Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

216 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
ERKEKLER HADLERİNİ VE YERLERİNİ BİLECEK!
Sosyoloji profesörü Diana Scully, on yıl süren araştırma ve inceleme çalışmaları neticesinde bu kitabı topluma kazandırmıştır. Kendisi bu süreçte tutuklu tecavüzcüler ile ilgili araştırmalarda, Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü'nün Tecavüzü Denetleme ve Önleme Ulusal Merkezi tarafından desteklenmiştir. Bu merkez ABD'de 1975 senesinde kurulmuştur. Bakın 1975 senesine özellikle dikkat çekmek istiyorum. Bugün bile biz, ülke olarak kendi imzaladığımız İstanbul Sözleşmesine savaş açanlar olarak 2020 senemizde bir durup düşünmüyoruz. Biz düşünmüyoruz ama ABD'nin kurduğu bu merkezde, çocuklara ve yetişkinlere yönelik cinsel şiddet ve istismar alanlarında yapılan araştırmalara kaynak sağlanmakta ve toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Neden? Çünkü bu konular toplumun tamamını doğrudan ilgilendirmektedir. Yazar 1980-1982 yılları arasında yaptığı bu araştırma esnasında 89 sayfalık bir soru formu ile, 114 mahkûm tecavüzcü ve 75 diğer grup suçlu ile toplamda 700 saatlik görüşme neticesinde 15 bin sayfalık veri toplamış ve kendi uzmanlık alanı ile bu veriler ışığında analizini gerçekleştirerek elimizdeki kitabı ortaya çıkarmıştır. Bu görüşmeler kitabı alıp okuduğumuz gibi kolay ve basit yürümemiştir. Bu kitabın ne denli zor bir araştırmanın ürünü olduğunu fark ettirmek adına yaşadığı bazı zorluklara değinmek istiyorum. Öncelikle görüştüğü bu erkekler, yazarın "geleneksel erkek rolü" olarak adlandırdığı kişilik özelliklerine sahipler. Yani öfkeli, kaba, sert, kadına atfedilen geleneksel özelliklere karşı mesafeli, duygusallığı kendilerine tehdit olarak algılayan erkekler bunlar. Haliyle bu erkekler ile görüşme yapmak oldukça zor. Görüşmeler gönüllülük esasına dayanarak, karşı tarafı koruyacak ve mağdur etmeyecek şekilde, rızaları dahilinde gerçekleşmiştir. Yazarın bu erkeklere yaklaşımı mesafeli, yargılamadan uzak tavırda, objektif ve güven sağlayıcı şekilde olmuştur ve böylesi suçların sahiplerine bu denli kırılgan davranmak bir kadın için tahmin edersiniz ki oldukça meşakkatlidir. Fakat çalışmanın sağlıklı devam edebilmesi ancak bu erkeklerin güvenini sağlayarak samimi ve güvenilir cevaplar almakla mümkündür. Öte yandan görüşme ortamları için imkanların yetersizliği de bir diğer sorunu yaratmaktadır. Tüm bunların haricinde bir tarafta, diyaloglar sonucunda mahkumların yazarı kendilerini anlayan ve destekleyen bir birey olarak görmeleri ve yakınlık kurma istekleri görülürken öte taraftan da tehdit mektuplarına maruz kalma durumları yaşanmıştır. Tarafsızlık ve korkusuzluk yazar tarafından aynı anda sağlanarak bu çalışma yürütülmüştür. Bu kitap psikopatolojik modele karşıt bir görüştedir ve bu görüşü destekleyen araştırma, test, anket, deney gibi pek çok argümandan örnekler vermektedir. Psikopatolojik modele göre tecavüzcü erkekler hasta, psikolojik sorunlara sahip, kendi cinsel dürtülerini öz hakimiyetlerine alamayan toplum dışı bireyler olarak tanımlanıyor. Buradaki amaç ataerkil toplum yapısına zarar gelmeden tecavüz dışı "normal" erkeklerin korunması. Fakat bugüne kadar tecavüz eğilimi göstermemiş bir erkeğin yarın bu saldırıyı yapmayacağının garantisi yoktur. Şayet olsaydı yeni tecavüzcüler türemezdi. Psikopatolojik modele göre tecavüz eden erkekler yaptıkları davranıştan sorumlu tutulmaksızın ya az ceza ile kurtulmakta ya da akıl hastalığı teşhisi ile tedavi altına alınmaktadır. Bu amacın dışında bir başka kötü niyet de tecavüzün erkek sorunu değil de kadın sorunu olarak ele alınmasıdır. Burada da amaç bellidir. Ataerkil düzenin sarsılmasını önlemek. Erkek sorunları erkekler üzerinde çözülmek durumundadır fakat tecavüzü kadın sorunu olarak ele alıp tüm algıları erkeklerden uzaklaştırmak yeni tecavüzcülerin doğmasına da fırsat yaratmaktadır. Bu modelin hatalı olduğunu ispat eden pek çok araştırma ve deney yapılmıştır. Bu araştırmalar kapsamında tecavüzün şiddet eğilimi ile paralel, psikolojik rahatsızlıklara uygunluğu test edilmiştir. Bazı sonuçlara göre tecavüzcüler ile adi suçluların depresyona yatkın, şüpheci, endişeli, kafası karışık ve yüksek enerjili ortak özelliklere sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Bazı deneylere göre ise tecavüzcülerin daha az saldırgan, içe dönük, özgüvensiz ve kendine daha hakim kişiler olduğu belirlenmiştir. Ayrıca tecavüz sonrası yapılan testler neticesinde de bu kişilerin %5 gibi küçük bir kısmında psikotik özellikler belirlenmiştir. İşte bu tür tutarsız sonuçlar tecavüzün hastalık olmadığını defalarca kez gözler önüne sermiştir. Bir diğer mantıksız teori ise kurban bilimi kapsamında tecavüz suçunun kurbana yüklenmesidir. 1940-1970 yılları arasında ABD'de hem bu konuda hem de psikopatolojik model konusunda diretmeler yaşansa da bu durum 1970'ten sonra pek çok sosyolog, psikolog ve psikiyatr sayesinde değişmeye başlamıştır. Kurban bilimine göre kurbanlar tecavüze istekli, karşı tarafı kışkırtmak için çaba gösteren, davetiye çıkaran mazoşist bireylerdir. Hatta bu iddiayı ensest ve çocuk istismarında dahi kullanacak kadar ileri gitmişlerdir. Bir çocuğun cinsel travmayı arzulayarak kendisine istismarda bulunulmasını teşvik etmesi hangi aklın ürünüdür diye sormak gerekir. İşte bu tür tezler tecavüzü bireysel bir sorun haline getirerek toplumsal yapı analizinin önüne geçmekte ve ataerkil düzeni korumayı tek amaç haline getirmektedir. Bu amaç için tecavüz kurbanları, kurban adayları ve hatta çocuklar bile ateşe atılabilir öyle değil mi? O dönemlerde Amerika'ya özgü suç olarak tanımlanan tecavüz, esasında yazarın tabiriyle "kadınlara hadlerini bildirme" ve "kadınları denetim altında tutma" mekanizmasıdır. Kadın bedenine sahip olma ilkesi dinsel, yasal, toplumsal anlayışlara dayandırılmakta ve meşrulaştırılmaktadır. Toplumsal çürümüşlüğün analizleri de birtakım deneyler ve anketler ile ortaya konmuştur. En şaşırtıcı olanı ise, üniversite öğrencileri arasında yapılan bir ankette denek erkekler, diğer erkeklerin %37'sinin yakalanmayacaklarını bilseler tecavüz edecebileceklerini, %20'si ise yakalanmayacaklarını bilseler kendinlerinin de tecavüz edebileceklerini belirtmiştir. Bir diğer araştırma da yine üniversite öğrencilerine izletilen cinsel şiddet içerikli yapımların sonucunda bu yayınları izleyenlerin izlemeyenlere göre, anketlere verdikleri yanıtlarda şiddeti daha çok normalleştirdikleri, tecavüzcülere hoşgörü ile bakabildikleri ve bu suçu önemsiz gördükleri tespit edilmiştir. İşte tüm bunlardan yola çıkarak yazarımızın da içinde bulunduğu pek çok uzman ve feminist gruplar, şiddet içerikli yayınların ve özellikle de pornografik yapımların şiddetin normalleştirme sürecine olumlu katkıda bulunduklarını öne sürmektedir. Çünkü bu tarz şiddet içerikli pornografik yapımlarda tecavüze zorlanan kadının ilk başta direnç gösterip ardından bu durumdan daha yüksek oranda cinsel haz aldığı lanse edilmekte ve izleyicilere de bu durumu normal gösterilmektedir. Bu tarz yapımlara uzun süre maruz kalan kişilerde acıma duygusunun azaldığı, kadının bundan zarar görmediğine inanıldığı ve bu kurbanların aslında değersiz kişiler olarak algılandığı tespit edilmiştir. Bu eminim ki ben de dahil pek çoğumuzun aklına bile gelmeyen bir konudur. Yazara göre tecavüz öğrenilmiş bir davranış biçimi, hastalık dışı normal bir sapmadır. Bu davranışı sekillendiren durum ise toplumsal, ekonomik, politik yapılar ile kadınların değersizleştirilerek toplumda ikincil konuma getirilmesidir. Yazarımız yapmış olduğu araştırma ve testler neticesinde tutuklu tecavüzcülerin yaklaşık bir profilini çıkarmayı başarmıştır. Fakat unutulmaması gereken bir husus vardır. Bu çalışmaya katılan gönüllü tutukluların bir kısmı hapiste bulunduğu süre zarfında kendi eğitimlerini ve okumalarını devam ettirmiş ve zaman içinde kadınlara yönelik düşüncelerinde değişiklikler meydana gelmiştir. Ama buna rağmen eski hallerine yönelik pek çok bilgi toplanabilmiştir. Bu testlere göre; tutuklu tecavüzcülerin büyük çoğunluğu geçmişlerinde farklı türden pek çok suç işlemiştir. Bu suçlar genel itibariyle maddi kaynaklı suçlar olup şiddet içerikleri de barındırmaktadır. Bunun dışında çocukluk çağlarında tahmin edilenin aksine şiddete ve cinsel istismara tanık olan, çarpık bir ailede yetişen suçlu oranı çok düşüktür. Genel itibariyle maddi olanakları düşük ailelerde eğitim yetersizliği olan kişilerdir bunlar. Yapılan araştırmada diğer grup suçlular ile tecavüzcüler arasında röntgencilik, iktidarsızlık, müstehcen telefon konuşmaları, sürtünme gibi konularda işlenen suçlar hakkında sonuçlar oransal olarak neredeyse aynı çıkmıştır. Yani bu tarz eğilimlerin tecavüzü direk etkileyen bir durumu yoktur. Yine aynı şekilde intihar eğilimleri de tecavüz öncesi ve sonrası da dahil olmak üzere, diğer grup suçlular ile yakındır. Bütün bunlar bize tecavüzün akıl hastalığı olmadığını göstermektedir. Zira yapılan testlerin sonuçları birbirinden uzak olmuş olsa idi psikopatolojik durumlardan söz edilebilirdi. Gelelim en önemli kısım olan toplumsal etki gücüne. Araştırma esnasında birinci olarak kadınların çalışma hayatında ücret ve eğitim eşitliği, ikinci olarak aile içindeki gelir dağılımı ve maddi haklar, çocuk bakımı ve ev sorumluluğu, üçüncü olarak da kadınların korunması ve erkeğe göre daha iffetli olması hususlarında sorular kullanılmıştır. Sonuçlara göre tecavüzcüler birinci ve ikinci hususta daha modern ve liberal olmalarına rağmen üçüncü hususta tamamen gelenekselci bir düşünce yapısını yansıtmışlardır. Bu insanlar toplumun, geleneklerin ve inançların yansıtmış olduğu erkeklik algısını çok sert bir biçimde benimsemektedirler. Nedir bu "erkek" modeli? Bu modele göre erkekler kadınsı her şeye karşı olmalı, başarı için aşırı hırslı ve her işte şampiyon olmalı, kavgaya her daim hazır olmalı, cinsel ilişki için her daim aşırı doyumsuz olmalı, ve özgüven için güçlü, bağımsız, kararlı ve sakin olmalıdır. Kadınlar ise daima iffetli olmalı, erkeğin otoritesine boyun eğmeli, cinsel ilişkide itaatkar olmalı aksi halde erkeğin şiddet uygulamasını normal karşılamalı, eşi şiddet uygulasa dahi evde kalmaya ve boyun eğmeye devam etmelidir. Bu tıpkı bizim ülkemizde bozulması istenmeyen "meşhur aile yapımıza" da uyan bir modeldir. Bu gelenekselci, modernlikten, vicdandan ve ahlaktan uzak düşünce yapısına göre şayet bir kadın tecavüze uğruyor ise, öncelikli olarak o kadının yaşantısı, ne tarz giyindiği, ne tür mekanlara girip çıktığı, kimlerle iletişim kurduğu gibi etkenler üzerinde durulup, kurban aşağılanarak tecavüz meşru ve haklı gösterilmektedir. Burada da bizim ülkemize çok ama çok uyan bir durum söz konusudur. 2020 yılına gelmiş olmamıza rağmen ilerlemesi gereken vicdani ve zihnî yapımız yerinde saymak şöyle dursun git gide daha da geriye çekilmektedir. Bu davranış ve düşünce modeline "kadın düşmanlığı" denir. Gerici, gelişime karşı dirençli, sadist, vicdani yönden yoksunluk krizi içinde, ahlaki çöküşün dibine vurmuş, kendi çürük dünyasında hapis insanlar sadece bu görüşleri savunabilir. İşte yazarımız da tecavüzün böylesi leş bir toplumda doğup, gelişip ve devam ettiğini savunuyor. Ve bu savunusunu da test sonuçları, araştırma, deney ve analizlerine dayandırıyor. Peki tecavüzcüler, tecavüz sonrası nasıl bir tavra bürünüyor biraz da ona bakalım. Bu erkekler kendi eylemlerini, toplumun onlara sunduğu algılardan güç alarak haklı gösterme ya da hafifletme eğilimi sergilemektedir. Onlara göre tecavüz kurbanı kadınlar esasında bu erkekleri kıyafet, hareket, söz ile kışkırtmakta, tecavüzü istemekte, bundan haz almakta, hayallerinde hep arzulamakta ve şiddetten zevk almaktadır. Tecavüze yalnızca erkek bakış açısı ile bakılmakta ve kadınlar üzerine empati kurulmamaktadır. Bunun da temel sebebi tabi ki ataerkil toplum yapısıdır. Araştırmanın devamında tecavüzcülerin gözünden kendi eylemleri ve kişilikleri aktarılmıştır. Bu erkeklerin bir kısmı yaptığı şeyin tecavüz olduğunu kabul ederek pişmanlık duymuş ve hatta kendilerini kadınların gözünde vahşi hayvanlar olarak tarif etmişlerdir. Bir kısım inkarcılar ise bu eylemin tecavüz olmadığını ve kurbanların istekli olduğunu belirtmiştir. Kabul edenler, eylemlerini affettirmek için alkol ve uyuşturucu kullanmalarına ya da o dönemlerde duygusal sorunlara sahip olmalarına dayandırmışlardır. Fakat yapılan laboratuvar deneyleri sonucu alkolün cinsel şiddet eğilimi yaratma konusunda birinci etken olmadığı, bu eğilimdeki erkeğe sadece duygusal hakimiyetsizlik yaratmada dolaylı olarak rol oynadığı keşfedilmiştir. Öte yandan erkeklerin arkasına sığındığı duygusal problemler de hiçbir şekilde tecavüz sebebi değildir zira ruhsal problemi olan insanların pek çoğu tecavüz eylemi gerçekleştirmemektedir. Kabul edenler ayrıca tecavüzün yanlış bir davranış olduğunu bilmekle beraber bu hatalarının haricinde iyi adamlar olduklarını da iddia etmişlerdir. Fakat inkarcılarda durum tamamen vahşete kaymaktadır. Bu erkekler kurbanlarını tecavüz eylemi ile aşağılayıp, küçültüp, onları değersizleştirmekten büyük haz alarak kadınlara hak ettiklerini verdiklerine inanmaktadırlar. Kadını aşağılayarak ve onlar üzerinde şiddet uygulayarak statü kazandıklarına inanan bu insanlar ataerkil toplumun meyveleridir. Yalnız inkarcılar için de kabul edenler için de geçerli önemli bir ortak yön vardır. Bu iki grup eylemleri esnasında hiçbir şey hissetmeyerek suçluluk duymamışlardır. Yani suça engel olacak vicdani melekeler burada yok edilmiştir. İşte bu rolleri toplumdan öğrenen erkek niçin tecavüz eder sorusunun da cevabını arıyor Scully. Ona göre tecavüzün erkekler için bir kazanımı vardır. Bu konuda kitapta geçen bir pasajı aynen aktarmak istiyorum: "Bazı erkekler tecavüzü bir intikam ve cezalandırma yöntemi olarak kullanırken, bazılarının gözünde tecavüz, başka bir suç işlenirken elde edilen fazladan bir kazançtır. Bazı durumlarda tecavüz, isteksiz ya da ulaşılması zor kadınlarla cinsel ilişki kurmaya yarayan bir yol olarak kullanılırken, bazı erkekler tecavüzü, kişisel olmayan bir seks ve güç kaynağı olarak görmektedirler. Bazı erkeklerin gözünde tecavüz bir eğlence ve macera biçimidir; bazı erkekler de, tecavüzün erkeklerin kendilerini "iyi hissetmelerine" yarayan bir hareket olduğunu düşünürler. Bu farklı yorumlara rağmen bütün bu erkeklerin kendi bakış açılarından bize söyledikleri şey, tecavüzün düşük riskli, yüksek ödüllü (getirili) bir hareket olduğudur." Bakın ne kadar da çeşitli kazanımlar kurgulamış erkekler bu eylemde. Ama bana göre bunların içinde en önemli ikisi intikam ve güç hissidir. Kişisel hayatlarında sorun yaşadıkları kadınlara içlerindeki tüm öfkeyi kusamayan erkekler hiç tanımadıkları kadınlara bu öfkeyi yansıtmakta ve problem yaşadıkları kadınlardan intikam aldıklarına inanmaktadırlar. Ayrıca bu erkeklerin pek çoğu başarısız hayatlarında kendilerini güçsüz hissettikleri için, başka kadınlara cinsel şiddet uygulayarak "benden daha zavallı durumda insanlar da var" inancı ile eylemlerinden zevk almaktadır. Bunların dışında pasajda bahsedilen konular da erkekler için birer kazanım olarak görülmektedir. Görüldüğü gibi feminist grupların da yazarın da ortak olduğu fikir tecavüzün bir "erkek sorunu" olduğu ve problemi çözmesi gereken grubun da erkekler olduğu ortadadır. Biz kadınlar hayatımızın neredeyse tamamını tecavüz ve şiddet saldırısı korkuları ile her daim temkinli, arkasını kollayan, insanlarla şüpheli ilişkiler kuran, güvensiz ve kuşkucu, kendini gizleme eğilimi gösteren insanlar olarak yaşıyoruz. Erkeğin olan sorunu bizler üstlenip çözmeye ve korunmaya çalışıyoruz. Tecavüze uğrayan kadınlar kurbandır, tecavüze uğramadığı halde tecavüz riskinden kaçmaya çalışan kadınlar ise mağdurdur. Kitapta yazılan her şey sanıyorum ki diğer ülkeler için de geçerlidir. Ama kendi ülkeme baktığımda bunlardan farklı olmadığımızı görüyorum. Her gün kadınlarımız tecavüze, cinayete, şiddete ve en hafif hali ile tacize kurban gidiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayarak ataerkil düzenin adaletsizliğini yıkmak ve sorunları çözmek için birlik olmamız gerekirken bizler halen daha eşitlik kavramını "anlamayan" ve "karşı çıkan" insanlar ile mücadele etmek zorundayız. Aile ve toplum yapısı bozulmasın diyerek şiddete ve baskıya boyun eğmeyi savunmak aklın işi değildir. Fiziksel ve psikolojik şiddetin var olduğu bir aile zaten bozuktur ve bu aile eğer düzelmiyor ise evlilik akdini feshetmelidir zaten. Toplumun geleneklerine ve inançlarına göre geçmişin kabullerini sürdürmek, gelişime ve ilerlemeye direnç göstermek ne ailevi hayatı ne de toplumsal ilişkileri düzenler. Ve son olarak şunu söyleyip incelemeyi bitirmek istiyorum. Biz kadınlar haddimizi bir başka erkekten öğrenmeyeceğiz ama bize haddimizi bildirmeyi erkeklik sayan erkekler HADLERİNİ VE YERLERİNİ BİLECEK!
Cinsel Şiddeti Anlamak
Cinsel Şiddeti AnlamakDiana Scully · Metis Yayıncılık · 2013343 okunma
··
2.470 görüntüleme
Adem okurunun profil resmi
Eline sağlık Ecem tek kelimeyle "mükemmel" bir inceleme olmuş. Yazarın cezaevindeki zanlılar ile görüşme yaparak bu kitabı hazırlaması bana David Fincher yapımı Mindhunter dizisini hatırlattı. O dizide tecavüzcü/seri katiller ile cezaevinde görüşme yapılıyor ve onların davranış profilleri oluşturuluyordu. Suçlularla yapılan görüşmelerdeki psikolojik çözümlemeler çok iyiydi diziyi izlemeyenler için konu açılmışken yazmak istedim. "Tecavüz bir erkek sorunudur." Kesinlikle öyle. Tecavüzün nedenleri üzerine kafa yormaları gereken erkeklerdir. Her adımında korkarak ilerleyen kadınlar değildir. Lakin erkekler hep suskun başlattığımız etkinlikteki oranlara bakarsanız erkekler "kadın-şiddet" ikilisi aynı başlıkta yer alınca durumu umursamıyor, göz ardı ediyorlar. Yoksa taciz, tecavüze uğrayan şiddet gören kadınlar başka bir evrende mi yaşıyor? "Erkeklerin kadınlar karşısındaki iktidar mekanizması kadar mükemmel işleyen başka bir iktidar aygıtı yoktur. Erkekler, bu ayrıcalıklarını korumak için ne yapmaları gerektiğini bildikleri için susuyorlar." Cinsel Şiddet, Alberto Godenzi Olayın özeti bu. Şiddetin sadece "anormal" diye nitelendirilen erkekler tarafından uygulanmadığını daha iyi anlayabilmek adına
Şiddetin Normalleştirilme Süreci
Şiddetin Normalleştirilme Süreci
Cinsel Şiddet
Cinsel Şiddet
Kitaplarının da okunmasını tavsiye ederim. Tekrardan eline sağlık çok iyi bir inceleme olmuş.
Ecem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Adem yorumun ve katkın için. Dizi benim de aklımda izlemeyi planlıyorum. Yalnız şu konuda çok haklısın. Tecavüzün ve şiddetin bizde de kadın sorunu olarak görüldüğü etkinliğe erkek katılımının çok az olmasından belli oluyor. Keşke bilinçli olduğumuzu bu kadar zannetmesek de daha fazla okusak. Tekrardan teşekkürler.
Yeşim okurunun profil resmi
Eline sağlık kuşum. 🌼🤍 Tek kelimeyle mükemmel bir inceleme olmuş. Özgüveni sıfırın altında olanlar ancak şiddetle kendilerini tatmin ediyorlar. Umarım sonu gelir şu duyduklarımızın, okuduklarımızın..
Ecem okurunun profil resmi
Sagol yavrum valla umarım deyip umut ediyoruz o arada da tabi üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz şu toplumda. 🐢🌻
Ecem okurunun profil resmi
"Kadına Şiddete Hayır" ve "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" etkinliği kapsamında pek çok faydalı kitap okunuyor ve değerli incelemer yapılıyor. Detayları için gönderi linkini de buraya ekleyeyim. #80024404 Ayrıca etkinliği düzenleyen arkadaşlarım İrem ve
Adem
Adem
e de teşekkür ediyorum. Her ne kadar şiddet eğiliminden uzak olduğumuzu düşünsek de bireysel farkındalığımız yeterli degil, buna inanın. Bu bağlamda herkesi etkinliğe bir kez daha davet ediyorum.
Demet okurunun profil resmi
Ellerine sağlık, öncelikle inceleme başlığına bayıldığımı belirterek başlamak istiyorum. Ufuk açıcı bir kitap olduğu belli, listemde okunmayı bekliyor. İncelemen de bunu pekiştirmiş çok daha yararımıza oldu. Özellikle tecavüz suçunun kurbana yüklenmesi konusunda yazdıkların erkeklerin yetiştirilme tarzında fena bir yanlışlık olduğunu doğrular nitelikte. Cinsiyet rolleri, kadına şiddet, aile içi şiddet, tecavüzcü erkeklerin zihniyetini şekillendiren cinsel şiddet taşıyan kültürleri cidden insani yoruyor. Ama bu konularda farkındalığı fena halde artırmamız lazım. Haklı öfkemiz var, belirttiğin gibi toplumun geleneklerine ve göreneklerine geçmişin kabullerini sürdürmek akıl işi değildir. Kişinin rızası dahilinde gerçekleşmeyen her durum, şiddete yönelen bireyin sorunudur. Zorbalık, hükmetme, tahakküm, kötü davranma, aşağılama, nihayetinde de cinsel şiddet. Tüm bunları normalleştirmeye çalışan ataerkil aile yapısıdır. İlerleme kaydetmek için önce bu alt yapıyı değiştirmemiz lazım. Teşekkür ederim kraliçem bu aydınlatıcı inceleme için.
Ecem okurunun profil resmi
Cok teşekkür ederim baş tacısın sen 😊 harika özetlemişsin. Ve dediğin gibi haklı bir öfkemiz var ama buna rağmen biz yine bilimle kültürle akılla çözmeye çalışan tarafız. Şiddeti reddetmeyi bu öfkeye ragmen basarabiliyoruz. Sen de okuyunca eminim cok fayda saglarsin tatlım😘
2 sonraki yanıtı göster
Ecem okurunun profil resmi
1 yıl olmuş "cinsel şiddet" olgusunun anlaşılmasını bir de inceleme ile sağlamaya çalışalı. İstediğimiz kadar yazalım, istediğimiz kadar konuşalım. Bugün görüyorum ki yeterli olmuyor. Bugün 05.11.2021 ve bugün itibariyle erkek terörüne kurban giden kadın sayımız 355 olmuş. Bu yalnızca kayda geçen ölüm sayısı. Bunun dışında intihar süsü verilen kadınlar, kayda geçmeyen ört bas edilen cinayetler, tecavüz ve taciz kurbanı kadınlar, çocuklar, psikolojik şiddete her an maruz kalan kadınlar vs vs vs öyle çok ki ve öylesine sınırsız ki. Bunlarla sadece kadınlar olarak mücadele etmenin yetersiz olduğunu tüm erkeklerin görmesini istiyoruz. Artık erkeklerin de elini taşın altına koymasını, bizlerle beraber çığlık atmasını, isyan etmesini istiyoruz. Çok şey istemiyoruz emin olun. Artık ölüm korkusu ile yaşamak, tecavüz korkusu ile insanlardan kaçmak istemiyoruz. Biz artık bıktık. Biz artık gerçekten çok bıktık.
Neşe okurunun profil resmi
Kadın erkek eşitsizliğinin devam etmesi şiddetin de devam etmesi demektir. İnsanların şiddete ve her türlü tacize karşı korunması devletin görevidir. Devleti de erkekler yönetmektedir. Hâl böyle olunca: Kadının erkekten daha aşağı düzeyde olduğu düşüncesi değişmedikçe, Erkeğin ve kadının sosyal-kültürel davranış kalıpları değişmedikçe, Namus, töre, din, gelenek gibi kavramların şiddet eylemine gerekçe olarak gösterilmesi modelindeki hastalıklı düşünce değişmedikçe, Kadına şiddet-tecavüz-kadın cinayetleri davalarında erkeğin “sözde namus” düşkünlüğünün tahrik sebebi gösterilmesi biçimindeki haksız ve ilkel uygulamalar değişmedikçe, Saydığım maddeler gerekçe gösterilerek şiddet, tecavüz ve cinayet davalarında ceza indirimi uygulaması değişmedikçe, En önemlisi, kız ve erkek çocuklar eşit bireyler olarak yetiştirilmedikçe, Biz daha çok okur, çok yazar, çok bağırırız Ecem. Sessiz kalalım demek istemiyorum. Elbette okuyalım, yazalım duyuralım, bilinçlendirelim. Ama bu işin kökten çözümü bana göre daha keskin uygulamalarla olacaktır. 1-Bu yaratıklara en ağır cezalar uygulanmalıdır. 2-Ceza indirimi söz konusu bile olmamalıdır. 3-Bilhassa tecavüzcüler, basında, sosyal medyada ve oturdukları semtte teşhir edilmelidir. 4-Şiddet uygulayanlar her çevrede daimi olarak dışlanmalı, kabul görmemelidir. 5-Tecavüz suçu işleyenlere kimyasal hadım uygulanmalıdır. Bunları uygulayacak yasaları da erkekler yaptığına göre, “Ecem”ler ve “cinsiyet ayrımı yapmadan insan gibi yaşayan erkekler” böyle kapsamlı incelemeleri daha çoook yazar... Ellerin dert görmesin canım. Sen ve senin gibi arkadaşlarımla gurur duyuyorum.👏👏👏
Ecem okurunun profil resmi
Canım benim ne kadar güzel yazdın teşekkür ederim beğenmene çok sevindim. Evet caydırıcı cezalar uygulanmaz, hatta tecavüzcüler resmen ödüllendirilir oldu. Adaleti artık sosyal medya sağlar oldu. Tutuksuz yargılananlar sosyal medyadaki çığlıklar ve tepkiler sayesinde yeniden tutuklanır oldu. Devletin buradaki gevşek ve umursamaz tavrı adalet sistemini yönlendirir hale geldi. Ama az kaldı bu düzen sağlanacak. Biz halk olarak elimizden geleni yapacak ve adaletin zorunlu olarak yerine getirilmesini sağlayacağız. Teşekkür ederim sözlerine, düşüncelerine, yüreğine ve o güzel varlığına🌻🍀
2 sonraki yanıtı göster
Melike okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık. Şiddet ve tecavüz çeşitli temel ve sebeplere dayandırıldığı için ve her çeşit sosyo-kültürel çevrede, her eğitim seviyesinde, her türden inanç sistemine bağlı kişilerde görüldüğünden, benim için anlamlandırılması hayli zor bir konu. Kendisiyle problemi olan insanların, öfkelerini bu sadistik suçla dışa vurma biçimi diye düşünüyorum. Ayrıca itiraf etmesi, ispatı ve failin cezalandırılması da hayli zor olduğundan, kolay işlenebilir bir suç. Ayrıca dünya genelinde yasalarda da çok boşluk var bu konuda. Uç bir örnek olabilir ama bu videoda olduğu gibi.. youtu.be/YbXZQIpJZKA
Ecem okurunun profil resmi
"No" means "Yes" işte tecavüzcülerin de pek çoğu buna inanıyor. Toplumsal sahte gerçeklikleri bu şekilde işliyor. Çok teşekkür ederim yorumunuz ve katkınız için. Düşüncelerinize ben de hak veriyorum. Başarısız ve eziklik psikolojisine sahip erkekler ile kadını metalaştıran gelenekselci bakışa sahip erkeklerin bir üstün hissetme metodu tecavüz. Tekrardan teşekkür ediyorum.
2 sonraki yanıtı göster
Requiem okurunun profil resmi
Dediklerin yüzde yüz doğru olmakla beraber bu ataerkil devlet ve toplum zihniyetini besleyen bir o kadar da anaerkil zihniyet maalesef..kadınların güzel sözü vardir. Kadının en büyük zulmü gene kadından gelir sözü çok doğrudur.. erkeği kendi dayanağı olarak buyutmemeli gelin olan kadını kaynana elti görümce vb. Kadın kısmı o gelinin ağzına etmemeli..aksi halde ailede okulda sokakta devlette örf adetlerde kadınlara yapılan bu zulüm bitmez.erkek kadını kırbaçlayan özne ve devlete dönüşür. Ve bunu yapan kadın tipolojisi afgan kadını gibi caresiz olan degil gayet sosyo ekonomik kulturel duzeyi yuksek dediğimiz kadınlar da erkek çocukları geleneksel mantıkla yetiştirip bu erkek toplum ve devlet anlayışını dewam ettiriyor maalesef. Tekrardan kadınlara sabir direniş dilerim ve erkekler ile beraber dönüşüm olan dünya dileğiyle 🐴🐴 adetlerde bu erkek
Ecem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Zaten toplum dediğimiz olgu sadece erkeklerden oluşmuyor. Kadın erkek her iki cins birlikte şekillendiriyor yarının toplumunu. Bu yüzden her iki cins olarak farkındalığa ulaşmak ve çocuklarımızı da cinsiyet eşitliğine dayalı eğitmeliyiz. Ben de adil bir toplum diliyorum ve bunun için de elimden geleni ölene dek yapacağım zaten.
Kitapkokusu okurunun profil resmi
Çok teşekkürler bu incelemeyi yazdığınız için bir kadın ve anne olarak sizinle gurur duyuyorum 👍🌺
Ecem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Burçin hanım çok naziksiniz begenmenize sevindim🌻
1 sonraki yanıtı göster
꧁ İzzeddin el Kassam ꧂ okurunun profil resmi
Şiddetin Kaynağı Erkeklik Değildir Mesela şiddet mevzu. Tüm dünyada yükselen bir şiddet var fakat bu görmezden gelinerek, bilimsel çalışmalar hasır altı edilerek, sanki sadece kadına şiddet varmış gibi bir algı oluşturuluyor. Ülkemiz üzerinden bakarsak,  2017 yılı içinde toplam 420 kadın öldürülmüş bunun yanında 1760 da erkek öldürülmüş. Toplam cinayet sayısında 2018 verilerini bulamadım. Yazdığınızda sadece kadın sayıları çıkıyor. Çünkü öldürülen erkekler çocuklar hiç gündemimizde değil. Sanki çocuk ve erkekler insan değil, öldürülmeleri hiç problem değilmiş gibi hareket ediliyor. Kadına şiddetten başka şiddet yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa şiddet genel olarak her yıl hızla artıyor fakat sadece kadına şiddete odaklanıldığı için işe yarayacak çözümler de üretilmiyor. Kadına şiddet konusununda da bilimsel çalışmalar yapılsa o da yok. Şiddetin sebebi nedir sonuçları nedir, nasıl azaltılır, pek kimsenin umurunda değil. “Erkek saldırgan- Kadın kurban” Suçlu bulunmuş ne de olsa. Her ne kadar bilimsel olmasa da çözümü de bulmuşlar kendilerine göre. Çözüm: Cinsiyet eşitliği. “Kadına şiddeti bitirmek için erkekliği bitirmemiz lazım” dediler ve erkekliğe savaş açıldı. En basitinden bir örnek vereceğim. Önceki yıl İstanbul’da Ayşegül isminde bir öğretmeni boşanma safhasındaki eşi önce kayınvalidesini sonra Ayşegül öğretmeni öldürdü. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk twitter hesabından okul geçidinde karşıdan karşıya geçerken erkeğin önde  göründüğü bir trafik görsel ile beraber mesaj yayınlamıştı. Mesaj şöyleydi: “Bu levhalar gibi daha pek çok şey cinsiyet eşitsizliğinde toplumsal bir bilinçaltı oluşturuyor. Bu algının önüne geçebildiğimiz, kız çocuklarına verilmesi gereken önemi önce eve, sonra okul sıralarına, devamında da hayatın tamamına taşıyabildiğimiz, bütün bir toplum yek avaz ‘Şiddete son’ diyebildiğimiz zaman, o zaman Ayşegül öğretmenin hatırasına daha güçlü sahip çıkacağız. Bunları cesurca yapabilmemiz için bize gayret, Ayşegül öğretmene Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum.” Bakan Selçuk, bir erkek bir kadın figürünün olduğu levhayı “erkek önde kadın arkada bu değer vermemek” diye yorumlamış. Oysa bu görsel çocuğunu karşıya geçiren bir baba kız olarak algılanmaya daha müsait, sonuçta okul geçidi ve erkek büyük görünüyor. Bakan Selçuk bunu kendince yorumlamış ve böyle söylemiş. Velev ki biri mecbur olarak önde görünecekse o zaman kadın önde olduğunda şiddet mi bitecek? Bunun da çaresini bulmuşlar. Değişen görselde kız önde arkasında kadın mı erkek mi belli olmayan bir figür var. Ayşegül öğretmenin öldürülme sebebi ülkemizde cinsiyet eşitsizliği olmamasından kaynaklanıyormuş. Bakan Selçuk erkeğin ayrılma aşamasındaki kadını öldürmesini kadına değer vermemeye bağlamış. Cinsiyet eşitliği olsaymış bu cinayetler olmayacakmış. Ne kadar yüzeysel bir yorum. Hem de Milli Eğitim bakanından. “Suçlu erkeklik” Çözüm erkekliği azaltıp erkekleri kadınlaştırmak. ETCEP projesi ile okullardan uygulanan cinsiyet eşitliği çalışmalarını bir hatırlayalım. Cinsiyeti yok sayan, kadın erkek rollerini ortadan kaldıran, cinsiyetini kendin seçe eğitimleri ile mi yoksa “Erkekler de pembe giyer” “Kız işi erkek işi yoktur” gibi pankartlar ile mi, yoksa küçük kızların eline “Çocuk da yaparım kariyer de” pankartı, erkek çocuklarının eline “Aslan parçası değilim” yazıları ve kızlara erkek çocuklara karşı “Rahmin kadar konuş” pankartları rahmi olmadığı için erkekleri aşağılayarak mı erkeklere kadına değer vermeyi öğreteceklermiş. Buna kargalar bile güler. Bu çalışmalarla ancak kız çocuklarını erkeklere karşı düşman edersiniz, erkek çocuklarını da aşağılayarak cinsiyetinden utandırıp psikolojisini bozarsınız. LGBT nin de önünü açarsınız. Ayşegül öğretmenlerin öldürülmemeleri cinsiyet eşitliği eğitimine kaldıysa işimiz yaş demektir. İnsana değer vermek böyle öğretilemez. Önce bu sığlıktan kurtulmak lazım. Ortada bir sonuç varsa o sonucu oluşturan sebepler de vardır. Sebepleri değiştirmeden sonucu değiştiremezsiniz. Sebep ne olursa olsun hiç kimsenin birbirini öldürme hakkı yoktur. Bu ayrı bir konu. Cinayetin sebebini görmek katile hak vermek değildir. Başka cinayetler olmasın diye alınabilecek tedbirler açısından önemlidir. Mesela bu olayda ortada iki yıldan beni boşanamayan ayrı yaşayan bir karı-koca var. Bir büyük, bir de iki yıl önce ayrılık aşamasında doğmuş bir çocuk var ve baba tam da kadını çocuğun doğum gününden önce öldürmüş. Bu baba iki yıl boyunca çocuklarını görebilmiş mi? Neden önce kayınvalidesini öldürdü? Neden boşanamamışlar. Kadın istediğinde hakimler çok çabuk boşuyor. Nafaka davaları mı oldu şiddetli. Sebep ne olarsa olsun bunları hiçbiri öldürmesini haklı çıkaramaz. Fakat bunları yok da sayamayız. Belki de bunların hiç biri değildi kocası psikopattı. Sebep her şey olabilir fakat erkekliği sebep göstererek cinsiyetçilik yapamazsınız. Bu bütün erkeklere hakaret olur, erkekleri aşağılamak olur. 👉Biz sebepleri görelim, çözüm üretilsin. Kanunların adaletsizliği yüzünden beş yıl on yıl boşanamayan yeni bir hayat kuramayan insanlar var. Yıllarca çocuğunun hasreti ile yanan babalar var. Nafakasını ödediği evladının yüzünü unutmuş. Üzüntüden psikolojisi bozulmuş. Neredeyse bütün cinayetler boşanma aşamasında oluyor fakat çoğu kişi “erkekler boşanmayı kabullenemiyorlar” sığlığından öte geçemiyor. Sen kanunlar vasıtası ile erkeği evden at, nafakaya mecbur kıl, çocuğunu görmek için haczetmek zorunda kalsın, bazıları hacizle bile göremiyor, malının mülkünün yarısını cebren al, erkeğe her türlü sosyal psikolojik şiddeti uygula sonra erkek de cinnet geçirip boşanamadığı kadına şiddet uygularsa bütün bunlar erkeklikten deyip çık.👈 Ayrıca şiddet konusunda uzmanlar yüzde seksen alkol ya da uyuşturucu etkisi var diyorlar fakat nedense alkol dile getirilmiyor, erkekliği suçlamak daha çok işine geliyor birilerinin. Şiddeti azaltmak için cinsiyet eşitliği uygulaması şiddeti gerçekten azaltıyor mu? Sunsunlar bize görelim bunun bilimsel sonuçlarını. Var mı bu konuda bir araştırma, yok. Herhalde kendi kafalarında şöyle bir mantık kuruyorlar. Erkekleri “Ay şekerim manikürüm geldi…” diyecek kıvama getirirsek şiddet biter. Oysa öyle bir durumda şiddet azalmaz sadece yön değiştirir. Cinsiyet eşitliği neticesi eşcinsellik artacağı için şiddet kadın-kadına ve erkek erkeği şeklinde yön değiştirecektir. 👉Şiddet erkekliğin sonucu değildir. Sadece erkekte fiziki güç kadından daha fazla olduğu için erkeğin uyguladığı şiddet göze görünüyor. Kadınlar da erkekler kadar şiddet uygularlar fakat farklı yöntemlerle. Kadın gücü yetmeyeceği kişiyi öldürmeye çalışmaz, öldürtür, gücü yettiğini öldürür. Kaza süsü vermek, zehirlemek gibi yöntemlerle açığa çıkmayan ya da yıllar sonra açığa çıkan kadınların uyguladığı cinayet yöntemleridir. Kadın gücü yettiğine de kendi gücünü gösterir. Mesela çocuk cinayetlerinde annelerin sayısı babalardan üç kat daha fazla resmi verilere göre. Bakıcı dehşetleri, gelin kayınvalide şiddeti, üvey çocuğa uygulanan şiddet.👈 Güç, şiddetin sebebi değildir, şiddetin sebebi gücü yanlış kullanmaktır. Erkeği aşağılayarak, kadınlaştırarak gücünü elinden alarak, şiddeti bitiremezsiniz. Şiddet erkekliğin de kadınlığın da neticesi değildir. Şiddetin cinsiyeti, kadını-erkeği yoktur. Erkeğin fiziki güce sahip olması, koruma ve kollama güdüleri ile cesaretli olması, vatanı korumak için savaşması onu şiddet yanlısı yapmaz tam aksi korumacı yapar. Babalar, kocalar, oğullar, kardeşler, ağabeyler şiddet yanlısı ilan edildi. Şiddet uygulayan erkekler erkek olduğu için ya da kadına değer vermediği için şiddet uyguluyor değil. Her birinin kendi içinde sebepleri vardır onu görmek lazım. Toplumda şiddet yükselmişse bunun araştırılması ve çözüm üretilmesi gerekir. Şiddet erkekliğin neticesi değildir. Bu Yaratıcı’ya iftira olur. O halde Allah (c.c) erkeği kadına zulmetsin diye şiddet yanlısı mı yaratmış? Hayır. Âyet-i kerimede bildirildiği gibi:  “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, velileridir.” birbirlerini korurlar. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak dinimizi çocuklarımıza ahlaki yapıları ile doğru öğretsek şiddet diye bir problemimiz olmaz. Şiddeti yaygınlaştıran medya, dizi ve filmler denetim altında olsa tam aksi sevgiyi, merhameti çocuklara gençlere aşılayabilsek şiddet ciddi şekilde azalır. Adaletsiz kanunlar, diziler, filmler, alkol gibi şiddeti artıracak her yol açık, toplumda şiddet yükselmiş bizim bulduğumuz yol ise erkekleri günah keçisi ilan edip psikolojik şiddet uygulayarak erkekliği bitirmek. Hadi dini göz ardı ediyorsunuz bari biraz bilimsel çalışın. Tuttuğunuz yolun bir dayanağı olsun. Araştırma sonuçlarını ve neticelerini görelim. Mesela şiddetin kaynağının erkeklik olduğu üzerine kurgulanıp yazılan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ile kadına şiddet bitecek dendi fakat şiddet hiç olmadığı kadar arttı. Öldürülen kadın sayısı senede 120 lerden 500 lere çıktı. Fakat şiddetin arttığı açık şekilde görüldüğü halde, şiddet üzerinden kesesini fonlayanlar İstanbul Sözleşmesini savunuyorlar utanmadan. Bir kanun ya da uygulama sonrası şiddet artmışsa ve birileri bunu savunuyorsa o kişiler şiddetten besleniyorlardır. Cinayetleri artırdığı halde İstanbul Sözleşmesini savunanlar kadın kanından beslenen sülüklerdir. Feministlerin ve yardakçılarının keyfi olacak diye kadını erkeği birbirine düşman eden İstanbul Sözleşmesi ve 6284 devam edemez, acilen iptal edilmeli, daha fazla kadın öldürülmeden. (Sema MARAŞLI) cocukaile.net/siddetin-kaynag...
Ecem okurunun profil resmi
Sanırım bugün biraz üzüldünüz. O yüzden paylaşıyorsunuz bunları. Ama ben sizi engellemem korkmayın. Paylaşın tüm yazılarını bu kadının.
1 sonraki yanıtı göster
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.