Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

300 syf.
9/10 puan verdi
·
23 günde okudu
"Çocukluk cehennemdir."
Bir kitaba koyulabilecek iddialı bir isim: “İyi aile yoktur.” Okuyunca, kitabın ismine hak veriyorsunuz. Sadece ebeveynlerin değil, herkesin okuması gereken bir kitap. Bir çocuğa en büyük yaraları en yakınındakiler açsa bile hepimiz bir şekilde çocuklarla muhatap oluyoruz ve minicik bir davranışımız o çocuklarda büyük etkiler yaratabiliyor. Bundan da önce kendi çocukluğumuzu ve travmalarımızı irdelemek adına da oldukça doyurucu bir kitap. Kitabın büyük çoğunluğunda Alice Miller’in alıntılarına yer verilmiş ve son bölümlerde tekrarlara düşülmüş ama bu durum beni hiç rahatsız etmedi çünkü edebi kaygılar gütmeden kitaptan almak istediğim bilgiler beni ziyadesiyle tatmin etti. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra anne olan bir iki arkadaşımla kitabı paylaşıp, okumaları için öneride bulundum. Aradan iki hafta geçti ve okumaya başlayıp başlamadıklarını sorduğumda aldığım yanıtlar beni üzdü. Hepsinin yapacak bir işi, gezilecek yerleri, çocukları ve farklı farklı meşguliyetleri ve yoğunlukları vardı ama çocukları ile ilişkilerine faydalı olabilecek bir kitabı okumaya vakitleri yoktu. Onları asla yargılamıyorum ama anne ve baba olmanın bu kadar hafife alınmasına da üzülüyorum. Bir çok ebeveyn çocukları kendisi için yapıyor. Kendi içgüdülerini tatmin etmek, yalnız kalmamak ve hatta ne yazık ki yıkılmaya yüz tutmuş bir aileyi kurtarmak için bile çocuk isteyen insanlar çok fazla. Benden yaşça büyük çevremden kiminle konuşsam iki dakika geçmeden söylenen şeyler üç aşağı beş yukarı aynı: “Evlen, çocuğun olsun, yaşlandığında yanında kim olacak?” Sadece yalnız kalmamak için dünyaya getirilen bir çocuk, bencillik değil de nedir? “(...) İlginç bir tezat vardır ki "Çocuksuz olmaz!" diye ısrar eden bu insanlar çocuğun ruhundan en az anlayanlardır, bir çocuk doğduğu zaman ona en çok zarar verenlerdir.” Benden yedi sene sonra doğan kardeşim, “Çocuklar büyüdü, çocuk sevmek istiyorum.” cümlesi ile dünyaya gelmiş. Bu kitabı o zaman okumuş olsaydım, babama şu cümleleri okumak isterdim: “Çocuk, bir oyuncak ya da kedi yavrusu değildir; potansiyellerini geliştirmesi için büyük miktarda sevgi, ilgi, bakım isteyen bir ihtiyaçlar yumağıdır. Buna hazır olmayan insanlar, çocuk yapmamalıdır.” Ben de tam o yaşlarda “Anne, babam bizi sevmiyor mu?” diye sorguluyordum ve annemden aldığım yanıt hep aynıydı: “Baban sizi içten seviyor.” Hiçbir zaman anlayamadım nasıl içten seviliyor. Kız çocuklarının babası ile ilişkisinden hep olumlu bahsedilir ama ben onu da hiç bilemedim. Hala bu yaşımda bazen bundan şikayet ettiğimde, “Hala mı?” deniliyor, “Evet, hala” diyorum. Leon Bloy’un dediği gibi: "Acı, geçer; ama acı çekmiş olduğumuz gerçeği, hep bizimle kalır." Çocuklukta hissedilen eksikliklerin yerini hiçbir şey doldurmuyor. “Çocukken sevildiğini hisseden kişi, dünyada hiç kimse onu sevmese de bundan yaralanmaz ve artık yetişkin olarak kimsenin sevgisine, onayına ihtiyacı olmadığını bilir.” Kitaba göre ise, çocukluktaki travmaların atlatılmasının yolu “affetmekten” geçiyor. Çoğu terapist de aynı şeyi söyler ama kitapta değinilen “affetme” konusu biraz farklı işleniyor. Kitaba göre; bir yetişkin “affettim” dediğinde bu içselleştirilmiş bir “affetme” olmuyor. Gerçek bir affetme, suçladığımız insanların hatasını kabul etmesi ile oluyor. Yazar, ebeveynlerin “Biz ne yapalım, bizim de anne babamız şöyleydi” gibi söylemlerini ise asla kabul etmiyor. Ebeveynlerin bu tutumları genellikle samimi olmayıp hatalarını örtbas etmeye yönelik oluyor. Kitapta bir çok konu ayrıntılı olarak ele alınmış ve örneklerle desteklenmiş. Bunların hepsini tek tek açarak bir özet çıkaracak değilim ama etkilendiğim birkaç kısma alıntılarla birlikte değineceğim. Her canlıda olduğu gibi bir çocuğun sevgiye ihtiyacı var. Bir bebeğin farkındalıklarının gelişmediğini sandığımız o dönemde bile bu sevgiye ihtiyaç duyuyorlar. Kitapta örnek verilmiş şu acı deneye bakar mısınız: “1944 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde 20 yeni doğmuş bebek, sadece fizyolojik ihtiyaçlarının karşılandığı bir deneye tabi tutuldular. Teslim edildikleri bakıcılar deney talimatlarınca bu bebeklere sadece onları doyurmak, yıkamak ve bezlerini değiştirmek için yaklaşacak ve bunlar dışında hiçbir şey yapmayacaklardı. Bakıcılara bu işleri yaparken dahi mecbur kalmadıkları müddetçe bebeklere hiç bakmamaları ve dokunmamaları, onlarla asla iletişim kurmamaları söylendi. Bebeklere duygudan arındırılmış makineler gibi yaklaşıldığı halde tüm fiziksel ihtiyaçlarına azami kertede özen gösterildi. Ayrıca, ortam hep steril tutuldu. Dört ay sonra, bebeklerin yarıdan fazlası çoktan ölmüştü.” Bir çocuk her koşulda anne babasını seviyor, eğer bir sevgi kıyaslaması yapılacaksa yazara göre asıl çocuk anne babasına salt bir sevgi ile bağlı. Annesinden dayak yiyip yine annesine sığınan çocukları düşünün. Her türlü şiddeti sineye çekip, “annemdir, babamdır” diyen evlatları… Yazara göre anne ve babalık yıkılması gereken bir tabu. Bize öğretilen her şeye ama her şeye rağmen anne babamıza saygı duymamız ve onları sevmemizdir. Bu tabu, ilahi dinlerle de desteklenerek yıkılamaz bir hale getirilmiştir. Örneğin on emirden biri olan şu cümle gibi: “Annene babana saygı göster. Öyle ki, Tanrın RAB‘bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun.” Veya “anne babaya öf bile demeyin” hadisi gibi. Anne ve baba kendi yaşamında eksik kalanları çocuklarının tamamlamasını bekliyorlar. Mesela doktor olmak isteyip, olamayan bir anne çocuğunun doktor olmasını isteyebilir. Bunu anneye sorduğumuzda, çocuğun iyiliği için olduğunu söyler. Yine yazara göre ebeveynin çocuğu için istemesi gereken şey onun iyiliği değil, mutluluğudur. “İnsanın kendisi olmasına izin ve imkân barındırmayan aidiyetler gerçek aidiyetler değildir, sömürüdür. "İyi eş", "iyi evlat", "iyi anne/baba", "iyi vatandaş" tanımı altında bize öğretilenler, "iyi eş", "iyi evlat", "iyi anne/baba", "iyi vatandaş" olduğunu zannederken kendisini içten içe mutsuz ettiğini bilmediği çıkmaza sokan, bunun bedelini başta kendi çocukları olmak üzere etrafındaki herkese ödettiğinin farkında olmayan bireyler meydana getirir.” Yazara göre doğan her çocuk aslında sağlıklıdır. Davranış ve tutumlarımızla onları biz hasta ederiz. Onların hayal güçlerini, her şeyi sorgulamalarını tabularımızla biz öldürürüz. “Hep söylediğim gibi, problemli çocuklar yoktur; problemli ebeveynler, problemli öğretmenler, çok problemli toplumlar ve çok problemli okullar vardır. Çocuğu "problemli" diye işaret ederek psikoterapiste getiren yahut gönderen kim ise problemin kaynağı da başta o, sonra, hiç sorgulamadan ona inanan kişilerdir.” Benim anladığım ve konunun özü olan şey şu ki: Bir yetişkin bireye nasıl davranıyorsak, nasıl saygı duyuyor isek ve nasıl onun duygularını anlıyorsak bir çocuğa da öyle davranmalıyız. Ona ayrı sofra açmamak, aynı masada yemek yemek, onu dinlemek, onun hislerini anlamaya çalışmak bizden bir şey eksiltmez ama ona kendini değerli hissettirir ve sağlıklı iletişim yoluyla sağlam bağlar kurulur. Yakın bir zamanda eve gelen misafirin beş yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Tam olarak bahsettiğim yaklaşımı ona gösterdim ve davranışlarından bunun hoşuna gittiği anlaşılıyordu. Babaannesi birden çocuğu şikayet etmeye başladı ve hala biberon kullandığını söyledi. Yanına oturup, biberon kullandığı için dişlerinin daha çabuk çürüyebileceğini anlattım. Bunu çok ciddiye alıp biberonu bırakacağını hiç düşünmemiştim ama sonra öğrendim ki babaannesi ısrar etmesine rağmen bir daha biberon kullanmamış. Ailesinin baskıcı tutumu işe yaramadı ama ben onu ciddiye aldığım için o da beni ciddiye almıştı. “Senin karşında çocuk yok.” diye dilimize yerleşmiş bu basit söylemin bile aslında çocuğa bir hakaret olduğu ifade ediliyor. Bu kitap gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Nihan Kaya şu açıklamalarla kitabına son vermiş: “Bir çığlık olan bu kitap, dilsizleştirilmiş, ağzı bantla kapatılmış çocuğun yardım çığlığı; duyulmak için çırpınan, başka derdi olmayan bir çığlık; anne babalara bağıran bir çığlık değil, ya da onları hizaya getirme mercii değil. Eğer bir çocuğun neden ve nasıl dilsizleştirildiğini okura bir parça olsun duyurabiliyorsam, çocuğu anlatabilmek konusunda içimdeki şu çocuk dilsizliğini de aşabilmişim demektir.” Ben de şu alıntı ile incelememi sonlandırıyorum: “Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil. Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları.” Onlar bizden çok şey beklemiyor, sevilmek ve anlaşılmak dışında. Herkesin şiddetle okumasını öneririm. Ayrıca alıntıları ile dikkatimi cezbedip bu kitabı okumama vesile olan
Sıfır Virgül Beş
Sıfır Virgül Beş
'e çok teşekkür ediyor bu güzel incelemesini de buraya bırakıyorum: #131742634
İyi Aile Yoktur
İyi Aile YokturNihan Kaya · İthaki Yayınları · 20186bin okunma
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
16,4bin görüntüleme
Robin Adal okurunun profil resmi
Farkındalık yaratan, güzel bir inceleme gerçekten. Teşekkürler 🎩
Sibel okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim, ben teşekkür ederim.
Sıfır Virgül Beş okurunun profil resmi
Gerek kitabın kendisi gerek bu inceleme ve gerekse de vermiş olduğun yaşantı örnekleri gerçekten çok çarpıcı ve uyumlu olmuş. Böyle bir kitabın okunmasına ve bu incelemenin yazılmasına vesile olduğum için de ayrıca çok sevindim. Kalemine sağlık diyor, sağlıklı nesiller için bilinçli ebeveynlerin sayısının artmasını diliyorum. 🙏🍀
Sibel okurunun profil resmi
Bilmukabele. Beğenmene çok sevindim, tekrar teşekkür ederim. ;)
Semih Doğan okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık, çok güzel bir inceleme olmuş. Ebeveyn olmak gerçekten de ülkemizde kolay bir durum gibi kabul ediliyor ama asıl mesele ebeveyn olduktan sonra eşler bebekle baş başa kalınca başlıyor. Bu noktada şunu da ifade etmek isterim ki, ebeveyn olduktan sonra kitap okumak dahil birçok konuya vakti kalmıyor insanın. Bu çok doğal bir durum ve kimsenin ebeveyn olmadan bu zorluğu anlayamayacağını düşünüyorum. Bende ise baba olduktan sonra biraz daha garip bir durum oldu ve internette daha aktif olacağım işlere giriştim :) Neyse konuyu dallandırıp budaklandırmadan, çok şey düşündüren bu değerli yazı için tekrar teşekkürlerimi sunarım.
Sibel okurunun profil resmi
Merhaba, öncelikle belirtmek isterim ki, ebeveyn olmanın zorluklarını tahmin ediyorum. Orada genel bir vurgu yaparak çocuklara verilen ehemmiyetin az olduğunu ifade etmek istedim. Sizin gibi okuyan, araştıran, sorgulayan bir babanın olması gelecek için umut verici. Paylaşımlarınızı severek takip ediyorum. Bu güzel yorum için de ayrıca teşekkür ederim. Sevgiler. ;)
Kaan okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş, emeğine sağlık. :) Benim şu an için çocuk yapma konusunda fikrim Schopenhauer'un şu sözleri doğrultusunda: #49878322 En kesin çözüm; hiç çocuk yapmamak :)
Sibel okurunun profil resmi
Çok mantıklı görünüyor. :) Schopenhauer yine formunda ve bu kez kendisine katılıyorum. Beğenmene sevindim, teşekkür ederim Kaan. ;)
Barış KARAGÜL okurunun profil resmi
kitap hakkındaki incelemeyi sonuna kadar okudum. inceleme insana bu kadar tesir edebiliyorsa kitabı düşünemiyorum bile bir baba olarak en kısa zamanda alıp okuyacağım bu güzel tavsir için tebrik ve teşekkür ediyorum yüreğiniz dert görmesin
Sibel okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim.
Anna K. okurunun profil resmi
Şu sevgiden ari tutulmuş bebeklerin deneyini her okuduğumda üzülüyorum. :( bu güzel inceleme için teşekkür ederiz 🌺 umarım - kendi adıma da söylüyorum bunu- geçmişteki yaralarımızı sarıp geleceği ve bugünü yaşamanın bir yolunu bulabiliriz
Sibel okurunun profil resmi
Bazı deneyler gerçekten çok acımasızca. Bu değerli yorumun için teşekkür ederim Anna, ben de tüm kalbimle bunu diliyorum. Sevgilerimle.
Melike yıldırım okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş ellerinize sağlık, kitabı hemen alıp okuyacağım.
Sibel okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim, size de şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Ecem okurunun profil resmi
Ne güzel bi inceleme yazmışsın güzel kuşum eline yüreğine sağlık. Çocuklar ki yeryüzünün can damarı, ışığı, nefesi. Her imkânın sahibi olmayı hak eden yegâne varlıklar benim gözümde. Ama gel gör ki ne maddi anlamda ne manevi anlamda böyle bi fırsat eşitliği var onlar için. Ellerinde kalan tek şey sevgiyi doğru noktalardan verebilen, bencillikten uzak ebeveynler iken çoğu çocuk onun da sahibi değil. İnsanlara o kadar kızgınım ki. Hakettiklerini çocuklarına veremiyorlar ise bir sürü çocuk yapmak neyin sapkınlığı. Bu düpedüz saçmalık. Çok öfkeleniyorum çünkü görüyorum hallerini, ruhlarını, gözlerinden yansıyan dillerinden dökülenleri. Ben yedi kat el olan görüyorum ama onlari dünyaya getirenler görmüyor. Neyse ben çok yazmayayım çünkü sinirlerime hakim olamadigim bir konu bu. Çok çok önemli noktaları bize bu yazıyla vermişsin teşekkür ediyorum canımın içi.
Sibel okurunun profil resmi
Bir çocuğun istediği tek şey sevgi ve bununla gelen bir anlayış. Maddiyattan kaynaklanan fırsat eşitsizliğini geçiyorum, inan bu konuda eşitlensek bize yeter. Ben de bu konularda hem çok dolu hem de yaralıyım. Utanmasam şu incelemeyi sayfalarca uzatırdım. :) Okuduğun ve duygularımı paylaştığın için ben çok teşekkür ederim canım Ecem. Senin de o güzel yüreğine, fikirlerine sağlık.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.