İçinde dertten çok sevinç taşıyan bir ölümlü insan, ya gerçekten insan değildir, ya da olgunlaşmamıştır henüz. Kitaplar için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
İnsan derdi sevince, sevinci de derde dönüştürebilme potansiyeline sahip. O yüzden belki de dertten çok sevinci olan insan, dertlerin içinden bile sevinecek bir şeyler çıkarabilecek kadar güçlü ve olgundur.
Minik spoiler içerir!!!
Tarihin en karanlık ve en farklı hikayesinin yazıldığı ve yaşandığı yer sanırım Alamut. Kimine göre bir deli, kimine göre bir dahi, kimine göre bir kral, kimine göre bir cani olarak resmedilmiş Hasan Sabbahın bu özelliklerin hepsine sahip olduğunu göstermiş yazar. Kurgusu ve sürükleyiciliği ile gerçekten okunası tarihi bir roman. Tarih sevenler için kaçırılmaması gereken bir eser.
Roman; 11. YY da Hasan Sabbah tarafından kurulan bir sahte cennet, huriler ve bu cennete girebilmek için ölüme gülerek giden fedaileri. Cennete gidip gelen fedailer ve buna inanarak bir delinin ki kimine göre dünyanın en akıllı adamının emrine giren onbinlerce mürit. Bu sahte cennet öyle etkili oluyor ki Selçuklunun sonunun başlangıcına sebebiyet veriyor.
Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam üç arkadaş. Coğrafyalarına çok farklı mesajlar bırakmış üç arkadaş.
Semerkant ve bu eser o dönemi anlatan en iyi kitaplar bence.
Keyifli okumalar!!!
Halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna aldırıyor mu? Umurlarında bile değil! Sadece rahat bırakılmak ve hayal güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar.
"Çoktandır güneşin Çukurova da batışını görmedim. Toprağın ustunde bir zaman dueur, kızarır orada, kıpkırmızı kan kesilir. Birden bativerir sonra da. Durun da seyredeyim. " ( Tam olarak Cukurova ozlemimi anlatmış Recep Çavuş)