Dursun belki yüz yaşında vardı. Yürüyemiyordu bile. Kaşları gözlerinin üstüne düşmüştü. Boynu kırış kırıştı. Buğday kılçığı, saman parçaları olurdu her zaman boynunun kırışıklarında. Çakır gözlerini, iki eliyle kaşlarını kaldırıp açar, uzun uzun uzaklara bakardı. Hasanı belki de tanımazdı. Hiç konuşmamışlardı. Yanından dalgın geçerken