Günlük yaşamımızda kaçımız olayları ve insanları anlamaya çalışırken önyargılarımızı ve şartlanmışlıklarımızı bir kenara koyarak değerlendirme yapabiliyoruz? Kaçımız kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın bilgi kirliliğinin etkisini en aza indirerek olayların içyüzüne ve insanların gerçek niyetlerine objektif bir gözle bakabiliyoruz? Kaçımız kitlelerin kolektif aklından kendimizi kurtararak gerçeklerin peşine düşebiliyoruz? Kaçımız yaşadığımız “simulasyon çağı”nda* yalanla gerçeği, propagandayla bilgiyi, eğriyle doğruyu, sevgiyle nefreti birbirinden ayırabiliyor ve içinde yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını kavrayabiliyoruz?
• • •
Acımak” adlı kitabını okurken tüm bu sorular zihnimde döndü durdu. Nasıl dönmesin ki? Daha kitabın başında eserin ana karakteri Zehra öğretmenin çalışkan, disiplinli ve fedakâr bir öğretmen olmasına rağmen en küçük bir gevşekliği, hatayı ve zaafı affetmeyen katı ve acımasız yüzünü gördüğünüzde “ama nasıl olur” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Özellikle de babasının ölüm döşeğinde olduğu haberini aldığındaki tavrına, kızgınlığına ve nefretine bir türlü anlam veremiyorsunuz. Gerçeği, yalnızca gerçeği ise ancak onun cenazeye katılması ve babasının günlüğünü okumaya başlamasıyla öğrenebiliyorsunuz.
• • •
Zehra öğretmen ve babası Mürşit efendinin yaşadıklarını öğrendikçe, olayların ve insanların bir görünen bir de görünmeyen yüzünün olduğunu daha iyi anlıyorsunuz. O nedenle olaylarla ilgili bir değerlendirmede bulunurken propagandayla bilgiyi birbirinden ayırmanın; insanlarla ilgili hüküm verirken de çoğunluğun değil de kendi gözünüzle görerek bir kanaatte bulunmanın neden önemli olduğunu daha iyi fark ediyorsunuz. Bunlardan da öte önyargının bir insana ne tür yanlışlar yaptırabileceğini daha iyi kavrıyorsunuz. Zehra öğretmen ve babasının hikâyesini okurken, bir yandan “12 Öfkeli Adam”** filmindeki sahneler gözünüzde canlanıyor, bir yandan da “
Sabırsız Yürek”te teğmen Anton Hofmiller’in yaşadıkları zihninize hücum ediyor.
• • •
Tüm bunların yanında Reşat Nuri bu etkileyici eserinde, insanları tanımada nelere dikkat edilmesi gerektiğinden gerçeğin ne olduğunu sorgulamaya; evlilikte eş seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiğinden iş hayatında karşılaşılabilecek sorunların neler olduğunu anlamaya; çocukluğumuzdan itibaren kazandığımız önyargılarla nasıl baş etmemiz gerektiğinden empati duygumuzu nasıl geliştirebileceğimize kadar birçok konuya değiniyor. Bu yönüyle acımak duygusunun iyilik, saf kalplilik, dürüstlük, fedakârlık, çalışkanlık, kötülük, yalancılık, tembellik gibi bir insanda bulunan olumlu ya da olumsuz özelliklerle birlikte anlatıldığı bu eserden çıkarılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum.
• • •
Reşat Nuri, “Acımak… Ben insanların ruhlarındaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniyim. Evet, dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi, insanlığımızın derecesini öğretir…” diyor. Her yönüyle okurun olaylara ve insanlara bakış açısını değiştiren, olay örgüsü ve akıcı diliyle bir oturuşta okunan bu eseri; başta evlenmeyi düşünen, iş hayatına atılma aşamasında olan, kendini ve insanları tanıma noktasında sorunlar yaşayan okurlar olmak üzere tüm okurlara mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Özellikle de ön yargının pişmanlığa, nefretin de acımaya nasıl dönüştüğünü görmek isteyen okurlara…
Keyifli okumalar dilerim!
..........................................
*Bu konuyla ilgilenenlere
acımak, Reşat Nuri'den ilk okuduğum, etkisinden hiç çıkamadığım ve Reşat Nuri'yi daha ilk kitabından çok sevmemi sağlayan kitap. yeri bende ayrı olan kitaplardan. incelemeniz de çok güzel olmuş 📚