(ﺍﻣﻜﺎﻥ)
i. (Ar. mekānet’ten imkān)
1. Olabilecek durumda bulunma, mümkün olma, olabilirlik, olanak: Hatta tecrübe ile imkân dâhilinde olmadığı ehline mâlûm olmuştu (Kâtip Çelebi’den Seç.). Yaşanılan bozkır ikliminin sertliği buna imkân bırakmıyordu (Nihad S. Banarlı).
2. Faydalanılabilecek, kullanılabilecek uygun şart: İmkân bulmaya çalışmak lâzım gelir (Nâmık Kemal). Prof. Egli, bu tecrübeleri ilk defa modern malzemenin imkânlarıyle birleştirmeye muvaffak olmuştu (Ahmet H. Tanpınar). Mühendishâneler, sanat kursları, tıbbiye, mülkiye gibi sivil ve askerî tâlim ve tedris müesseseleri kurarak genç istîdatlara imkânlar sağlıyordu (Sâmiha Ayverdi).
3. fels. ve din. Varlığı veya yokluğu zarûrî olmama, var olması veya yok olması câiz olma: “Bu varlık imkân âlemidir.”
ѻ İmkân dâhilinde: Olması mümkün, olabilir. İmkân (İmkânı) yok: Olması mümkün değil, olamaz: İngiliz dostumun vaziyetimi anlamamasına imkân yoktu (Safiye Erol). O iklîme erişmeye imkân yok (Ali M. Arolat). Fakat bir mayanın, bir hoyratın değişmesine imkân yoktur (Ahmet H. Tanpınar).