Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

352 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Bir Marcel Proust İçselleştirmesi
YouTube kitap kanalımda Marcel Proust'un hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz: youtube.com/watch?v=n5e0iz7... "Her şey yenilikten pırıl pırıldır, ve insan, dünyanın gerçekten daha mı kötüleştiğini, yoksa sadece kendisinin mi daha yaşlandığını sonunda bilemez olur. Bu noktaya varıldığında, kesinlikle yeni bir zaman gelmiş demektir." (s. 146)
Niteliksiz Adam 1
Niteliksiz Adam 1
Bu inceleme 20 kitap, 10 makale ve 1 tezin salt özüdür. Okunma süresi ise sadece 5 dakikadır. Senden sadece ama sadece 5 dakikanı ayırmanı istiyorum sevgili okur, eminim ki sen de Proust'un kitaplarını okuyup zamanı yakalamak için istek duyacaksın. Gün içinde sahip olduğun 1440 dakikandan sadece 5 dakikanı talep ediyorum. Evet, biliyorum bu insanlık için çok küçük bir adım ama emin ol ki hayatı hastalıklarla geçmiş olan
Marcel Proust
Marcel Proust
için büyük bir adım olacaktır. Gel, zamanı beraber yakalayalım senle... Aylardır
Marcel Proust
Marcel Proust
okuyorum ve doğal olarak aylardır da zamanımı yakalayabilmeyi öğrenmeye çalışıyorum. Zaman, tam da şimdiki zamanken, geçmişe dönüşmemişken nasıl verimli bir şekilde farkında olunarak yaşanır hale getirilebilir? Kayıp Zamanın İzinde ne demektir? İnsan, bir insana mı aittir yoksa zamana mı? Aylardır bu sorular denizinin medcezir yapmasıyla yıkanan sonsuz cevaplar sahilimde, yine sonsuz sayıda sıradan olan kumlarıma zamanı öğretmeye çalışırmış gibi hissediyorum. Peki,
Marcel Proust
Marcel Proust
bana tam olarak neyi öğretti? Onun kitaplarını bir bir aklımdaki raflara kaldırdıktan sonra yine aklımla baş başa kaldığımda, onunla birlikte bu zaman denen belirsizliği cüzi irademle çözebilecek hale geldim mi? Yürüdüğüm sokakları artık
Marcel Proust
Marcel Proust
ve izlenimci cümleleriyle anlamlandırarak yürüyorum, etrafımda gördüğüm farklı yüzlerin perspektiflerini onun cümleleriyle betimliyorum. Bir ağaç görüyorum ve hemen Proust'un ağaçlar için yazdığı uzuncasına betimlemeler aklıma geliyor. Bir sevgiliye bakıyorum ve hemen Proust'un serisinde Albertine için yazdığı, farklı perspektiften görünen yüzler için yaptığı benzetme olan Doğu dinlerindeki Tanrıların farklı farklı yüzleri andırması geliyor. İnsanların uykularına ve uyanmalarına bakıyorum, belleklerini, alışkanlıklarını ve zamanı nasıl yönettiklerine bakıyorum. Zamanı yakalamanın tikel bir süreçten ibaret değil tam tersine etraftaki gereksiz insanların aptallıklarına maruz kalarak ve bundan sonra da şimdiki zamanımızda tek bir dakikayı bile verimsiz geçirmememiz gerektiğini anlayarak gerçekleştiğini çözümlüyorum. Çözümlüyorum, çünkü
Marcel Proust
Marcel Proust
bir denklem gibidir. Ve Beckett'ın da dediği gibi "Proust'gil denklem hiçbir zaman basit değildir." Ben, hiçbir zaman basit olmayan bu denklem içinde başka bilinmeyenlerle birlikte yine bir bilinmeyen olarak yaşadığım birkaç ay geçirmiş gibi hissediyorum. Fakat şunu da öğreniyorum, bir denklemde ne kadar çok bilinmeyen olursa onu çözmek için de, onu bilinir hale getirmek için de o kadar çok uğraşırsın. Ve anlıyorum ki Kayıp Zamanın İzinde denklemini çözebilmek ve hayatıma hakkıyla katabilmek için epeyce uğraşmışım. Tüm bunların hepsi, yatağında sadece kitabını bitirebilmek için savaşan, yorgun düşen ve bizden sadece anlaşılmayı bekleyen Proust'un, mezarında rahat uyuyabilmesi için! Kayıp Zamanın İzinde serisindeki bütün karakterlere aslında sokağa adımımızı attığımızda biz de maruz kalıyoruz. Hayatımızın bir döneminde maruz kaldığımız bir sevgili Albertine, bir sosyete Guermanteslar, bir kibirli ve itibar düşkünü Charlus, bir sanatıyla tanınmak isteyen Vinteuil, Elstir, Berma ve Bergotte görüyoruz. Peki onları ne kadar görebiliyoruz, onların kendi şimdiki zamanlarında ulaştığını sandıkları saf sanatsal zevke, biz kendi şimdiki zamanlarımızda gerçek olarak ulaşabiliyor muyuz? Bugüne kadar okuduğum bunca kitapta mekan ve zamanın ayrı olarak tasarlandığının farkındaydım. Fakat Proust denilen bu adam zamanı mekanlaştırmayı nasıl başarabilmişti? Zaman, kendi imparatorluğuna ve kronolojik oyunlarına nasıl bu kadar ustalıkla hakim olabilirdi? Yoksa Proust, Kant’ın, zamanın mekâna dönüştüğü ve içsel hissin dışarıya yansıtıldığı şemalara verdiği isim olan monogramları mı kullanmıştı? Dünyanın zaman skalasına değemeyecek kadar aciz ve verimsiz olarak yaşadığımız hayatlarımız bir monogramlar bütününden mi ibaretti? İçsel hislerimizi dışarı samimi olarak yansıtmayı bize kim, nasıl öğretebilirdi? Proust yaşamımızı nasıl değiştirebilirdi? Bugüne kadar ellerimi ve ayaklarımı sürekli normal bir yaşam yaşamak için kullandım. Oysaki şu an Dostoyevski'nin Budala kitabındaki idam mahkumunun aklından 3 saniyede geçen onlarca sahneyi yazmaya çalışıyormuş gibi hissediyorum. Dostoyevski sarasıyla birlikte hazza ve varoluş acısına ulaşırdı, Proust ise hayatı boyunca bir astımlı olarak gezdi. Bunun üstüne bir de gidip kitaplarında onlarca çiçek ve bitkiyle içselleştirmeler yaşadı, yani bunun adı astım hastalığına sahip olup da etnobotanik ile uğraşmaktı. Ben de misal olarak uzun yıllardır bronşit hastalığımı geçirmek için uğraşıyorum ve 1-2 kere hapşırdığımda acizce hemen bir hapa başvuruyorum. Oysaki
Marcel Proust
Marcel Proust
için hapları, yazdığı kitaplardı, onlarla iyileşirdi, onlar ona bağışıklık kazandırabilirdi, sadece onlarla zamanı yakalayabilirdi. Çünkü kitapları, yazdıkları ve ardında bırakacağı izler dışındaki insanların hepsi onun için çoğu zaman bir vakit kaybıydı, onun zamanı ve hakikati arayışına panzehir olamazlardı. Vakit kaybıydı çünkü vakit kaybı olması gerekiyordu. Proust'un zaman hiyerarşisi böyle işliyordu. Yani, zamanı yakalamak için onu kaybetmen gerekir. Dış dünyaya ne kadar maruz kalıp zamanını ne kadar boşa harcarsan, içinde onu kaybettiğinin farkına varacak bir delilin olur. Onu kaybettiğinin ne kadar farkına varırsan onu ele geçirmek için hırslanma kıvılcımın olur. Onu ele geçirmek için de ne kadar hırslanırsan onu yakalamaya o kadar yaklaşabilirsin. Çünkü
Gilles Deleuze
Gilles Deleuze
'un da dediği gibi, biz bu hayata çıraklar olarak gelmişizdir ve bizden pek çok konuda ustalık göstermemiz bekleniyordur. Ve hayat boyunca o kadar çok aşka, aptal insana ve bizi yanıltan maddi nesnelere maruz kalırız ki, esas olanın saf manevi ve sanat hazzı olduğunu unutuyoruzdur. Ben unuttum, sen unuttun, o unuttu... Ama Proust unutmadı. Proust, sadece bir madlen ile istemsiz belleğini canlandırdı. İstemsiz belleğin verdiği o beklenmeyen haz ise istemli belleğin isteyerek hatırladığı şeylerden kat kat üstün bir hazdı. Hatta o sadece bir yazar değildi, o aynı zamanda bir sinirbilimciydi de: "Proust, keki tattığında, kekin tadının ulaştığı nöronlar, yani Combray ve Leonie Hala'yı kodlayan nöronlar yanar. Hücreler kopmaz bir şekilde iç içe geçmiş, bir anı meydana gelmiştir." (s. 111)
Proust Bir Sinirbilimciydi
Proust Bir Sinirbilimciydi
O sadece bir sinirbilimci değil, aynı zamanda bir sanatçıydı da: "Berma'nın bir jesti bir heykelin duruşunu çağrıştırdığı için güzeldir. Aynı şekilde Vinteuil'ün müziği, Boulogne Ormanı'nda bir gezintiyi çağrıştırdığı için güzeldir." (s. 44)
Proust ve Göstergeler
Proust ve Göstergeler
O sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir astronottu da: "Proustçu evren, parçalar halindeki bir evrendir, parçaları da parçalar halindeki başka evrenleri içerir." (s. 130)
Proust ve Göstergeler
Proust ve Göstergeler
O sadece bir astronot değil aynı zamanda filozoftu da. Çünkü yakaladığı zamanda kullandığı karakterler ve zaman kurgusu da Leibniz'in monadolojisini hatırlatıyordu. Sanki bütün karakterler bir monaddı, her biri dünyayı ifade ettikleri bakış açısına göre tanımlanırdı. Marcel, hakiki bir monaddı. Charlus farklı bir monaddı. Albertine, Guermanteslar, Vinteuil, Elstir, Bloch, Saint Loup, Verdurin, Villeparisis gibi isimlerin hepsinin üstüne çekilmiş bir monad battaniyesi vardı. Ve bu battaniyenin ısıttığı boş bir ceviz gibi yuvarlanan ve soğumuş dünyanın altında başlıbaşına bir zaman mefhumu vardı. Zaten Leibniz'in monadları da başka monadları anlamlandırırdı. Aynı, hayatta yaptığımız eylemlerin, baktığımız sevdiklerimizin, maruz kaldığımız dünyevi rutinlerin bizim farklı yönlerimize ışık tutması gibi Proust da bizim duygulanımlarımızın olabildiğince çeşitlenebilmesi ve sanata yaklaşabilmesi için uğraşırdı. Hatta sevdiği filozoflardan biri olan Bergson'ın dediği “Her zaman, bir sonraki an, önce gelen anı içerdiği gibi, bu anın kendisine bıraktığı anıyı da içerir.” gibi bir zincirleme zaman tamlamasında yaşıyorduk. Bir sonraki anımızda maruz kalacağımız anının merakında ve arkamıza attığımız zamanın içindeki anıların özleminde, tam anlamıyla bir bellek tahterevallisinin üzerinde bulunan zaman kurtlarıydık. Zaten yine Bergson'ın dediği gibi "Bizim zaman ölçümüzde geçmiş, şimdi ve gelecek sonsuz bir şekilde yanyana olabilme eğilimi taşır." Kayıp Zamanın İzinde serisindeki kronolojik iç içe geçmeler gibi bizler de bu üç zamanı aslında fark etmeden aynı anda yaşıyorduk, fark edebilen ise zaten zamanı yakalamış oluyordu. Marcel Proust aynı zamanda bir zaman lorduydu! O, bunların hepsinin yanında mitolojiye de derinden bağlı bir adamdı. Belki de bunun için Orpheus'un Eurydike'yi kovalamasından etkilenmiş olacak ki, Marcel'in Albertine'i ile yaşadığı çıkmaz sokak misali aşkı anlattı. Ama Orpheus arkasına bakarsa Eurydike'yi kaybederdi. Ve insan, maalesef ki arkasına bakmadan yaşayamazdı. Ben de arkama bakmadan yaşayamıyorum. Geçmiş zamanda farkına varmadan kaybettiğim şeyleri o anda kaybetmemem gerektiğini anca şimdi anlıyorum, evet acı duyuyorum. Ama Proust acıyı severdi, acının, kıskançlıkların, hayal kırıklıklarının, rahatsız oluşların bizi insan yapacağını savunurdu ve sadece kitaplarındaki seslere kulak verdi. Büyük adamdı Proust, büyük adamdı... Her şeye rağmen
Marcel Proust
Marcel Proust
ve onun kurguladığı zamanı yakalayabilmek için bu inceleme özelinde Marcel Proust'çu eleştiri yöntemini kullandım. Yani, onun sadece kitaplarına bağlı kalarak bir inceleme yazmak istedim. Eğer Sainte-Beuve'cu bir eleştiri yöntemi kullanarak Kayıp Zamanın İzinde'yi anlatmak isteseydim, onun babası olan Adrien Proust'un başarılarını kıskanmasından, kardeşi olan Robert Proust'un fiziksel gücü ile Marcel'ın onunla tam olarak zıt olmasından, hastalıklarından, arkadaş çevresinden, Dreyfus taraftarlığından, Balzac, John Ruskin ve Vermeer hayranlığından, hizmetçisi olan Celeste Albaret ile yaşadığı o küçük ama dünyanın en uzun romanının çıkabildiği odanın düzeninden bahsetmem gerekirdi. Oysaki ben bunu yapmadım, kendi gözlerimle Proust'un dünyasına bakmak yerine Proust'un gözlerini kullanarak kendi dünyama baktım. O, dünyanın en uzun kitabı için bütün hayatını verdi, ben ise bu inceleme için sadece 2 saatimi verdim. Sen ise okumak için sadece 5 dakikanı... Zamanı ben ya da sen değil, sevgili okur, kesinlikle o yakaladı ve yakalamış olarak da bu dünyadan göçtü.
Marcel Proust
Marcel Proust
okumak için bir okuma rehberi ve okunması gereken farklı yazarlara ait referans kitapların Kayıp Zamanın İzinde serisinden önce mi sonra mı yoksa ortasında mı okunması gerektiği, hangi makalelerin seriyi aydınlattığı konusunu merak ediyorsan paylaştığım şu ileti sana çok yardımcı olabilir: #53777622 Onun hakkında 20 paragraf yazı yazmak yetmiyor, keşke saatlerce
Marcel Proust
Marcel Proust
hakkında konuşabilsek, keşke saatlerce onun hastalıklar içinde azimle çabaladığı, acılarıyla başa çıktığı ve yatağından ayrılmadan kahvesiyle birlikte tamamlamaya çalıştığı bu mucizevi seriyi konuşabilsek... Ben diyorum ki, ne olursa olsun zamanını kaybetmemek için yaşa. Çünkü en sonunda ya da belki de her şeyin en başlangıcında, sadece bir akşam vakti ya da kuşluk zamanı kadar kaldığımızı sanacağımız bu yaşamda zamanı yakalayabilmekten önemli başka hiçbir şey yoktur.
Yakalanan Zaman
Yakalanan ZamanMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,061 okunma
··
1.728 görüntüleme
L Büşra A. okurunun profil resmi
Seriye başlamadan önce, hiç tanımadığım hakkında bir şey bilmediğim yazarı nasıl okuyabilirim dedim açıkçası, ilk kitabında çocukluğundan başlaması güzeldi, sonra çaya batırılan madleni, akdikeni o nasıl betimlemedir, aklımdan çıkmıyorki... Her defasında sevdiğini belirttiği Borgetti, Berma vardı onu sürekli görmek ve konuşmak istemesi ve babasından çekinipte gidemediği sanatsal gösterisiydi hatırladığım kadarıyla, halasını hiç unutmuyorum onunla bir türlü yıldızı barışmaması,Büyük annesinin ölmesini, Albertine'yi unutamamasını, bir serisinde, Venediki anlatması, balbec'i hiç unutamıyorum, ülkeyi uzun uzun anlatması gitmesemde gitmiş kadar hissettirmesi, unutmamak ne mümkün sosyete ahalisini... serisiyle beraber benimde düşüncelerim değişti,özellikle zaman kullanımını... Proust bu seriyi yazması bence hem birikim hemde edebiyatı sevmesi bu kadar güzel bir seriyi yazması, Hastalığı yenilenmesine rağmen seriyi tamamlaması seriyi de bazen hastalığını yansıtması ara ara hissettim hatta bir çok yazar öğrendim bu seriyi sayesinde bir de senin okumaların sayesinde bir çok şey yazabilirim Proust hakkında ama zaman kısıtlı... İlk sefer okunmamda anlamasamda sen yorum yazmasaydın seriye devam etmeyecektim kimbilir... Yardımcı kitaplar konusunda senin izinden gitmeye çalıştım şimdide okuyacağım tabi iletini bekleyim hangisi önce başlayayım diye.. İçselleştirmeye çalışırım gerçi bir nebzede oldu galiba...Güzel içselleştirme okudum emeğine sağlık Oğuz.. :)
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Açıkçası ilk kitabından neredeyse aklımda hiçbir şey kalmamış gibiydi ama seri sonradan çok farklı boyutlara erişti, makalelerde çok daha derin konular işleniyor, bu da seriden aldığım zevki doğal olarak katladı. Senin de dediğin gibi unutulmadan kalacak çok şey var, Bergotte, Berma, Elstir, Vinteuil gibi kurgu karakterler bile bu adamın etrafındaki insanları ne kadar iyi gözlemleyebildiğinin bir kanıtıdır zaten. Senin de serinin ilerlemesiyle beraber düşüncelerinin değişmesini normal karşılıyorum o yüzden. :) Seriye devam etmende çok küçük de olsa bir katkım olmuşsa minnettar oldum. Çünkü Proust'u biraz olsun derinine kazarak gittiğinde pek çok yenilik de açılıyor önüne. Hayatını yaşayışın da etkileniyor bundan keza. Benim açımdan çok verimli bir süreç oldu. Değerli yorumun için teşekkür ediyorum Büşra.
3 sonraki yanıtı göster
FatmaYıldız okurunun profil resmi
Seriyi bitirdim dönüp geldim incelemeyi tekrar okudum :))
FatmaYıldız okurunun profil resmi
Seriye başlayıp ( tabiki senin öncülüğünde) ilk kitabın başlarında bırakanlardanım, yazın rehavetinden olduğuna karar verip yahut suçu mevsime atıp devam etmek için bu ayları bekledim. Elimdeki kitap biter bitmez duble bir hırsla okumaya başlıyorum seriyi...Oğuz " hadi bakalım inşaallah okumazsan sen kaybedersin" 😊 dediğini duyar gibiyim... İnceleme müthiş her zamanki gibi....
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Yazın okuması cidden biraz zor oluyor ama Fatma. Serinin ortasındayken ağustos mevsimine denk gelip çok sıkıldığımı da hatırlatmak isterim. Biraz daha sonbahar ve kış mevsiminde okunabilirse daha çok başından ayrılmazsın diye düşünüyorum. Ne alaka diyecek olabilirsin ama öyle. :) Değerli yorumların için çok teşekkür ederim.
Serkan Mutlu okurunun profil resmi
Bütün kitaplara özenle inceleme yazdın emeğin için teşekkürler. Güzel bi okuma serüveniydi.
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim Serkan değerli katılmın için, benim için de çok iyi bir serüvendi...
Merve okurunun profil resmi
Marcel Proust okumaya karar verdim ama gözüm de korkmuyor değil :) Bakalım nasıl kalkacağım bunun altından
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
pişman olmayacaksınız :)
Bu yorum görüntülenemiyor
İsmail Hakkı Eröz okurunun profil resmi
Bu güzel inceleme için emeğinize sağlık. 👏👏👏Teşekkürler
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.