Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Okuduğum üçüncü Aytmatov eseri... Ben daha Beyaz Gemi'nin boğazımda düğümlediği yumruyu oradan çıkartmaya uğraşırken, nereden bilebilirdim ki asıl öldürücü darbenin bu kitap ile geleceğini?.. Evet kabul ediyorum, baya bir hazırlıksız yakalandım, ağır nakavt oldum bu sefer. Hakemin saymasına da gerek yok, direkt havluyu atabilirsiniz ringe... Her Aytmatov eseri yeni mucizeleri de beraberinde getiriyor. Haritada yeri bile olmayan bir köyün dibine evrenler arası seyahat edilebilen uzay üssünü diken, dünyanın en sıradan adamının, bir arkadaşının tabutunu yaşadığı köyden mezarlığa taşımasını anlatırken dünya edebiyatının en önemli başyapıtlarından birini çıkartan, sadece 5-6 karakter, 1-2 kaya parçası ve bir çift geyik ile neredeyse bütün insanlığın temel sorunlarını tokat gibi yüzümüze çarpan bir yazardan bahsediyoruz neticede... Onun kaleminden çıkan başka bir kitabın, içinde yeni mucizeler saklıyor olmasına şaşırmak, saflıktan öteye gitmez bence... Daha önceki Aytmatov incelemelerimde de altını özellikle çizmiştim; masasına oturduğunda, uçsuz bucaksız bir derya varken önünde, inatla kendine zor hedefler seçip, tüm imkanlarını kendi iradesiyle kısıtlayan, başka bir ifadeyle kendine meydan okuyan başka bir yazar tanımadım ben henüz... Şimdi soruyorum size; İçinde tek bir savaş veya çatışma sahnesinin olmadığı, tankın, topun, tüfeğin esamesinin okunmadığı bir savaş kitabı nasıl yazılır? Tabu oyunu oynuyormuş gibi düşünün kendinizi... Anlatılacak kelime: Savaş Yasaklı kelimeler: Tank, top, tüfek, süngü, miğfer, çatışma, komutan, cephe... ..................... İşte böyle bir savaş kitabı Toprak Ana... Savaşmanın kitabı aslında... Peki neyle, kimle savaşıyorsunuz? Düşmanla mı? Orasına geleceğiz... Ve aynı zamanda acının kitabı Toprak Ana... Ancak bu acı da öyle aşk acısı falan değil... Bu acı, neredeyse ete kemiğe bürünmüş, karşınıza geçip oturmuş bir acı... Aytmatov acıyı alıp kitabın fonuna bir güzel yerleştirmiş. Ressamların resme başlamadan önce tuvale attıkları ilk gölge gibi... Ve sonra kapıları öyle bir kapatmış ki, kesinlikle çıkamıyorsunuz dışarıya... Siz kitabı okurken acının nefesi her daim ensenizde. Başka türlüsüne izin vermiyor Aytmatov. Çünkü acı hep vardı, hala var ve bundan sonra da hep var olacak. Acıyla bir arada yaşamayı öğrenmek, onun varlığını kabullenmek zorundayız. İşte bu yüzden, hiç ajitasyon yapmadan, duyguları kemirmeden, sapından çöpünden ayrılmış o saf acıyı kucağımıza bırakıyor... Ve sonra iki karakter koyuyor önümüze: Tolgonay ve Aliman... Katılmayabilirsiniz ama kanaatim odur ki, bu kitap, bu iki kadın karakterin temsil ettiği iki farklı değeri sorgulamakta ve bizden de tarafımızı seçmemizi istemektedir; Acıyla savaşan tarafta mısınız yoksa acıya teslim olan tarafta mı? Çünkü benim şu ana kadar tanıdığım Aytmatov, 'Arkadaşlar bakın savaş çok kötü bir şeydir. Savaş yüzünden insanlar ölüyor, açlık, kıtlık baş gösteriyor. Hepimiz barış içinde yaşamalıyız' mesajı ile yetinecek bir yazar değil. Çünkü az önce de dedim ya, savaş olmasa dahi hayatımızda, acı hep olacak. O yüzden asıl vurgunun, acıya karşı vereceğimiz tepkinin ne olacağı konusuna odaklandığını düşünüyorum. .......................... Kitabın bir başka özelliği ve önemi ise, bugüne kadar bildiğimiz, duyduğumuz, okuduğumuz, seyrettiğimiz 2. Dünya Savaşı külliyatına kimsenin girmeyi çok da lüzumlu görmediği bir pencereden, yani Sovyet penceresinden bakabilmiş olması... Kitabı okurken aynen şu tepkiyi verdim; 'Evet ya, 2. Dünya Savaşı'nda Almanya kendi kendine savaşmadı değil mi? 2. Dünya Savaşı sadece 'Yahudi Soykırımı'ndan ibaret değildi değil mi? Bir de bu adamlarla savaşan Ruslar vardı öyle ya... Kurşun asker değil bu insanlar neticede... Orada da ölüm var, savaşın kanlı eli o topraklara da uzanıp tırmaladı o insanları, yok etti tek tek. Dul kadınlar, öksüz çocuklar bıraktı arkasında... İşte Aytmatov, bir de bu gerçeği hatırlatmış bize bu ölümsüz eserinde... İşte böyle buyurdu Toprak Ana kitabı, benim zihnime... Sen toprağa tohum atarsan başak verir, buğday verir, ekmek verir, yaşam verir. Sen toprağa top güllesi atarsan da ölüm verir, acı verir, kan verir ve daha önce verdiği ne varsa onları senden bir bir geri alır... Şakası yoktur Toprak Ana'nın... O halde bastığımız yeri toprak diye geçmeyeceğiz, düşüneceğiz altında yatanları... Ve en başta o insanların anısını yaşatacağız. Sonra savaştığımız şeyin sadece düşman olmadığını; asıl savaşın hayatın ta kendisiyle olduğunu bilip koşullar ne olursa olsun sahip çıkacağız toprağımıza ve bize hediye edilen o güzel hayata... Herkese keyifli okumalar...
Toprak Ana
Toprak AnaCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 202261,2bin okunma
··1 alıntı·
5 artı 1'leme
·
25bin görüntüleme
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık. Müthiş bir inceleme olmuş, eserin ruhuna nüfûz etmişsiniz. Kasım' ın Tolganay'a söylediği "Savaş çıktı ana, savaş." cümlesi eseri ikiye böler adeta ve toprakla mutlu olmanın bitip toprak için mücadele vermenin başladığını haber verir. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır... "Asker Çocuğu" hikayesini de "Toprak Ana"dan hemen sonra öneririm size. Aytmatov, cephe gerisini o kısacık hikâyede öyle bir anlatır ki burnunuzun direklerini sızlatan o acıyla bir yere sığamazsınız. Tekrar teşekkürler, kaleminize sağlık.
1 önceki yanıtı göster
Necip G. okurunun profil resmi
Ayşe Hanım çok teşekkür ederim. İnanın çok mutlu oldum beğenmenize... Bahsettiğiniz hikayeyi de en kısa zamanda edineceğim. Malum, bu rotayı siz çiziyorsunuz, bizler takip ediyoruz:) Sevgilerimle...
3 sonraki yanıtı göster
Metin T. okurunun profil resmi
İlk zamanlar CA'un romanlarını Kırgızca yazdığını sanıyordum. Bizde, Türkçe dillerinin en büyük yazarlarından biridir diyorlar ya, buradan hareketle Kırgızca yazdığını düşünmüştüm. Sonra Rusça metinler okudum. Kırgızcayı zayıf bulduğunu söylüyordu. Rusça yazıyormuş yani. Yani adamcağız Çağdaş Rus edebiyatının bir yazarı. Bizim aydın çevreleri gerçekten moron. Eserleri sonra bir başkası tarafından Kırgızcaya çevriliyormuş.(Kendisi değil çeviren). Türkçeye galiba işte bu Kırgızca çevirilerden çevriliyor. SSSR yıkıldıktan sonra sanırım birkaç eseri var Kırgızca yazdığı. Bu romanda bir kelime var. Zareçiye diye. Ya da Zareçye, diye. Ya bir köy ya da bir mahalle adı olarak geçiyordu. Za- ardında demek. Reka-ırmak, demek. Öbür geçe, demek yani. Kırgızcaya çeviren dokunmayınca, bizimkiler de fark edememiş. Bu da bizdeki romanların orjinalinden değil, başka bir çevirmenin Kırgızca'sının çevirisi olabileceğini düşündürttü bana.
Necip G. okurunun profil resmi
Abi orası senin bölgen:) Sen çok daha hakimsindir mevzuya... Rusça yazdığını bir şekilde duymuştum veya okumuştum. Ama ortada çevirinin çevirisi gibi bir durum varsa arada uçan kaçan, değişen şeylerin olması kaçınılmaz... Şimdi bendeki üç kitaba da baktım, üçünü de Refik Özdek çevirmiş. Ancak x aslından çeviren şeklinde bir ifade yok. Sadece çeviren... şeklinde yazılmış. Aslında bu da ciddi bir eksiklik. Kitabın orijinal adının ve dilinin bir şekilde belirtilmesi gerekiyor.
3 sonraki yanıtı göster
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Şahane bir kitaba şahane bir degerlendirme yazısı olmuş. Tespitler çok isabetli... Toprak Ana, cepheye gidenlerin değil geride kalanların hikayesidir ve bittiğinde sanki bir film seyretmişiz hissi verir.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Mehmet Hocam. Sizden bunları duymak, ayrı bir mutluluk.
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Ö. S. A. okurunun profil resmi
Ne de güzel bir inceleme... En çok da "2.Dünya Savaşı'nda Almanya kendi kendine savaşmadı, Ruslar da var" yerine katılıyorum. İnsanlar sadece yahudi soykırımından ibaret sanıyor 2.Dünya Savaşı'nı, hâlbuki Ruslar'ın günümüzde de etkisi devam eden katliamları, 3-5 milyon yahudinin yanında çok çok küçük kalıyor... Elinize sağlık:)
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Savaşın kendisi kadar bir de bu savaşı kayda geçirme, anlatma gerçeği var hayatta... işte lobilerin, paranın, pulun, manüplasyonun devreye girdiği yer tam olarak burası. Bu tuzağa düşmemek lazım... Sevgiler...
Neşe okurunun profil resmi
Toprak Ana’yla birlikte altıncı Aytmatov eserini okumuş oldum. Yazarın kalemi dünya edebiyatına büyük bir armağan desek abartmış olmayız. Diğer eserleri de yakın zamanda okunmak için kütüphanemde bekliyor. Hele bu eserini, her okuyan benzer hislerle okuyor, belli. O yumru illâ gelip boğaza otururken, hüzüne, umuda, isyana da gark ediyor insanı. Okuru bu hislerin birinden alıp ötekinin kıyılarına sürükleyen Cengiz Aytmatov’un eserleri engin bir deniz gibi. Siz de bu denizi tam ortasından seyir etmişsiniz Necip Bey. Dört yanını gözlemişsiniz. Eserden yansıyan her duyguyu yakalamakla kalmamış, hak vermeden duramayacağımız örnekleri de dile getirmişsiniz. Ruslar da savaşın türlü acılarına katlandıkları hâlde, 2. Dünya Savaşı’nın çoğunlukla Yahudi Soykırımı üzerinden anlatıldığı yönündeki tespitiniz, eserdeki asıl vurgunun savaştan ziyade insanın acıya verdiği tepkiye yapıldığı tespitiniz ve diğer görüşlerinizle çok yönlü bakış açınızı yine sergilemeniz beni hiç şaşırtmadı. “Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım.” diyor ya İnce Memed’de; toprağı dile getirerek hem savaşın hem geride kalanların hikâyesinin hakkını teslim eden bu eseri böyle güzel değerlendirdiğiniz için teşekkürler. Hepimiz biliyoruz ki bir savaş bitse öbürü başlıyor. İnsanoğlu var oldukça savaşlar da haksızlık da var olacak. Madem asıl savaş hayatın kendisi, tarafımız haklının ve doğrunun yanında, silahımız cehalet ve kötülüğün karşısında olsun. Sizin de kaleminiz daim, yüreğinize sağlık olsun. 😊
Necip G. okurunun profil resmi
Neşe hanım çok teşekkür ederim öncelikle. Aytmatov kitapları insanı duygularından yakalayan, gerçeği aktarırken bir duyguyu da mutlaka tetikleyen çok özel eserler. Ben de aradan geçen süre içerisinde 10 büyük eserinin tamamını okudum. Daha kısa öykülerini de mücevher saklar gibi saklıyorum:) Çünkü aynen dediğiniz gibi, Aytmatov, hemen tüketmek istemeyeceğiniz, dünya edebiyatına bir armağan... Hem insanlığı hem de yazarlığı çok kıymetli. Kendi çocukluk anılarını kaleme aldığı ve maalesef piyasada bulunamayan ‘Çocukluğum’ adlı eserinde Aytmatov edebiyatının izlerini, kitaplarındaki bazı karakter ve olayların kaynağını gördüğümde kendisine saygım katlanarak arttı. Toprak Ana da Aytmatov edebiyatını çok iyi anlatan, veya tanıtan diyelim, kült bir eser. İnsan, üzerinde oluşan duygu yoğunluğunu yazmak veya konuşmak ihtiyacı hissediyor kitap bitince... Tüm içtenliğinizle paylaştığınız yorumunuz her zaman olduğu gibi çok değerli benim için. Tekrar teşekkür ederim. Keyifli okumalar...
Bu yorum görüntülenemiyor
Yaren okurunun profil resmi
Çok güzel bir inceleme olmuş, yüreğinize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Vakit ayırıp okuduğunuz için Çok teşekkür ederim YNT Hanım.
Icetree okurunun profil resmi
Bu incelemeyi siz gazetenizde de yayınlatın,okumayan kalmasın:)Bu kitap 2.kez okumaya cesaret edemediğim nadir kitaplardan biri benim için.Incelemenizi kac defa okudum bilmiyorum,Kaleminize yüreğinize sağlık.Gercekten fevkalade olmuş..
Necip G. okurunun profil resmi
Yağmur Hanım inanın ne diyeceğimi bilemedim. Beni çok mutlu ettiniz değerli yorumunuzla, gerçekten çok teşekkür ederim. Gazete ve dergilerde sizin de bildiğiniz gibi daha çok yeni çıkan kitaplara ve onları inceleyen yazı ve röportajlara yer veriliyor. Ayrıca herhangi bir şey yazarken, dili kullanırken doğal olarak belli kıstasları gözetmek, belli sınırlamalar dahilinde yazınızı oluşturmak durumunda kalıyorsunuz. O yüzden 1k gibi siteler önemli bir boşluğu dolduruyor. Burada, ‘okunmamış kitap yeni kitaptır’ anlayışı hakim olduğu için her kitaba yer var ve hepimiz bundan faydalanıyoruz. Ayrıca dili daha özgür ve daha öznel kullanabiliyoruz. Vakit ayırıp okuduğunuz ve üzerine o samimi yorumu paylaştığınız için bir kez daha teşekkür ederim. Sevgiler...
Bu yorum görüntülenemiyor
36 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.