Toprak Ana’yla birlikte altıncı Aytmatov eserini okumuş oldum. Yazarın kalemi dünya edebiyatına büyük bir armağan desek abartmış olmayız. Diğer eserleri de yakın zamanda okunmak için kütüphanemde bekliyor.
Hele bu eserini, her okuyan benzer hislerle okuyor, belli. O yumru illâ gelip boğaza otururken, hüzüne, umuda, isyana da gark ediyor insanı. Okuru bu hislerin birinden alıp ötekinin kıyılarına sürükleyen Cengiz Aytmatov’un eserleri engin bir deniz gibi. Siz de bu denizi tam ortasından seyir etmişsiniz Necip Bey. Dört yanını gözlemişsiniz. Eserden yansıyan her duyguyu yakalamakla kalmamış, hak vermeden duramayacağımız örnekleri de dile getirmişsiniz.
Ruslar da savaşın türlü acılarına katlandıkları hâlde, 2. Dünya Savaşı’nın çoğunlukla Yahudi Soykırımı üzerinden anlatıldığı yönündeki tespitiniz, eserdeki asıl vurgunun savaştan ziyade insanın acıya verdiği tepkiye yapıldığı tespitiniz ve diğer görüşlerinizle çok yönlü bakış açınızı yine sergilemeniz beni hiç şaşırtmadı.
“Demir olsam çürürdüm, toprak oldum dayandım.” diyor ya İnce Memed’de; toprağı dile getirerek hem savaşın hem geride kalanların hikâyesinin hakkını teslim eden bu eseri böyle güzel değerlendirdiğiniz için teşekkürler.
Hepimiz biliyoruz ki bir savaş bitse öbürü başlıyor. İnsanoğlu var oldukça savaşlar da haksızlık da var olacak. Madem asıl savaş hayatın kendisi, tarafımız haklının ve doğrunun yanında, silahımız cehalet ve kötülüğün karşısında olsun.
Sizin de kaleminiz daim, yüreğinize sağlık olsun. 😊