Karşısına çıkan bu aşk aslında içinde bulunduğu ruh haline çok uygun düşüyordu. Mesafeli bir hayranlığı, sessizce hayallere dalmayı, bir yabancının tanrılaştırılmasını bir arada yaşıyordu. Bu bir ergenin bir ergeni fark edişi, romana dönüşen gece düşlerinin düş olarak kalması, nihayet arzulanan ama ete kemiğe bürünse de henüz ne ismi, ne hatası, ne isteği, ne suçu olan hayaletin belirmesi, kısacası uzak ve ideal aşk, cisim kazanmış bir hayaldi.