Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

196 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Biriktirdiğimiz hayalleri bozdurabileceğimiz bir ada var mı?
Herhangi bir beklenti içine girmeden elime aldığım bu eseri okurken, senkronize bir şekilde bir evin çatısına tüneyen güvercinler gibi benim de zihnimde düşünce kuşları oradan oraya uçuşup durdular... İncelemeye başlamadan önce, bu ay bu eseri çok başarılı bir çeviri ve baskı kalitesi ile dilimize kazandıran
Ketebe Yayınları
Ketebe Yayınları
'na ve eserin kitaplığım ile buluşmasına vesile olan değerli dostum
Selman Ç.
Selman Ç.
'ye ayrı ayrı teşekkür ederim. Kitap zaten başlı başına çok değerli bir hediye iken bir de okur olarak o kitapla bir bağ kurabildiyseniz hediyenin kıymeti birkaç kat daha artıyor... Bu anlamda 2020 okuma yolculuğumun son durağında böyle harika bir kitaba denk geldiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum... O halde vakit kaybetmeden zihnimdeki güvercinleri kelimeler vasıtasıyla tekrar özgürlüğüne kavuşturmak adına ilk adımlarımı atabilirim... ------------------- Georges Perec'in 'Şeyler' adlı eserinde şöyle bir cümle geçer; “Çok şey vadeden ve hiçbir şey vermeyen bu dünyada gerilim çok fazlaydı.”
Ada
Ada
, işte bu cümlenin romana bürünmüş hali gibiydi. Kitabın baş karakterleri Ivan ve Katarina'nın hem kendi iç dünyalarında hem de dış çevrede yaşadıkları, o gerilime tutulmuş bir ayna gibi yansıtıyordu her şeyi... Hiçbir gizem, suç unsuru, cevapsız telefonlar ya da isimsiz mektuplar olmadan da, yani sadece yaşayarak, hem de dümdüz bir şekilde yaşayarak bu gerilimi hissetmeniz mümkün... Bunun için hayatın size vadettikleri ile verdikleri arasındaki mesafeyi, yani o uzun ve ıssız yolu adımlamanız yeterli... Buraya daha sonra dönmek üzere şimdilik bir virgül atıp, biraz kitabın yazarından ve yazım tekniğinden bahsetmek istiyorum.
Meşa Selimoviç
Meşa Selimoviç
Bosna Hersek doğumlu ama kendini Sırp olarak tanımlayan bir yazar. Balkan topraklarına has o kültürel ve kimliksel çeşitlilikten payına düşeni almış bir isim... Balkanlar'dan gelen soğuk ve yağışlı havaya küçük yaşlardan beri aşinayım:) Balkanlar'ın, dünyaya sadece soğuk ve yağış göndermediğini; özellikle sanat ve kültür dünyasına yaptığı katkıyı biraz gecikmeli olarak üniversite yıllarında keşfettim. Tekrar tekrar seyredilen Emir Kusturica filmleri; 'Harbiye Açık Hava'da coşkuyla seyredilen Goran Bregovic konserleri derken, zaten ortak bir tarih ve kültür birikimine sahip olduğumuz Balkan coğrafyasına karşı gittikçe artan, çok daha sıcak duygular besledim. Selimovic'in 'Ada'sında ise Balkan edebiyatının çok farklı bir damarını keşfetmiş oldum. Çünkü Ada, zamandan ve mekandan soyutlanarak yazılmış bir eser. Yani demek istediğim, yazar eseri kaleme alırken evrensel bir dil kullanarak direkt insana ve insanın sıradan yaşamına hitap etmiş. Araya Balkan yemekleri, Balkan müzikleri, Balkan şehirleri, hiç kimsenin anlamayacağı Balkanlara has diyaloglar serpiştirme ihtiyacı duymamış... İyi ki de böyle yapmış... İnsan yaşamı, dünyanın her yerinde kültüre, coğrafyaya, yaşam biçimine göre farklılık gösterebilir ama insanın hikayesi bir yerde ortak, evrensel bir hikayedir. Kurulan hayaller farklıdır ama hayal kurma ihtiyacını doğuran duygular ortaktır. Pişmanlıklar, kırılganlıklar, küçük mutluluklar, sevgi ihtiyacı ve insanın kendine karşı hissettiği acıma duygusu da öyle... İşte bu nedenle, yerelleşme kaygısından uzak, sapından çöpünden ayıklanmış ve salt insana odaklanan bu dil, daha kitabın ilk sayfalarından itibaren beni de kıskıvrak yakaladı diyebilirim... Kitabın benimle konuştuğunu, hatta dertleştiğini hissettim. Bunun ötesinde, sayfalar ilerledikçe pek çok ortak derde, cevabını aradığımız pek çok ortak soruya sahip olduğumuzu gördükçe, insan hikâyesinin zamandan berî olduğuna fazlasıyla ikna oldum. Zaten kitaba adını veren adanın da nerede olduğunu bilmiyoruz. Adada yaşayan yerel halkın, köylerin veya adaya en yakın şehrin de adını bilmediğimiz gibi... Baş karakterler Ivan ve Katarina'nın adını da ilk defa kitabın ortalarında öğreniyoruz. O vakte kadar adam, kadın, kocası veya karısı olarak geçiriyor yazar... Böylelikle kitabı eline alan her okurun Ivan veya Katerina olmasının, o isimsiz adanın bir sakini gibi yaşamasının önünü açıyor. (NOT: Bu zamansızlık hali, kitabın ne zaman yazıldığı konusunda merakımı hayli celbetti. Google araştırması ile 1974 yılında yazıldığını öğrendim. Keşke yayınevleri kitapların künye sayfalarına orjinal baskının ilk yayımlandığı tarihi de ekleseler...) --------------------- Kitap üzerinde mutlaka durmam gereken ikinci konu ise kitabın yazım tekniği... Romanımız 19 bölümden oluşuyor. Her bölüm, ana karakterlerimizin hayatlarından bir kesit sunuyor. Yani tüm bölümleri birbirine bağlayan ortak bir dil ve konu bütünlüğü mevcut. Ancak, beni oldukça etkileyen kısım, her bölümün kendi içerisinde bir öykü özelliği taşıması oldu. Sıradan bir bölümü açıp olay bütünlüğünden bağımsız bir şekilde okuyabilirsiniz. Okurken şu düşünce geçti kafamdan: Yazar bu kitabın içinde yer alan bölümlerden herhangi birisiyle istediği öykü yarışmasına katılabilir, hatta derece bile alabilirmiş... Gerçekten de o gözle bakıldığında ana karakterleri ve ana mekanı ortak, harika öyküler görebilirsiniz... Daha önce bu tekniği bu kadar başarılı yansıtan başka bir kitaba denk gelmedim ben... Bunun yanında, bir de yazarın karakter yaratma başarısına değinmeden geçemeyeceğim. Ivan ve Katarina zaten başlı başına çok iyi kurgulanmış iki karakter. O yüzden onun üzerinde fazla durmaya gerek yok. Ancak kitap içerisinde öyle orijinal karakterlere denk geldim ki, mesela 'Hayret Verici Olay' bölümündeki gelin karakteri, 'Solgun Kadın' bölümündeki Bayan Rujiç, 'Dostla Sohbet' bölümündeki yaşlı adam, uzun bir süre hafızamda yer edecek karakterlerden sadece ilk aklıma gelenler... Önünden gelip geçene 'Nasılsınız' diye soran ilham verici çeşme veya ölümden önce kendine sıcak bir yuva arayan yaşlı köpek ise kitaba çok farklı bir lezzet katan detaylardan bazıları... Bu anlamda kitap boyunca karakterler özelinde G.G.Marquez seviyesinde bir keyif aldığımı açıkça ifade edebilirim... Kitap özelinde sizinle paylaşmak istediğim detayları bu kadarla sınırlandırabilirim... Bu tür keşif kitaplarında kendi yaşadığım etkiyi herkesin yaşaması için kitabın içeriğine dair daha fazla detay vermemeyi tercih ediyorum... Son bölümde biraz da kitaptan bana kalanları dilim döndüğünce aktarıp son vapurunu kaçırmadan adadan ayrılmayı planlıyorum:) -------------------------- İlk ne zaman hayal kurduğumu hatırlamıyorum. Sanırım hayatta sahip olamayacağım birşeyler olduğunu fark ettiğim bir döneme denk gelir... Dönüp geriye baktığımda ve hayal yolculuğumda geriye doğru yürüdüğümde şunları görüyorum: Masumiyet çemberinden geçmiş ilk birkaç hayal denemesinden sonra yaş aldıkça bu hayallerin daha gerçekçi bir zemine oturtulması gerektiğini fark ediyorum. Zamanla hayallerin sayısı sayılamayacak kadar çoğalıyor... Bu hayaller, belli bir dönemin sonunda, daha fiyakalı ve daha somut bir anlam çağrıştırdığından dolayı olacak, yerini 'hedef'lerle bırakıyor... Artık 5 yıl veya 10 yıl sonrasını hayal eden değil hedefleyen biri oluyorum... Bunun da bir çeşit kandırmaca olduğunu ise gerçeklerin çevremde cirit attığı bir dönemde keşfediyorum... Evet, hedefler daha fiyakalı ama gerçekleşmediğinde üzerimde bıraktığı yük çok daha ağır... Ve yeniden güvenli durak olan hayallere dönüş devri başlıyor... Bu sefer daha temkinliyim. Kurduğum hayaller, yaşadığım hayatın birkaç tık üzerinde... Yani hedeflenebilir hayaller... Bugün geldiğim noktada ise kendimden çok çocuklarım adına hayal kurduğumu ve onların hayallerini gerçekleştirme motivasyonu ile hayata sarıldığımı net olarak görebiliyorum... Modern toplumun ortak hayali olan ileride küçük bir Ege kasabasına yerleşip domates, biber yetiştirip kümeste tavuk besleme hayali ise beyin nöronlarımın paslanmaması için şimdilik kendime ayırdığım tek hayal diyebilirim:) Yanlış anlaşılmak istemem; bu hayal resmigeçidini hayallerinize ket vurmak için sıralamadım... Hayal üzerine bir çeşit deneyim aktarımı yapmak istedim... Çünkü hayal kurmanın kendimize ait soyutlanmış bir dünyada kimi zaman tatmin eden, kimi zaman kamçılayan, kimi zamansa alternatif bir yaşam hediye eden yegane motivasyon kaynağı olduğu yönünde bir önkabul vardır... Ne kadar çok çeşidini tanıdık hayatımız boyunca... Bir astral seyahat gibi her an her yerde, her durumda bulunmanın, istediğimiz herhangi biri gibi olmanın ayrıcalığını yaşadık... Modası geçen hayalleri yenileriyle değiştirdik. Gerçek hayatın yenilmişliklerini, küskünlüklerini, sevgisizliğini, hak yiyişini, adaletsizliğini bir çırpıda yok ediverdik... Daha güzel evlerde oturup daha lüks arabalara bindik... En güzel kadınlar ve erkeklerle sardık etrafımızı... Sonsuz bilgi ve birikim kuşandık, her türlü yeteneği tattık, her çeşit makamın aranan ismi olduk... Velhasıl, hayatımız boyunca en çok biriktirdiğimiz şey hep hayallerimiz oldu... Peki hayal kurmak bir tuzak mıydı? Neoliberal düzenin bir çeşit teselli ikramiyesi veya kapital bir sofranın artıkları mıydı? Sıfır maliyetle çuvalla satılan ve her zaman alıcı bulan bir nesne miydi? Öyle ya, sürekli biriktirdiğimiz ama bir türlü harcama şansı elde edemediğimiz başka ne var ki şu dünyada? ---------------------- Ivan ve Katarina, işte tüm bu sorularla yüzleşmek için en uygun yaşlarını yaşayan iki yalnız insan, onların adası ise domates, biber ekilebilen, kümeste tavuk yetiştirilen ama yine de mutluluk denen duyguyu ortaya çıkaracak hormonları bir türlü besleyemeyen şirin bir adaydı... Hayalleri gerçeğe dönüştürmek için gidilen ada bir sürgün yerine dönüşebilir mi? Yemyeşil ağaçlar birer hapishane parmaklığına, deniz kenarına demir atmış tekneler birer gardiyana, uçsuz bucaksız deniz sanki maviye boyanmış bir duvara, 35 yıllık evlilik ise, biriken nefreti simsiyah bir duman gibi dışarıya savuran sönmeye yüz tutmuş bir köze dönüşebilir mi? Hayatta yarım bıraktıklarınız, hiç başlayamadıklarınız, olmak isteyip de olamadıklarınız, görmek isteyip de göremedikleriniz, yaşamak isteyip de yaşayamadıklarınız, karşınızdan size el sallayarak birer birer geçip gittiğinde; hayallerde inşa edilen sarayınızın duvarları yıkılmaya başladığında, ve yine o hayallerde kurduğunuz benlikleriniz teker teker ölüp toprağa karıştığında, saçını okşadığınız sevgiliniz bir başkasının koynuna girdiğinde, olmayan servetiniz de suyunu çektiğinde, işte o ada, ateşini hayallerin harladığı bir cehenneme dönüşüveriyor değerli dostlar... İşte bu noktada, bazen şu an yaşadığımız hayatın, hayalini kurduğumuz bir hayatın ta kendisi olduğunu hissetmemiz hatta buna kendimizi inandırmamız gerekiyor belki de... Bugün yaşayan, nefes alan, sahip olabildiği kadarına sahip olan, sahip olamadıklarına gıpta etmeyen, hayatta bir şey olma sorumluluğu taşımayan, kusurlarıyla barışık, dertleriyle anlamlı, yaratıldığı haliyle mutlu, başarabildikleriyle tatminkar, kendine ve çevresine verebildiği iyilik ölçüsünde zengin bir ben, neden bir hayalin başrolünde olmasın ki? Ve son söz... Eğer bir gün o şirin mi şirin adanızda kendinizle baş başa kaldığınız gün geldiğinde, 'bu dünyada ben de varım ve varolduğum için mutluyum' demek istiyorsanız lütfen kurduğunuz hayallerin sizi hayalperest yapmasına izin vermeyin... Çünkü yanlış kurulan hayaller, ileride yaşayacağınız hayal kırıklıklarının ilk adımı olabilir... Hepinize keyifli okumalar dilerim...
Ada
AdaMeşa Selimoviç · Ketebe Yayınları · 2020170 okunma
··
1.955 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Hatice okurunun profil resmi
Kitap okumak kadar inceleme okumak da büyük bir keyif.. Hele de tadından yenmez, buram buram kalite kokan, bir tutam yaşanmışlık serpiştirilmiş, içine özenle seçilmiş kelimeler bırakılmış, tecrübeyle harmanlanmış ve duygu ateşinde pişirilmiş lezzetli bir incelemeyse eğer.. Elinize sağlık Necip bey.. Bize de afiyet şifa olsun ☺️
Necip G. okurunun profil resmi
Şimâl hanım çok teşekkür ederim. Yorumlarınız her daim motive edici oluyor benim için... Bir inceleme yazarken en büyük kaygım, onu okuyan dostlarımın harcadığı zamanı boşa almamak. Bu yüzden, yazma ilhamı veren kitaplara denk geldikçe elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bu anlamda yazdıklarınız beni ayrıca mutlu etti. Varolun... Selam ve sevgiler...
zeyneb okurunun profil resmi
Hayallerle ilgili aktarımlarınız öyle güzeldi ki bir an önce kitabı koşup alma isteği uyandı içimde. Sanırım yaşımız ve haliyle hayat üzerine tecrübelerimiz arttıkça hayal ve hedefler arasındaki o kıskacı daha gerçekçi, daha güvenli, daha korunaklı bir zemine oturtuyoruz. Insan bir yaştan sonra hayal kurarken bile tedbirli olabiliyor incinmemek için. Ve dediğiniz gibi halihazırdaki yaşantımızın zaten arzu ettiğimizin birleşim noktası olduğu kabulüyle ilerlersek de mutluluk ve huzur bizimle oluyor farkında olmadan. Kitabın içeriğini anlamak adına tam tadında bir inceleme olmuş. Teşekkür ederiz. Emeğinize sağlık.
Necip G. okurunun profil resmi
Ben çok teşekkür ederim bu güzel yorum için:) Ada'da yaşamalarına rağmen mutsuz olmayı başaran (!) yaşlı bir çift, kendi hayatları üzerine düşündükçe ben de paralel olarak kendi hayatımı sorguladım biraz ve ortaya bunlar çıktı... Sen de gerçekten harika özetlemişsin paylaşmak istediklerimi... Hayaller, umudu ve hüznü beraber taşıyor kucağında... Zaman ilerledikçe, şartlar değiştikçe ona göre payımızı alıyoruz bizler de... Tekrar teşekkür eder, keyifli okumalar dilerim Zeyneb... Sağlıcakla kal...
13 öğeden 11 ile 13 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.