Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

603 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Merhaba arkadaşlar. Hepimize iyi akşamlar olsun. Bu kitap benim için çok özel bir yere ve anlama sahip. Uzun zaman peşinden koşturduğum ve 2023 başında anca alabildiğim, okuma listem ve sırama göre de ancak okuma fırsatı bulduğum; aynı zamanda bu kitabı aldığımda hayatımda olan insanlar ve yaşadığım hayat ile şimdi yaşadıklarım birbirinin de tam tersi niteliğinde. Aslında böyle çok yazı çıkar ama biz kitabımıza dönelim. Epey heves ettiğim bir kitaptı ve en azından bu konuda hevesim kursağımda kalmadığı için mutluyum. Diğer yandan kitabın fiyatını da hele aldığım dönem nasıl tutulduğunu ve 150₺ altına satılmadığını da göz önüne alarak yorum yapacağım. Şimdi ne kadar oldu bilmiyorum, bakmadım bile, bu paraya değer bir kitap olmasını bekliyordum. Uzun bir aradan sonra PDF yerine bir baskı kitap okuyunca beklentim bu şekilde oluyor. Konunun dünya savaşı yıllarına eğilmesi beni biraz korkuttu. Hitler zalimdi Yahudiler ezildiler deyip seyirciye hiçbir katkı veya dünya için hiçbir anlam ifade etmeyen para tuzağı filmler tarzında bir kitap olacağı korkusunu da içimden atmam uzun sürdü. Bu konunun ekmeği bir tek bizim ülkemizde çekilen film olmadığı için yenmedi. Adını bilmediğimiz ülkeler bile bunun filmini çıkarıp ekmeğini yemişlerdir yani. Diğer yandan bir tarihçi olarak tarihi kısımları çok güzel işlediğini ve hatta bazı kısımlarda araştırmaya, en azından şöyle bir kontrol etmeye sevk ettiğini belirtelim. Diğer yandan gözlerim Ali Cevat Akkoyunlu çevirisini arıyor ama bu daha çok onun çeviri kalitesine alıştığım için oluyor. 1939 yılı Berlin’e giderek başlıyoruz kitaba da. Hitler iktidarda, Yahudiler zulüm görüyor. Buraya kadar aslında korktuğum kısımlardı. Eyvah dedim bir tane daha kendini tekrarlayan hikaye okuyacağız. Sonra ne oldu? Bu kaos dolu ortamda bir seri katil ortaya çıktı. Kimdi şu ayak fetişi olan yönetmen. Epey de filmi vardı da bak adı gelmedi aklıma. Burada da katilin bir ayakkabı fetişi olduğunu söyleyelim. Naziler ve onların ileri gelenleri arasında bir seri cinayet dalgası başlıyor. Kadınlar olması gereken yerlerde değil, daha uzak yerlerde ve vahşice öldürülüyor. Biz daha çok bu katilin peşinden ilerlesek de tarihi kısımlar da okunmaya değer. Zaten işin polisiye kısmında olmasak açıkçası bu kadar hoş olmayabilirdi bu kitap. 2. Dünya Savaşı ve onun tarihine yönelik anlatımlardan açıkçası biraz sıkkınlık geldi bana çünkü. Diğer yandan Simon Krauss karakterine bir parantez açmak istiyorum. Bu adam bir psikanalist ve rüyalar konusunda da uzman. Aslında ilgimi çeken bir konudur. (Yazarın bu bölüm Freud’a dahi acımadığına şahit olacağız) Hiçbir dayanağı olmayan, doğru olacağı kesin garanti olmayan şeylere insanların belirli bir zeka seviyesiyle inanıp gitmeleri bana çok da akıllıca gelmiyor. Adam bir rüya görüyor, eyvah diyor perişan olacakmışım, hayatım bitiyor gibisinden. Bu gerçekten akıllıca geliyor mu? Hani Bilim Hani Araştırma, diyelim de hani kablo hani saat benzetmesi yapalım. Krauss aynı zamanda kadınlar kendisine karşı hayran ve meraklı olduğu için onları dinliyor, onların ve yüksek rütbeli eşlerinin sırlarını da öğreniyor hatta fırsatını bulduğu anda kadınlarla cinsel birlikteliği de asla es geçmiyor. Yani düşüneceğimiz üzere kadınlarla bu denli yakın olması ve onları istediği gibi kullanabilmesi, tabi kadınların da aynı şekilde kendini kullandırmaları onu da şüphelilerden biri yapıyor. Ancak burada d aşu detayı ekleyelim ki kendisi doktorluğu kötüye kullanan, hastalarıyla görüşmelerini kaydedip daha sonra şantaj yapabilen, Yahudiler sonrası bir malikaneye çökmüş ve orayı kullanarak şantajla geçinen sinsi biri. Frau Feldman karakteri kendisine ilk hasta olarak geldiğinde, ilk bölüm bu ikiliyle başladığında ben ardından ne çıkacak diye beklerken yazarın o kendine has bölümleri kısa tutma ve farklı bölümlere geçme huyuyla da karşılaşmış bulundum. Tabii bunların hepsi de merak arttırıcı unsurlar olduğu için benim adıma kötü bir tecrübe olmadı. Diğer yandan kadınların bir ortak özelliği daha var, Krauss dışında. Adlon Hotel de bir kulüp var ve kadınlar eğlence için burada toplanıyorlar. Diğer yandan Franz Beewen ise bu cinayetleri ortaya çıkarmak için Gestapo tarafından görevlendirilen bir ajan. Sert ve hırçın bir karakteri olmasının yanı sıra onun özellikleri ve çalışma şeklini göz önüne aldığımızda yazarın da Alman Naziler üzerine iyi bir araştırma yaptığını gözlemliyoruz. Krauss ile de beraber çalıştığı dönem oluyor o da ondan epey şüphe ediyor. İlerleyen süreçte bazı dostluklar gelişirken bakış açılarının da değiştiklerine şahit oluyoruz. Tabi yazarın ilk kitabından buraya yaklaşık 30 yıllık bir süreç olduğu için, haliyle anlatım dili ve karşımıza çıkan sürprizler de yemeğe lezzet katan baharatlardan farksız. Margarete Pohl adındaki bir kadının öldürülmesi sonrası hikaye başlıyor aslında. Orada bu hikaye başladığında sevince benzer bir his duydum yoksa kitap bir yandan da cinsellik üzerine mi ilerleyecek, bitmeyecek mi işkence, hikayeye ne zaman geçeceğiz sorularından kendimi de kurtarmış oldum. Çünkü burada kitaba da adını veren Mermer Adam meselesine ilk defa odaklanıyorduk. Simon bunun o kadının zihninde var olan ve diğer hastalarında da benzer olduğunu düşündüğü bir durum olarak açıklasa da sayfalar ilerledikçe meselenin öyle olmadığı ortaya çıkacaktı. Diğer yandan kitabın can alıcı noktası yaklaşık 350 sayfalık bir ilerleme neticesinde ortaya çıkacaktı. Buraya kadar heyecan dolu bir kovalamaca yaşandığını mutlaka belirtelim. Özellikle Greta Fielitz adında bir kurban ve onun hamile olduğunun anlaşılması sonrası diğer kurbanlarla ortak noktalar cinayette hepimizi –hepimizi diyorum hikaye bizi böyle içine aldı- başka bir noktaya sevk ediyordu. En yakını olarak onun şoförü Hans Weber’in sorgulaması sonrası ilginç bir noktaya eğildik. İpucundan ziyade kitabın akışını değiştiren o kelime Lebensborn oldu. Hadi biraz ipucu da verelim, Google’a bu kelimeyi yazarak ne ifade ettiğini öğrenebilir ve kitap hakkında fikirlerinize bir yenisini katabilirsiniz. Yukarıda da bahsettiğim öğretici ve araştırıcı, tarihsel uyumla ilerleyen bir roman olduğunu da yeniden hatırlatalım. Son olaraksa şunu belirteceğim. 4. bölüm yani sonradan önceki bölüm benim için kitabın bittiği yerdir. Saat 13 civarı ben son bölüme gelmiştim. 40-50 sayfam kalmıştı ancak bitirmek için birkaç saat daha beklemek durumunda kaldı. Bunun en temel sebebi ise bu bölümün özellikle beni etkilemesi oldu. Bölüm bitip hikayenin tamamına hakim olduğumda fark ettiğim ise ayaklarımın altının terlemiş olduğuydu. Beklentiyi yükseltmek istemiyorum sonra bir hayal kırıklığında pay sahibi olmak istemem lakin bu bölümün neden beni bu kadar etkilediğini şimdi tarif bile edemiyorum. Sanırım gerçekleri, acısıyla öğrenmek bunda etkili oldu. Birkaç ay evvel de benzer bir durum yaşamış, önce duyduklarım sonra okuduklarım beni kendi özel hayatımda da benzer biçimde etkilemişti. Böylelikle hikayemizin ve incelemelerimizin de sonuna gelmiş bulunmaktayız. #23304054 #23432083 #24294142 #24314234 #24335333 #24413526 #24435580 #24470035 #24513498 #24525852 #24557018 #24610267 #113364110 Bunun akabinde yazara ait okuma listemizi de şöyle bir ekleyelim: Kaiken Kızıl Nehirler Koloni Kongo’ya Ağıt Kurtlar İmparatorluğu Leyleklerin Uçuşu Lontano Mermer Adam Ölü Ruhlar Ormanı Ölüler Diyarı Sisle Gelen Yolcu Siyah Kan Şeytan Yemini Taş Meclisi Hepimize iyi okumalar, iyi akşamlar dilerim..
Mermer Adam
Mermer AdamJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 20221,628 okunma
·
364 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.