Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gülay

Elinde gümüş kupa olan bir okul müdürüne ya da ceketinin içinde cetvelle gezen bir hocaya saygıda kusur etmemek adına hayalinizin saçının bir teline zarar gelmesine veya renginin solmasına izin vermek en adi ihanettir; eskiden insanın başına gelebilecek en büyük felaketler olarak görülen servetini veya namusunu kaybetmek bunun yanında devede kulak kalır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
İnsanları sınıflandırmakta, başlarına şapka, adlarının sonuna harfler koymakta bir hayli usta olan Cambridge'de bile ister zihnen ister karakter açısından yeteneklerin şeker veya yağ gibi tartılabileceğine inanmıyorum. Hatta Whitaker'in Almanak'ında göreceğiniz Protokol Listesi'nin nihai bir kıdem sıralaması gösterdiğini veya Commander of the Bath'in yemeğe illaki Master in Lunacy'nin arkasından gireceğini varsaymak için yeterli bir neden olacağına inanmıyorum. Tüm bu, bir cinsiyeti alıp ötekine, bir niteliği alıp diğerine vurmalar, bütün bu üstünlük ve zayıflık yakıştırmaları insanın yatılı okul dönemine ait şeylerdir; "tarafların" olduğu, bir tarafın diğerini yenmesi gerektiği ve sahneye çıkıp okul müdürünün ellerinden süslü püslü bir kupa almanın çok önemli olduğu bir dönemdir bu. İnsanlar olgunlaştıkça taraflara, okul müdürlerine ve süslü püslü kupalara inanç azalır.
Sayfa 133Kitabı okudu
Tam da bu sebeple öfkeliydi işte, biliyordum. Kadınlarla ilgili yazdıklarını okuyunca aklım yazanlara değil, yazarın kendisine takılmıştı. Bir tartışmacı duygularına yenik düşmeden tartışırsa aklındaki tek şey tartıştığı konu olur, böylece okuyucusu da kendini tartışılana kaptırır. Eğer kadınlarla ilgili yazdıklarında duygularına yenik düşmemiş olsaydı, tartıştığı şeyi destekleyecek kanıtlar öne sürebilseydi, tartışmanın sonu illa tek bir yere varsın istemeseydi, biz de kızmazdık. Gerçeği; bezelyenin yeşil, kanaryanın sarı olduğunu kabul ettiğimiz gibi öylece kabul ederdik. Öyle olsun bakalım, der geçerdim. Ama sırf onlar öfkeli olduğundan ben de öfkelenmiştim. Akşam gazetesinin öbür yüzünü çevirirken, bunca gücü elinde tutan bir adamın yine de öfkeli olması çok anlamsız, diye düşündüm. Yoksa öfke güce eşlik eden şu bildik cinlerden mi, diye sordum kendime. Mesela, zengin insanlar genelde öfkelidir, çünkü fakirlerin kendi zenginliklerini ele geçireceğinden kuşkulanırlar. Daha açık konuşmak gerekirse profesörler veya din adamları belki biraz bu sebepten, biraz da yüzeyden pek seçilemeyen bir sebepten öfkeliydi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu gezegene şöyle bir uğrayıp geçen biri bile gazeteyi eline alıp şu bölük pörçük ifadelere göz gezdirse İngiltere'nin ataerkillikle yönetildiğini anlardı, diye düşündüm. Profesörün egemenliği aklı başında kimsenin gözünden kaçacak gibi değildi. Güç de ondaydı, para da nüfuz da. Gazete de gazetenin editörü de editörün yardımcısı da oydu. Dışişleri Bakanı da oydu, yargıç da. Kriketi o oynardı, yarış atları ve yatlar onundu. Hissedarlarına yüzde iki yüz veren şirketin sahibiydi o. Kendi yönettiği derneklere ve üniversitelere milyonlar bırakmıştı. O kadını havada asılı bırakan da oydu. Satırın üzerindeki kıl insan kılı mı o bilirdi, katili aklayacak veya mahkum edecek olan, asacak veya serbest bırakacak olan oydu. Sis dışında her şeyin kontrolü elinde gibi görünüyordu.
157 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
29 saatte okudu
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell
8.5/10 · 247bin okunma
Reklam
80 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
19 günde okudu
Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig
7.6/10 · 144,3bin okunma
İnsanların geçmişte kalan her şeyin hep bir hata ve ileriye bir hazırlıktan ibaret olduğunu sanmaları genel bir delilik hali herhalde ve sanırım soğuk bir kalemi sıcak, yaşayan elime alıp da kuru bir kâğıdın üstünde yaşıyor olduğumu anlatmaya çalışırken kendi göstermiş olduğum cüreti de anlıyorum. Fakat bu bir delilik de olsa, beni mutlu eden ilk delilik bu; içimi ısıtan, duyularımı açan ilk delilik. Kendi uyanış mucizemi burada anlatırken bunu sadece kendim için yapıyorum ve yaşadığım her şeyi kendi sözcüklerimin bana anlatabileceğinden çok daha derinden hissediyorum.
Hissettiğim o güçten beslenerek yaşıyorum. Beni nereye sürüklediğini sorgulamıyorum: Belki başkalarının günah diye adlandırdığı bir başka uçuruma, belki de yüceliklere sürükleyecek. Bunu bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.
İçimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim -hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden, akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü, cesedimsi bir yan olduğunu gayet iyi biliyordum; gerçi henüz çürümenin kötü kokan soluğu hissedilmiyodu, ama umarsız bir donukluk, acımasız, soğuk bir duygusuzluk yerleşmiş, yani bedensel anlamda da gerçek ölümün ve çürümenin dışarıdan da görüldüğü aşamanın eşiğine gelmiştim.
97 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.