Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

264 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
İster soykırım, ister pogrom, ister sürgün olarak adlandıralım; 1915’te yaşananların bu toprakların çok kültürlü, çok sesli, renkli ve kesinlikle daha zengin bir gelecek umudunu çöpe attığı, çok acı da olsa, gerçek. “Yerini bulmamış adalet, katillerini ve kurbanlarını çoğaltır.” demiş Murathan Mungan. Nitekim bu topraklarda, yaşadığımız bir çok olumsuzlukta yaşama sevincimizi ve ümidimizi kaybetmemize neden olan ve sayısı sürekli artan arsız güruhunun fütursuzluğunu, bu ve benzeri yaşananlarda adaletin yerine getirilmemesine bağlamak, bence de hiç yanlış değil. Bu kitap, onlarca yazarın katılımı ile, 1915 olaylarının 100. yılında yaşananları hatırlamak, kurbanlara saygı duruşunda bulunmak, siyasilerin kısır bakış açılarından sıyrılıp tartışmanın odağına “insan”ı oturtmak ve yitirdiğimiz "ortak kader” duygusunu tekrar harekete geçirmek amacıyla kaleme alınmış. Yazarların paylaşmak istedikleri kimi yazılarından oluşan bir derleme bu; kitabın editörlüğünü ise
Yiğit Bener
Yiğit Bener
yapmış. Toplamda 35 tanınmış yazarın imzası var eserde. Projenin amacına yürekten inandığımı ve desteklediğimi, ama eseri yetersiz bulduğumu belirterek başlamalıyım incelememe. Yazıların bir kısmı deneme, bir kısmı anı, bir kısmı hikaye hatta köşe yazısı tarzında kaleme alınmış. Bu birbirine benzemez tarzın hoşuma gitmediğini ve eserden beklediğim keyfi alamama engel olduğunu söylemeliyim. Bir editörlük faaliyetinden ziyade, öğrencilerinin dönem ödevlerini kendince bir sıralamayla okul dergisinde yayınlayan bir sınıf öğretmenine benzettim Yiğit Bener’in tarzını; kimseyi kırmamak için ses çıkarmamış, içine sinmese de ne gelirse kabul etmiş gibi. Halbuki benim açımdan bu, okuyucuya yapılan bir haksızlık. İkinci eleştirim, her fırsatta tarih dersi vermeyi amaçlayanların bu kitaba da sızmış olmalarına. Odağa insanı oturtmak için, tam da bu yaklaşımdan uzaklaşılması, anılardan, duygulardan, hikayelerden hareketle o ortak kader duygusunun edebiyat paydasında aranması gerekmez mi? Zaten bildiğimiz, yıllardır dinlediklerimizi temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürmek, bu amaca nasıl hizmet eder? Son eleştirim, böyle bir kitapta yer almayı kabul etmelerine rağmen birkaç sayfa yazmaya üşendikleri için eski eserlerinden bir parçayı kitaba koyan anlı-şanlı yazarlara. Benim için büyük hayal kırıklığı. Projede yer almamaları daha saygın bir yaklaşım olurmuş. 35 yazar içinden beğendiklerim 10u geçmiyor. Ama onları da kısaca anmam lazım: Öncelikle daha önce hiç okumadığım
Hakan Günday
Hakan Günday
’ın, edebi dili konusunda aynı fikirde olmasam da, konusunu beğendiğim öyküsü ile beni çok etkilediğini söylemem lazım. Açık ara en beğendiğim yazar o oldu. Yiğit Bener’in tarihle büyük hesaplaşmasını da etkileyici buldum.
Gülayşe Koçak
Gülayşe Koçak
,
Ece Temelkuran
Ece Temelkuran
,
Mine Söğüt
Mine Söğüt
,
Birsen Ferahlı
Birsen Ferahlı
,
Oya Baydar
Oya Baydar
ve Murat Yalçın da beğendiklerimden. Müge İplikçi ve Murat Gülsoy’u da bu listeye ekleyebilirim. Yiğit Bener’in yerinde olsam, bu kadar net bir amacı olan proje için, birer kısa -ve yeni- hikaye yazmalarını isterdim bu değerli kalemlerden. Okul anıları, yurtdışı anıları, dedelerinden duyduklarının falan dışında, belki bunların malzemesini oluşturduğu, ama yaratıcılıkları ve güçlü kalemleri ile beslenen kısa hikayeler. Yaşananların insani yönünü, kayıpları, yitenlere rahmeti, ortak kaderimizi, belki de ortak bir geleceği işleyecek hikayeler. İncelemelerimi okuyan okurlar belki daha önce yazdıklarımdan hatırlarlar; Anadolu’nun küçük kasabalarında ve çoğunlukla faşizme yakın görüşlere sahip öğretmenlerle okumuş biri olarak uzun yıllar yaşananların Osmanlı’yı arkadan vuran Ermenilerin suçu olduğuna inandım ben. Bu konuda yazılmış 10luk ödevlerim de var hatta. Konu ile ilgili o kadar çok -ama hep taraflı- kitap okudum ki, en sonunda tarihler arasındaki tutarsızlıklar dikkatimi çekti; biraz daha araştırma ile fotoğraflara ulaştım, sonra anı kitaplarına. Bir aşamada anladım ki, siyasi iklimin zehirli söylemi yaşanan insani dramı görüp empati kurmamızı engellemek için var gücü ile çalışmış. Bu maalesef öylesine içimize işlemiş, güçlünün nobran diline o kadar alıştırılmışız ki, hiç istemeden ve fark etmeden de olsa aynı şirkette yan yana çalıştığım Arlet’i bile kırdım, belki defalarca. Şimdi, yılların tecrübesinin üzerine bir de bir yabancı ülkede azınlık olarak yaşarken daha iyi empati kurabiliyorum. Ve artık biliyorum ki, böyle acılar siyasilerin diline pelesenk edilmeyecek kadar önemli, hatıralar acı da olsalar çok kıymetli. Olanları değiştiremeyiz, ama yenilerinin olmasını engelleyebiliriz; eğer geri dönüp bu acılarla yüzleşebilirsek. O ne olduğunu bile anlamadan ölüme savrulanların yerine kendimizi koyabilirsek. Yarın bizim başımıza gelse ne yapardık, ne hissederdik, düşünerek. Hrant Dink gibi bu toprakların cesur, has evlatlarını devlet zırhı arkasına sığınıp kalleşçe katleden korkaklardan yakamızı kurtararak…
İçimizdeki Ermeni
İçimizdeki ErmeniKolektif · Can Yayınları · 201539 okunma
··
1 artı 1'leme
·
487 görüntüleme
Alonso Quijano okurunun profil resmi
"İnceleme nedir, nasıl olmalıdır?" diye soranlara okutulacak kalitede yazmışsınız. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
AkilliBidik okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim. Güzel sözleriniz için ayrıca teşekkür ederim. Genelde gereğinden uzun yazdığımı düşünüyorum aslında ama, yazmaya bir başlayınca durduramıyorum kendimi 😄
1 sonraki yanıtı göster
FatmaYıldız okurunun profil resmi
Kalemine sağlık güzel insan. Çok zor dönemlerdi ve bizler bazı olaylara tarafsız bakabillme yetimizi bir kenara bırakmak zorunda kalabiliyoruz. Yaşanmış hikayeleri bu acıları yaşayan her iki halktan da dinlemek ufkumuzu bir nebze açabilir. Benim babaannem Ermeni asıllıydı ancak Türk bir aile tarafından büyütülmüştü çünkü evinden barkından kovulan ailesi onu yanına alamamış yıllarca beraber yiyip içtiği komşusuna emanet etmişti kaçarken bir daha geri dönemediler ve kızları Fatma ismi verilerek müslüman olarak büyütüldü ancak gerçek kendisinden hiç gizlenmedi öz evlatlarından da ayırt etmediler Türk toplumunda o dönem kızın miras hakkı olan çeyiz de kendisine tam olarak yapılarak evlendirildi. Savaşın kazananı yoktur. Her milletin acısına saygımız olmalı ancak Türk toplumunun verdiği kurtuluş mücadelesini bir milletin soyunu kurutmaya çalışmak kalıbına sokmak çabası hoş görülemez. Her iki tarafta da acımazsızlığın boyutlarını zorlayanlar olmuştur. Annemin büyükannesi tarafından aktarılan anılarda da Türklerin Ermenişer tarafından köyün yetişkin erkeklerinin camilerde kilitlenip yakıldığı anlatılmıştır. Olaylar vahimdir ibretliktir. Kurtuluş mücadelesi kolay verilmemiştir insanlar açlık, varoluş, psikoljik ve vicdani bir savaşın içinde harap düşmüş belki hiç olmak istemediği kişiye bürünmüş bürünmek zorunda kalmıştır. Saygılarımla...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Beğenmenize sevindim, teşekkür ederim😄 Babannenizinkine benzer çok sayıda hikaye okudum, ne güzel, o mutlu bir ömür sürmüş. Bireysel bakıldığında herkes karşı tarafta zulme taraf bulur, zira oldukça çok var. Ancak bence şunu -sadece bu olayda değil, toplumsal tüm çatışmalarda- hiç unutmamalı: Meselemiz bireyler arasındaki sorunlar değil, yönetici sınıfın kendi vatandaşlarını korumaması, kendi vatandaşlarından bir kısmına, devletin imkanlarını kullanarak sistemli bir ayrımcılık, zulüm, eziyet uygulaması. Sadece Ermeni olaylarına değil, yakın tarihimizdeki bir çok olaya da aynı gözle bakarsak eğer, o "kutsal devlet" kavramı arkasına sığınıp devletin tüm imkanlarını kullanan, ama yöneticiliği beceremeyince halkı birbirine kırdırıp atıp mevkiini korumaya odaklananları görürüz. Başka bir deyişle metne katkıda bulunan yazarlar kurtuluş mücadelesine laf ediyor değiller. Laf cambazlıklarıyla asıl sorumluların saklanmasına ve görmezden gelinmesine itiraz ediyorlar. Kitabı okudunuz mu bilmiyorum ama okursanız, eminim ki siz kurbanlarla benden daha iyi empati kurarsınız. 😍
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.