evet, tükettiğimiz ürünleri seçmekte belli sınırlar çerçevesinde özgürüz. Peki ya daha hayati meselelerde? Mesela parçası olduğumuz sistemi seçme şansımız var mı?
Seçme İkilemi'nde Renata Salecl her şeyden önce kapitalist düzenin sunduğu içi boş seçeneklerle bireyleri nasıl hayatlarını istedikleri gibi şekillendirebilecekleri yanılsamasına sevk ettiğini gözler önüne seriyor. Ona göre modern kapitalist toplumda yaşam tercihleriyle tüketici tercihlerine aynı muamele yapılıyor: "Doğru duvar kâğıdını ya da saç kremini bulmaya çalışır gibi 'doğru' hayatı bulmaya çalışıyoruz." Dahası, dört bir yandan gelen "Kendin ol!" buyruklarının baskısı altında sürekli kendimizi "keşfetmeye" ve "geliştirmeye" çabalıyor, tüm enerjimizi kendimize harcadığımızdan toplumsal değişim için gereken perspektifi kaybediyoruz. Yaşadığımız daimi kaygı ve tatminsizlik de cabası.
Kitapta ayrıca gündelik hayatta örneğin aşk ilişkilerinde veya çocuk sahibi olup olmama konusunda karşımıza çıkan zor seçimlerde devreye giren rasyonel ve irrasyonel mekanizmalar da irdeleniyor. Yalın anlatımı, keskin gözlemleri ve isabetli tespitleriyle Salecl, seçme konusu üzerinden insan psikolojisinin çetrefil labirentlerine ışık tutuyor.
Dünya genelinde çok fazla olay yaşanırken siz nasıl hayatınıza devam ediyorsunuz? Bu sorunun cevabı insanın doğası ve bu davranışların temeli psikanaliz ile açıklandığı güzel bir eser ile geldim. Neleri neden bilmek istemiyoruz ? bu soruların detaylı açıklaması. Hastalığın reddi, aşk ile cehalet, iktidar ve cehalet arasında ki ilişkiler ve daha bir çoğu hakkında insanların cehalete sığınmalarını anlatıyor bize eser. Bilerek seçilen, istenilerek elde edilen bir cehalet.
Her çağ kendi cehaletini doğuruyor. İnsanlar katlanılması güç bir bilgi ile karşılaştıklarında ( terk edilme sebepleri, ölümcül bir hastalık, ölümün kendisi, suçların genetiği vb) bir şekilde cehalete sığınıyorlar. Ancak yazar bize cehalet ile inkarın aynı şey olmadığını açık bir şekilde anlatıyor. Bilinçli olarak inkar etme ile bilinçli olarak cehalete kapılma birbirinden ayrı kavramlar.
Hayatta kalmak için bazen inkar etmek kaçınılmaz bir son iken; bazen de zalim hiyerarşilerin güç devşirdiği kolektif korkuları besler. Günümüz konularını ele alarak yazılan bu esere bir göz atabilirsiniz.