Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gizem Sayacan

" Gerçeğimizi biraz olsun değiştirmemiz olası değil. Çocukluğumuzda uğratıldığımız zararlardan sonra hiç yara almamış biri gibi de olamayız. Fakat yapabileceğimiz bir şey var: Kendimizi değiştirebiliriz, onarabiliriz, kaybolan bütünlüğümüzü yeniden kazanabiliriz. Bunu bedenimizde biriken geçmişte olanlara ait bilgilere yakından bakmaya, onları bilincimize olabildiğince yaklaştırmaya karar vererek başarabiliriz. Seçtiğimiz bu yol hiç kolay değildir, fakat çoğu zaman bize çocukluğun görünmeyen ama yine de çok acımasız olan hapishanesinden sonunda kurtulmak ve geçmişin bilinçsiz bir kurbanından, geçmişini bilen, 'onunla da yaşayabilen' bir insana dönüşmek fırsatını verir.
Reklam
"Gerçek benlik ancak özgür kalınca kendini ifade etmeye, serpilmeye ve yaratıcı güçler geliştirmeye başlar. Bunun sonucunda önceleri korkutucu bir boşluğun ya da korkutucu 'büyüklük' fantezilerinin egemen olduğu ruhsal dünyada beklenmedik zenginlikte bir yaşam ortaya çıkar... Bu benliğin yuvaya dönüşü değildir, çünkü hiçbir zaman gerçek bir yuvası olmamıştır; - benliğin sonunda bir yuvaya kavuşmasıdır."
" Romanımı kaleme alırken, cümle yazmaktan ziyade müzik yapmaya yakın bir his oluşmuştu bende. O hissi şimdi de koruyorum. Akılla düşünüp yazmak yerine sezgisel olarak yazmak oluyor bu dediğim. Ritmi yakalamak, harika bir akor bulup doğaçlama müzik yapmanın gücüne inanmak."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
" Budist gelenek neşenin iki düşmanı olduğunu açıklar: Biri yakın, diğeri uzak. Yakın düşmanı coşkudur, dünyevi hazlara bel bağlamanın yarattığı bu yüzeysel sevinçtir. Spinoza bunu "pasif sevinçler" kategorisinde değerlendirir. Uzak düşmanı ise kıskançlıktır: Başkasının başarısına veya mutluluğuna ilişkin bu üzücü teessürdür. Neşe ise tersine, başkasının mutluluğuna sevinmeye dayalı diğerkâm/özgeci bir sevginin meyvesidir."
" Metaforun etimolojisini hatırlayalım: -Bir yerden bir yere taşıma.- Bana öyle geliyor ki anlamı alıp çiçek açacağı bir yere taşıyoruz, güneşi yağmuru bol bir yere." Barış Bıçakçı
Reklam
" Korku ağzı kurutur, elleri terletir ve kişiyi sakatlar. Bilmek korkusu bizi cahilliğe yazgılar, yapmak korkusu iktidarsızlığa indirger. Askeri diktatörlük, dinlemek korkusu, konuşmak korkusu, bizi sağır ve dilsiz yapmıştı. Şimdi de demokrasideki anımsamak korkusu yüzünden belleğimizi yitirdik, gene de hatıra çöplerini örtmeye hiçbir halının yetmeyeceğini bilmek için Sigmund Freud olmamıza gerek yok."
" Başka bir biçimde yaşayabileceğini düşünmeye cesaret edemiyorsun: Koyun gibi güdülmek yerine özgür yaşamak, taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermiyorsun kafanda. Kendini küçümsüyorsun küçük adam."
" Onu gürültümüzle ve oyuncaklarla döverdik. Anneme kalırsa, babama asıl ağır gelen ona olan sevgimizdi ve günün birinde akşam yemeğine gelmedi."