“Kocakarı meselesi çok saçma! Evet, belki bir hataydı bu, ama sorun kocakarı sorunu değil! Kocakarı yalnızca bir hastalıktı… Ben onu bir an önce aşıp gelmek istedim. Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım… Yalnızca adam öldürmeyi becerebildim. Hatta, anlaşılan bunu bile beceremedim… İlke mi? Şu Razumihin denilen ahmak demin sosyalistlere niçin sövüyordu ki? Sosyalistler çalışkan adamlar… ve tüccar kafalı… ‘Genel mutluluk’ için uğraşıyorlar… Hayır, ben dünyaya bir kez geldim ve bir daha da gelmeyeceğim: ‘Genel mutluluk’ falan bekleyemem… Ben kendim için yaşamak istiyorum, yoksa hiç yaşamayayım, daha iyi… Ben yalnızca, cebimdeki rubleyi sımsıkı tutup, ‘genel mutluluk’ bekleyerek aç bir annenin önünden geçmek istemedim. ‘Genel mutluluğu kurmak için gerekli tuğlaları taşıyor ve bundan da gönül rahatlığı’ duyuyorlarmış! Hah–hah–ha! Beni unuttunuz! Ben bir kez geldim dünyaya ve yaşamak istiyorum”.
Merhamet ve mesuliyetin diğer kutbu ahlâkî kayıtsızlıktır: Ötekinin ıstırabını görmezden gelmeyi mümkün kılan bilinçli cehalet, ihtimam yokluğu ve inkâr hali. Kalbin ölümü. Ahlâkî kayıtsızlık başkasının iniltisini duymamak için kulaklarımızı tıkadığımız ve ortalıkta dönen büyük yalana hiç itiraz etmediğimiz gün başlar.
İyiler ayrı bir
Yunan yönetmen Theo Angelopoulos, çektiği Ulysses’in Bakışı adlı filmde, Balkanları sisler altında kalmış, ortak ülküsünü, büyük düşünü, yaşama sevincini yitirmiş, umutla mı hayal kırıklığıyla mı dağlara baktığı belli olmayan insanların yaşadığı bir coğrafya olarak resmetmişti. Filmin bir yerinde Saraybosna’da sisin şehre inmesini fırsat bilerek
Tahir ile Zühre meselesi
Duymuşsunuzdur Nazım’ın ‘Tahir ile Zühre Meselesi’ şiirini hatta en deli çağlarınızda bağıra bağıra birilerine okumuşsunuzdur. Ben Nazım’ı bu şiirle tanıdım ve başladım hikâyesini anlamaya…
Tahir ile Zühre aslında bu coğrafyanın hikâyesi bir Türk destanı, İranlılar ve Araplar tarafından kendi destanları gibi lanse edilse
Kitabı okurken kendinizi bir türk filminin içinde gibi hissedebilirsiniz ki dizisi yapılabilir. Tuna Kiremitçi'nin okuduğum dördüncü kitabıydı ve yine sevdim.
Arda oğlunun ölümünden sonra eşini terk edip ailesinin evine döner. Bir yıl sonra eski sevgilisinin kızıyla birlikte eşinin yanına dönüp eşiyle arasını düzeltmek ister. Ancak eşi artık bırakıp gittiği adam değildir. Hayatında başka bir kadına yer açmış olan Ali kendini dine adamıştır.
Ali ve Arda herşeyi toparlayabilecek midir yoksa tüm bağlar tamamen kopacak mıdır?
Gönül MeselesiTuna Kiremitçi · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2012538 okunma