Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bilim, edebiyat sanatından daha soylu karakterler gerektirir: daha sade, daha az hırslı, daha azla yetinen, daha dingin olmalı, öldükten sonra adının anılmasını pek düşünmemeli ve birçoklarının gözünde, böyle bir kişilik kurbanının gözüne ender olarak uygun görünen konularda kendilerini hesaba katmamaları gerekir. Tüm bunların yanına, farkında oldukları bir başka kayıp daha eklenir: uğraşılarının tarzı, sürekli en büyük soğukkanlılığı gerektirmesi i s t e n ç l e r i n i zayıflatır, ateş şair ruhlu karakterlerin ocağındaki gibi gürül gürül yakılmaz: ve bu yüzden genellikle daha yaşamlarının baharında en büyük enerjilerini ve parlaklıklarını yitirirler - ve dediğimiz gibi, bu tehlikenin f a r k ı n d a d ı r l a r . Her koşulda, daha az parladıkları için daha az yetenekli g ö r ü n ü r l e r v e olduklarından daha az olarak kabul edilirler.
Sayfa 95
Son olarak r o m a n t i k k ö t ü m s e r l i ğ e , yani yoksunluk çekenin, başansızın, aşılmış olanın kötümserliğinin karşısına koyduğumu, hala formüllendirecek olursam: trajik olana ve kötümserliğe yönelik bir istenç vardır, bir anlağın (beğeninin, duygunun, vicdanın) hem katılığının hem de gücünün işaretidir bu. Göğsünde bu istençle her varoluşa özgü, korkunç ve kuşku götürür olandan korkmaz kişi; bizzat onu arar. Böyle bir istencin ardında cesaret, gurur, b ü y ü k bir düşman isteği vardır.
Sayfa 9 - *
Reklam
Burada herkes, tarımınfelaket içinde olduğunu söyleyecektir. Pamuk s t o k u m u z g e ç e n y ı l k i m i k t a r ı n i k i - ü ç k a t ı n d a n fa z l a d ı r . B u ğ d a y ı n d e v r e ­ den stoku iki yıl öncesinden yüzde 43 fazladır. Soya stoku gelecek yıl bu yıldan yüzde 60 fazla olacaktır. Satamıyoruz. Çünkü Avrupa Ortak Pa­zarı 20 yıl önce tarımda kendi kendine yeterli olmak için inşa edilmiştir. Fakat bu nokta geçilmiştir. Ortak Pazar 1960'lardaki yıllık 20 milyon tonluk net hububat ithalatçılığı konumundan, 1980’lerde net hububat ihracatçısı konumuna gelmiştir. Bu amaçlanan kendi kendine yeterli­liğin çok ötesindedir. Para yardımları ihracata yönelik çok artmış ve Amerikan üreticisiyle rekabet durumu yaratmıştır. Bizim üreticilerimiz, Avrupalı kapitalistlerin hazinelerine karşı mücadele vermek zorundadır.
Kürt alfabesinde otuz bir harf, eğer kullanımı ihtiyari olan iki harf de eklenirse otuz üç harf vardır: a, b, c, ç, d, e, ê, f, g, h, i, î, j, k, l, m, n, o, p, q, r, s, ş, t, u, û, v, w, x, y, z.
Sayfa 3 - İHTİYARİ KULLANILAN ÜNSÜZLER: Bunlar Arapçadaki «ح» harfine tekabül eden, Türkçe normal <h> ile yazılıp okunan <h> ile Arapça «غ» sesinin karşılığı «ẍ» harfidir. / İnstitut kurde de ParisKitabı okuyor
Gerçi acıma g ö s t e r i l m e l i d i r , ama o n a s a h i p o l m a k t a n kaçınılmalıdır: çünkü mutsuzlar öylesine a p t a l d ı r l a r ki, onların nezdinde acıma göstermek, dünyanın en büyük iyiliğidir. - Belki de mutsuzların bu gereksinimi aptallık ve zihinsel bir eksiklik olarak, felaketi beraberinde getiren bir tür akıl hastalığı olarak (Rochefoucauld da böyle kavramış görünüyor) değil de tümüyle başka ve daha düşündürücü bir şey olarak anlaşıl dığında, bu acıma duygusuna sahip olmak istemeye karşı daha güçlü bir uyarıda bulunulmalıdır. Daha çok kendileri ne acımisın d i y e ağlayıp bağıran ve bu yüzden durumları nın dikkati çekebileceği anı kollayan çocukları gözlemlemek yerinde olur; hastalada ve ruhsal rahatsızlığı olanlarla ilişki içinde yaşandığında bu yakınmaların ve inlemelerin, mutsuzluğun sergilenmesinin, aslında orada bulunanlara a c ı ç e k t i r m e k amacını güdüp gütmediğini sorar insan kendisine: sonra da berikilerin dile getirdiği acıma, zayıflar ve acı çekenler için bir tesellidir, görürler ki tüm zayıflıkianna karşın en azından hala b i r g ü ç l e r i v a r d ı r : a c ı ç e k t i r m e g ü c ü . Mutsuz kişi acıma gösterisinin onun bilincine çıkarttığı bu üstünlük duygusundan bir tür haz elde eder; kendini beğenmişliği kabarır, hala dünyaya acı çektirecek kadar önemli biridir. Dolayısıyla acınma özlemi kendinden haz alma özlemidir, üstelik yakınlarına zarar verme pahasına; kendi özgün benliğini, olanca saygısızlığıyla gösterir insanlara: hiç de Rochefoucauld'nun dediği gibi "aptallığıyla" değil.
Sayfa 45
"Bir şey nasıl olup da kendi zıddından ortaya ç ı k a b i l m i ş t i r ? Örneğin hakikat yanılgıdan? Ya da hakikat isteği aldanma isteğinden? Ya da diğerkam davranış bencil davranıştan? Ya da bilgelerin saf güneş gibi bakışı şehvetten Böyle bir ortaya çıkış olanaksızdır; bunu düşleyen bir delidir hatta daha fenasıdır; en değerli şeylerin başka, k e n d i l e r i n e ö z g ü kökenlerinin olması gerekir - bu fani, baştan çıkarıcı, aldatıcı, adi dünyadan, bu kurunnı ve hırs karmaşa sından türetilemezler! Daha ziyade Varlık'ın bağrında, ölüm süz olanda, gizli tanrıda, 'kendinde şey' de - orada yer almalı onların temeli, başka hiçbir yerde değil!" - Böyle bir yargıda bulunma tarzı tüm zamanların metafizikçilerinin kendileri ni ele verdikleri tipik önyargıyı oluşturur; onların mantıksal işlemlerinin ardında bu türden değer biçmeler bulunur; bu "inanç"larından yola çıkarak ulaşmaya çalışırlar sonunda törenle "hakikat" olarak vaftiz edilecek olan "bilgi"lerine.
Sayfa 6
Reklam
Kişi kendini l a ğ v e d e r s e , en saygıdeğer işi yapmış olur: bununla, adeta yaşamayı hak en saygıdeğer işi yapmış olur: bununla, adeta yaşamayı hak eder... toplumun, o da bir şey mi! yaşamın ta kendisinin fe ragat, kansızlık ve başka erdemler içindeki herhangi bir “yaşam” dan daha fazla çıkarı vardır bunda — kişi, ötekileri kendi görüntüsünden kurtarmıştır, yaşamı bir i t i r a z d a n kurtarmıştır...
Sayfa 83
H i ç k i ms e sorumlu değildir, varoluşundan, şu ve şu yapıda oluşundan, bu koşullarda, bu ortamda oluşundan. Varlığın yazgısallığı, var olmuş ve var olacak olan her şeyin yazgısallığından ko panlamaz. Kendine ait bir niyetin, bir istencin, bir amacın sonucu d e ğ i l d i r o; onunla bir “ insan ideali” ne ya da bir “mutluluk ideali” ne ya da bir “ ahlaksallık ideali” ne ulaşma denemesi yapılıyor d e ğ i l d i r , — onun varlığını herhangi bir amaca a r m a ğ a n e tme k istemek saçmadır. “Amaç” kavramını biz uydurduk: gerçeklikte y o k t u r amaç... Kişi zorunludur, felaketin bir parçasıdır; bütüne ait amaç... Kişi zorunludur, felaketin bir parçasıdır; bütüne ait tir, bütünün içinde v a r d ı r , — bizim varlığımızı yargıla yabilecek, ölçebilecek, kıyaslayabilecek, mahkûm edebilecek bir şey yoktur... Z a t e n , b ü t ü n ü n d ı ş ı n d a h i ç bi r ş ey y o k t u r ! — Hiç kimsenin daha fazla sorum lu kılınamayacağı, var olma tarzının bir causa prima’ya9 da yandırılamayacağı, dünyanın ne bilinç ne de “ tin” olarak bir birlik oluşturduğu, i ş t e b u d u r i l k b ü y ü k ö z g ü r l e ş m e , — ancak böylelikle yeniden kurulmuştur, oluşun m a s u m i y e t i . . . “Tanrı” kavramı şimdiye ka dar, varoluşa karşı en büyük i t i r a z d ı . . . Tanrıyı yadsı yoruz, tanrıya karşı sorumlu olmayı yadsıyoruz: ancak b ö y l e l i k l e kurtarıyoruz dünyayı. —
Sayfa 41
"S i z e ü s t ü n i n s a n ı ö ğ r e t i y o r u m. İnsan aşılması gereken bir şeydir. "
S e v g i d i r en yalnız kişinin tehlikesi, her şeye duyulan sevgi, c a n l ı o l s u n y e t e r k i ! Gerçekten gülünç benim deliliğim ve sevgideki alçakgönüllülüğüm!
Sayfa 152
542 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.