Orhan Pamuk severlerin sevmediği; Orhan Pamuk sevmeyenlerin ise sevdiği bir eserdir. Kitabın en ilginç yönü bana göre budur.
Diğer kitaplarına oranla daha az ve öz yazmış yazar bu kitabında. Gereksiz ayrıntılara girmeden vermesi gereken mesajı vermiş. Öyle olunca da maalesef biraz Orhan Pamuk olmaktan uzaklaşmış. Çoğu kişi, gereksiz ayrıntıya girilmeden verilmesi gereken mesajın az ve öz bir şekilde verilmesini sevecektir. "Ne var bunda yahu? Siz de amma abartıyorsunuz bu Orhan Pamuk'u," diyecektir. Ama öyle değil işte. Orhan Pamuk denince akla daha karmaşık cümleler ve sembolik ifadeler geliyor. Sizi bilmem; ama ben Orhan Pamuk'un uzun paragraflarını ve kasvetli cümlelerini sevenlerdenim.
Mesela Orhan Pamuk'un şimdiye kadar okuduğum bütün kitaplarında güçlü karakterlere yer verilmişti. Kara Kitap'ın Galip'i gibi, Kafamda Bir Tuhaflık'ın Mevlüt'ü gibi, Masumiyet Müzesi'nin Kemal'i gibi... Ama Kırmızı Saçlı Kadın'ın güçlü karakteri kim derseniz, korkarım verecek cevap bulamam size.
Pamuk genel olarak kitapta, Baba-oğul çatışmasına yer vermiş, Firdevsi'nin Rüstem ile Sohrab'ını ve Sophokles'in Oedipus'unu ele alarak yeniden kurgulamış. Bir eski zaman masalı anlatır gibi önce Firdevsi'ye dönmüş sonra Sophokles'e dönmüş. Doğu ve batı masalları arasında adeta gidip gidip gelmiş. Her iki masaldan da ayrıntılara yer vererek kendi kitabını gerekçelendirmiş. Bu kısımlar Pamuk'un hem cesur yönünü hem de ne kadar bilgili olduğunu bize gösteriyor.
Bakmayın siz benim eleştirdiğime. Bu kitabı başka bir yazar kaleme alsa övgüler dizerdim belki de. Ama mevzubahis Orhan Pamuk olunca daha büyük beklentiye giriyorum sanırım. Her şeye rağmen, yine de gidiş yolundan ve önceki kitaplarının hatırından dolayı puan kırmıyorum. Gönlüm elvermiyor da diyebilirim. Netice itibarıyla, incelememdeki ilk cümlem bu kitabı okumak isteyen arkadaşlara ciddi bir yol göstericidir.