Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

124 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
İnsan bir var, bir yok. Bir gün var, bir gün yok.
"Yalnız doğar, yalnız ölürüz." Doppler’da kayıp olan birkaç parçanızı bulacaksınız. Belki de tümünü bulabilirsiniz. Benim de kendi parçalarımı bulduğum anlamlı ve ultra komik bu kitabın incelemesi ile sizlerleyim. İnceleme komik olmayabilir ama kitap "gerçekçiliği ile" fazlasıyla komik. :) ShamRain: youtube.com/watch?v=wTRaZ0H... Hayatımızın birçok evresi var. Bebeklikten, yaşlılığa kadar birçok şey yaşayıp geçiriyoruz. Kısacası doğumdan ölüme uzanan inişli çıkışlı, bazen tepede bazen de en dipte yaşadığımız bir hayat ile dünyada var oluyoruz. Herkesin kendisine göre yükseldiği bir de düştüğü dönem veya dönemler vardır. Bu dönemlerde nasıl kararlar aldığımız, kararların sonucunda ne ile karşılaştığımız hep bir muamma. Yaşadığımız sürece vereceğimiz ufacık bir karar bile tüm yaşantımızı, çevremizdekilerin yaşantısını etkilemeye yeter.
Erlend Loe
Erlend Loe
‘nun hayatının değiştiği bu dönemde tam da bu bahsettiğim kararı alıyor. Bunu yaparken aldığı en büyük karar “bencillik” oluyor. Ormanda bisikleti ile gezerken bir kütüğe takılıyor, yuvarlanıyor ve bisikletten düşüyor. İşte gökyüzü ve Mrs. Doppler. Bu kitabın ana konusunun temeli işte tam bu noktada atılıyor. Yere düşmüş olan Doppler, gökyüzü ve yeni düşünceleri. Tik-tak, Tik-tak, Tik-tak… "Mutfak tezgahının üzerine, ormanda gezintiye çıktığımı, orada ne kadar kalacağımı bilmediğimi, beni yemeğe beklememelerini belirten kısa bir not bıraktım. Bu günlerde altı ay doluyor; o zamandan bu yana karımı birkaç defa görmüşümdür." Sy.25 Ormana gittiğinde harika bir işi, eşi ve biri kız biri erkek iki çocuğunu arkasında bırakıyor. Her ne kadar eşi ay da bir ormana yanına gelse de onları belirli bir süre için, belki de sonsuza kadar bırakacak düşünce ile yaşayacağı yeni hayatına adım atmış bulunuyor. Kısa bir tanımın ardından Doppler bize ne sunuyor, kitap ve yazar bize ne vaat ediyor, ne veriyor ona bir bakalım. "İnsan oturduğu dalın en ucuna gitmeye cesaret edebilmeli ve hatta bindiği dalı kesebilmeli." Sy.111 Başarı, daha çok başarı, daha da fazla başarı. Konfor alanı, bir ev, bir eş, çocuklar, iyi bir iş. Hayatımız teminat altında tamamdır. Evet, pembe bir tablo. Peki nereye kadar? Herkes bir konfor arayışı içinde olsa da dünya bu kadar basit bir şekilde işlemiyor. Evren basit düşüncelerle yola devam eden bir yapıya sahip olsa arayışta olan insan sayısı daha az olurdu. Herkes bir arayış içinde. Kahramanımız aradığını buluyor, hayatına yeni bir anlam kazandırıyor: Orman ve kendisi! Belirli bir süreliğine… Hesaba katmadığı küçük misafirleri de olacak çünkü… Kitap kapağında gördüğümüz geyiğin adı BONGO! Adamım Bongo, sizin de adamınız olacak. Cinsiyetçi bir adamlık değil, lafın gelişi bir adamlık diyelim buna. :) Bir geyik insanın yanında nasıl kalabilir? Normalde ondan ürküp kaçması gerekir hatta ve hatta küçük bir ses bile ormandaki tüm doğal akışı değiştirir ve geyiğin o önsezisi anında oradan yok olmasını sağlar. Ama bizim geyiğimiz Bongo, Doppler a bağlanıyor. Bu bağlanma aşaması hüzün barındırsa da hayatın bir gerçeği diye kabul edeceğimiz bir durum buna sebep oluyor. Spoilersız inceleme geleneğimi sürdürüp bu sürprize kitabı okurken ulaşacaksınız. İkinci ısınma turunu da attıktan sonra ana temalarını paylaşacağım asıl kısma geçelim. "İnsanlardan hoşlanmıyorum. Yaptıklarından hoşlanmıyorum. Temsil ettiklerinden hoşlanmıyorum. Söylediklerinden hoşlanmıyorum." Sy.24 Bir insan ormana neden sığınır? Eğer evsiz ve benzeri durumlar söz konusu değil ise ya doğayı seviyordur ya da hayat buna onu mecbur etmiştir ya da her şeyden sıyrılmak, insanlardan uzaklaşmak istiyordur. Doppler bunu kendisi seçiyor. Seçme sebebi hayatın akışında olan biten bütün her şey. Hemen aklımıza Dövüş Kulübünü getirelim. Ne der Tyler Durden? “…sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz…” Günümüz toplumunda artık insanlar birbirlerinden sıkılıyor. Kabul edelim her şey yapay geliyor. Bir de işin içine sorgulama girince ok yaydan çıkıyor. Genelde plansız atılan bu ok nereye gideceği belli olmayan yolda sağa sola savruluyor. Yanlışlıkla hedefi vurduğu da oluyor. Doppler hem kendi hayatını anlattığı hem de yeni hayatına bizi misafir ettiği, her şeyden arındığı ve huzuru bulduğu yeni yaşamına kucak açıyor. Orman, Orman ve daha fazla orman. Sessizlik, yağmur, kar, çadır ve BONGO! Evet efendim, küçük dostumuz Bongo! Düşünsenize ormanda kalmaya başlıyorsunuz ve çadırınız da küçük bir geyikle yaşıyorsunuz. Uysal bir kuçu kuçu gibi sizden ayrılmıyor. Şaşırtıcı derece imkansız gelse de bu oluyor. Artık Doppler, orman ve BONGO var. Yemek ihtiyacını ormandan karşılıyor. Erzak bittiğinde ise kendince çözümler üretmiş. Şehre iniyor ve en savunmasız evin bahçesine girerek, bir eve dalıyor, ihtiyacını karşılayacağı şeyleri (Ç)alıp çıkıyor. Şaka gibi gözükse de bunu büyük bir keyifle yapıyor ve savunuyor da. Özellikle tatlı krizi esnasında yaşadığı şey bizim normal hayatta yapamayacağımız bir rahatlık. Toblerone savaşı sizi çok güldürecek diyebilirim. Doppler ‘ın süt içmesi gerekiyor. Ama bu süt yağlı olmayacak, yarım yağlı olacak, çünkü onun için yarım yağlı süt çok önemli, bir nimet. Ormanda yaşadığı için parası yok, o yüzden büyük bir süpermarkete giriyor, daha sonra istediklerini elde etmek için süper marketin müdürü ile anlaşıyor. Taze geyik etine karşılık istediği birkaç şey ve yarım yağlı süt! İçerken enfes anlatıyor canınız çekebilir. Bu arada söylemekte yarar var, evi şehirde, istese gidip tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir ama bu o durumdan uzak duruyor. Zaten kaçtığı şeye sığınmayı lüzum görmüyor. "Kafama taktığım en son şey insanların ne düşündüğü. Ne düşünürlerse düşünsünler. Onlardan zerre kadar haz etmiyorum zaten, fikirlerine de çok nadir saygı duyuyorum." Sy.25 Tam olarak bulunduğum nokta. Hayatın sizlere ne getirdiği ne götürdüğü ayrı meseledir özellikle bu alıntıda kendinizden bir şeyler görüyorsanız, hayatla aranızda koca bir çizgi var demektir. Artık onu umursamaz bir hale gelmişsiniz demektir. İnsanların fikirlerine saygı duyduğumuz çoğu zaman küçük rollere bürünürüz. Her insanın kendi tiyatrosu vardır. Günlük hayatında bunu keyifle oynarlar. Kısacası evden çıkmadan önce bir maske, eve geldikten sonra ayrı bir maske, yalnız kalındığında başka bir maske, sanal ortamda bambaşka bir maske. Olabildiğince “GERÇEKÇİ” olunuz. Bunu başlarda başaramayabilir, insanlar tarafından yadırganabilirsiniz. Önemli olan onların ne düşündüğü değil, sizin ne hissedip düşündüğünüz ve yaptığınızdır. “Herkesin canı cehenneme” diyebilmektir bazen aldığımız nefes. Bunu yapabilmeli HAYIR diyebilmelisiniz. Kendiniz için yaşadığınız halde, bir başkası için yaşadığınızı ve toplum kuralları gereğince normal davranışlar sergilediğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Koca bir yalanın içinde başka yalanlar uydurup bambaşka bölümler halinde yaşadığınız yalanlarınızla boğulacağınız ve batacağınız günü bekliyorsunuz sadece. Bu raddeye gelmeden, en basitinden bir ayna bulup kendinizle yüzleşmelisiniz. Ya da bisikletten düşüp, ağrıyan kolunuzu bacağınızı bir kenara bırakarak, gökyüzüne kilitlenip artık ne yapacağınızı düşünmeniz gerekmektedir. Boğulmadan önce ilk çıkış yolunuzu bulmanız gerekmektedir. “Bunları yazan ben, bir şeyler yapıyorum ki yazabiliyorum. İçiniz rahat olsun, maske ile dolaşmıyor, insanlarla çıkar ilişkisine hiç girmiyor ve en gerçekçi halimle varlığımı sürdürüyorum. Ve herkesin canı cehenneme diyebiliyorum. Bu özgürlük hepimizde var, kullanmayı bilmek lazım. Ve en önemlisi hiçbir insana bel bağlamıyorum.” Belki de hayata karşı soruyu yanlış sorduk. Bir de şunu deneyelim; “Ölümden önce hayat var mıdır?” Ne dersiniz? "...kendimi yalnızlığa alıştırıyorum, yalnızlıkla birlikte yaşamaya." Yalnızlık. İnsanı sürekli olarak belirli bir karar aşamasında bırakan durumdur. Yalnızlık mı iyi, yoksa yalnız olmamak mı? Her ikisinin de kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. Önemli olan konu kendimizin mi yalnızlığı seçtiği, yoksa seçmek zorunda mı bırakıldığı. Bu iki seçenek çok önemli. Eğer kendimiz değil de zoraki olarak bırakıldıysak, bunun başka evreleri vardır. En tehlikeli olanı da budur. Duygusal durumlar insanın en zor baş ettiği konulardır. Dışarıdan basit gibi gözüken bir ayrılık bile çok büyük yaralara yol açabilir, insanı dağıtabilir ve en kötüsü intiharın eşiğine getirebilir. Biz bu seçeneği eliyor ve kendi seçtiğimiz yalnızlığımız üzerine devam ediyoruz. Doppler kendi seçtiği yalnızlığı yaşamak için ormana sığınmıştır. İnsanların yalanlarından, düşüncelerinden, maskelerinden ve katlanmak zorunda olduğu her şeyden sıyrılıp ormana çadırını kurmuştur. Bu yalnızlık onun en büyük hazinesi olmuştur. Ormanda yaşıyorsanız sistemi ve insanlığı eleştirmek ve daha gerçekçi düşünebilme ihtimaliniz artmaktadır. “Göğü Delen Adam” kitabında olduğu gibi, önümüzde ki şehir hayatını ormanın tepesinden rahatça eleştirebilir, topluma istediğimiz suçu yıkabiliriz. Doppler başlı başına bir baş kaldırıdır. Bu başkaldırı konforlu bir hayata, sisteme, eşe, çocuğa, arkadaşlara ve aklınıza gelebilecek her şeyedir. Oğlu ve kızı ile diyalogları, daha sonra ufak oğlunun da yanına gelmesi, eşinin hamile kalması, eşi tatile gideceği için tekrar şehre inip okul toplantısına katılması, hırsızlık yaptığı evde tanıştığı ev sahibi, kendi evine hırsızlığa gelen hırsızla muhabbeti, ormanda ki adamla muhabbeti, geyiğimiz BONGO! Hepsi bambaşka bir karakter katıyor kitaba. Hem toplum eleştirisi, hem absürt bir komedi ürünü. Kitabı okurken sorguladığınız şeylerin yanında diyaloglara ve Doppler’ın düşüncelerine fazlasıyla güleceğiniz yerler bulacaksınız. Hatta abartıp kahkahayı bastığınız yerler de hiç az değil. Norveçli yazarlara düşkünlüğüm Karl Ove Knausgaard ile başladı. KAVGAM adlı 6 serilik bir New York Bestseller’a sahip. Ülkemizde Monokl tarafından 5 kitap yayınlandı. Son kitap en fazla 2019’da bizimle olacaktır. İskandinav coğrafyası soğuktur yalnız dizileri, filmleri ve kitapları bu soğukluğa meydan okuyacak derecede farklıdır. Kesinlikle uğrayacağınız bir durak olsun bu kültür. Kitabın devamı olan
Bildiğimiz Dünyanın Sonu
Bildiğimiz Dünyanın Sonu
YKY den taze çıktı. Kitabı bitirdiğinizde hızlıca almak istersiniz diye belirtmek istedim. Şehir hayatı ve günlük bütün rutinlerinizi bir kenara bıraktığınız kısa bir yolculuğa çıkın “Doppler” ile. Size ufakta olsa bir ilham aşılayacaktır... Kitabı öneriyor, okuyacaklara iyi okumalar diliyorum.
Doppler
DopplerErlend Loe · Yapı Kredi Yayınları · 20199,4bin okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
6,6bin görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Norveç edebiyatı altın çağını yaşıyor ve durduramıyoruz:) Önce polisiye serilerle kasıp kavurdular şimdi de edebiyatın diğer alanlarına taştı bu üretkenlik. Tabii ki tesadüf değil. Refah seviyesi ve temel insan hakları liginde daima başı çeken ülkelerden biri oldu Norveç. Eğitim ve geçim derdi sorunu azaldıkça kültüre, edebiyata daha fazla yönleniyor insanlar... İncelemen gerçekten harika. Kitap bizi zayıf noktamızdan vurmuş. Modern zaman insanları için doğru sorular soruyor. ‘Ölümden önce hayat var mı?’ sorusu çok etkili, çok beğendim:) Evet belki hiçbirimiz bir ormana sığınmayacağız ama içinde bulunduğumuz kısırdöngüyü iyi analiz eder ve insanlık olarak üzerimizdeki ataletten kurtulabilirsek belki ormanı kendimize bir miktar daha yaklaştırabiliriz. Harcadığın emek için teşekkürler Murat hocam. Selam ve sevgiler...
Murat Ç okurunun profil resmi
Okudukça daha çok okumak istiyorum. :) Bana bunu ilk Karl Ove yaşattı. Zaten filmler ve diziler arşivimde fazlasıyla varlardı. İş edebiyata geçince hayranlık daha da arttı. Anlatımları net ve esirgemeden yazıyorlar. Bu benim çok hoşuma gidiyor. Basit bir olayı anlatırlarken bile keyifle okuyorum. Yaşam standartları bir etken olabilir tabi. Evet, muhtemelen yerleşmeyeceğiz. Ben bunu doğa temalı filmler izleyerek bir nebze yaşıyorum. Ve kamp yaparak. Geneli de durağan filmler ama keyif alıyorum. Polisiye olarak çok iyiler. Ayrıca hem duygusal hem de komedi olarak adlandırabileceğimiz "Hayata Röveşata Çeken Adam - A Man Called Ove" filmi de güzeldir. Türkçe ye neden öyle çevrilmiş hiçbir bilgim yok. :))) Özellikle kuzey filmleri buz gibi hava kar ve yağmur. Hava kapalı. Benim için daha da keyifli bir hal alıyor. :) Cevap biraz geç oldu. Teşekkür ederim Necip Hocam okuduğun, beğendiğin ve yorumladığın için. Tavşan Yılı var sırada. Ona da bir inceleme yapayım. Çok güzel bir kitap. Belki okuturuz bu vesile ile sana da. :)
4 sonraki yanıtı göster
Icetree okurunun profil resmi
İncelemeyi okurken aklıma Henry David Thoreau'nun şu sözü geldi: "Ormana gittim; çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum. Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu fark etmemek için." Doppler bunu ne kadar başarabilmiş merak ettim açıkçası. Belki bir gün ben de okurum. Kaleminize sağlık :)
Murat Ç okurunun profil resmi
Bu ve benzer felsefeler türetiyor. Çok yerinde tespit ve yorumları var, filozoflara taş çıkartır. :)) Orman onun için yeni bir ev bambaşka bir deneyim. Ve söz kesinlikle kitaba uyuyor. Thoreau çok güzel söylemiş. Hayatın gerçekliğini o da ormanda arıyor. Walden Gölü Ormanda Yaşamak kitabında mı söylüyor acaba Thoreau? :) O kitabı almıştım ama hala okumadım. Keyifli anlar yaşayıp yaşadığımız hayata bir bakış atmamızı sağlıyor. Okuduğunuz, yorumladığınız ve beğendiğiniz için teşekkür ederim. :)
1 sonraki yanıtı göster
Esther. Sema okurunun profil resmi
Yapmak istediğim şey ama yine yapmama veya yapamama durumuyla karşı karşıyayım. Çok özendim adama. Bizim ülkeye mi suç atsam diye düşündüm de şimdi o kadar çok şey girecek ki devreye. Kadın olmaktan tut ortama ekonomiye topluma ooo bir sürü konuya bağlayacağım. En iyisi susayım.:) Emeğine sağlık keyifle okudum.
Murat Ç okurunun profil resmi
İki gün önce kamptan gelmiş birisi olarak söylebilirim ki, gerçekten zor iş. Yıllardır kamp yaparım, keyfi ayrıdır zorluğu apayrıdır. Adanmışlık lazım, tamamen ormana yerleşmek ya da gezgin olmak. Bunun ortası olmuyor, konfor alanı dediğimiz şey rahat bırakmıyor. :) Her şeye karşı net bir tavır gösterip yapılacak iş, diğer türlü sadece düşüncede kalan bir durum. Sıcağı, soğuğu, yemesi, içmesi başlı başına sorun. Parasız bir yaşam ancak doppler ın yaptığı gibi olur. :)) Avrupa da kadın gezgin çok, ülkemizde zaten gezgin az kadın gezgin daha az. :) Okuduğun ve yorumladığın için teşekkür ederim. Bir gün yaparsın, yeter ki iste. Çok uzun süremese bile bir deneyim şart. :)
3 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Beyza okurunun profil resmi
Açıklayıcı, merak uyandırıcı güzel incelemeniz için teşekkür ederim. Başlangıçta çok sevdiğim gruplardan birini görmek ayrı mesut etti. :) Norveç edebiyatı, yalnızlık, doğayla iç içelik, geyikle yaşam, sisteme sorgulayış gibi unsurlar içermesi oldukça ilgi uyandırıcı. Bir gün okuyabilirim bu kitabı. ^_^ Emeğinize sağlık tekrardan.
Murat Ç okurunun profil resmi
ShamRain severek dinlediğim bir grup. Sizin de beğendiğiniz gruplar arasında olması sevindirici. :) Doppler'ı okumak benim için büyük bir keyifti. Hayatın içinden ve tam da bizim patlama noktamızı işaret eden bir kitap. Biz bir şeyleri bırakıp gidemiyor olsak ta, arkasına bakmadan her şeyi terk ediyor ve ormana çekiliyor. Ne istiyorsa onu yapıyor. Kitap içerisinde ki diyaloglar ise hem keyifli hem de düşündürücü. Naif kişiliğinize uygun, naif ve içten yorumunuz için teşekkür ederim. :) Ufak bir armağan bırakıyorum buraya: youtube.com/watch?v=QZ8Ucta... İyi dinlemeler. :)
2 sonraki yanıtı göster
Mathilda okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık son derece merak uyandırıcı bir inceleme olmuş. Kitap kapaklarına her zaman önem vermişimdir daha önceden de gördüğüm bu kitabı kapağından dolayı merak etmiştim incelemeden sonra daha da meraklandım. Özellikle Doppler, orman ve Bongo beni çok heyecanlandırdı diyebilirim :) Yemek konusunda evinin şehirde olmasına rağmen (Ç)alıp ihtiyaçlarını karşılaması ve bunu savunması. Çok güzel noktalara değinmişsiniz spoiler vermeme geleneğiniz sevindirici. Ve bu nokta beni çok etkiledi “Ölümden önce hayat var mıdır?” Böyle incelemeler beni okumaya sevk ediyor bende onlara böyle bir isim yarattım kendimce. “Okumaya sevk eden inceleme” :) Emeğinize sağlık bu güzel inceleme için teşekkürler.
Murat Ç okurunun profil resmi
Efenim geç cevap için kusura bakmayınız. :)) Düşünceleriniz için çok çok teşekkür ederim. Lütfettiğiniz isim için ayrıca teşekkür ederim. O hissi verebildiysem ne mutlu. :) Kitabı da okumuşsunuz sonrasında, nasıldı peki? :)
1 sonraki yanıtı göster
Kübra Demirtaş okurunun profil resmi
Kitabı henüz bitirdim ve koşarak gelip incelemenizi okudum. Harika bir inceleme olmuş ellerinize sağlık :)
Murat Ç okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. :)) Nasıldı kitap? Keyif alarak okuduğunu düşünüyorum? :)
1 sonraki yanıtı göster
Ayhan Aycan okurunun profil resmi
ne kadar güzel bir inceleme laf kalabalıgı yok hep duygu var kitabı okurken hissedilen duygu bütün inceleremizini okurum
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.