O vakit güneş soğudu
Ve bereket toprakları terketti
Ve otlar sahralarda kurudu,
Ve balıklar denizlerde susuz kaldı.
Ve toprak ölülerini kabul etmedi,
O günden sonra.
Gece, renkleri uçmuş tüm pencerelerde
Firar Eden Yumurtalar
Bir varmış bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Develer tellal iken, pireler berber iken ben babamın külahından koca koca filler çıkarır iken bir köy varmış. O köyde pek çok kümes varmış. Amma kümeslerden biri de tam kümesmiş. İçinde ne arar isen varmış. Sevgi arayan sevgi bulmuş. Kötülük arayan kötülük bulmuş. Tavuklar,
- "Bir oda ve köşeye büzülmüş bir adam... kalın halatlardan örülü balık ağlarını andıran örümcek ağlarıyla yer yer perdelenmiş bir mekân... Dev örümcekler... Yılanlar, çıyanlar... Akrepler... Kocaman fareler... Şeytan yüzlü yarasalar... Minicik bir pencereden içeri sızan ışık hüzmesinden başka gönül çelen bir hayat püskürtüsü yok... Bu kâbus dekoru içinde, adamın yüzünde küskünlük... Şöyle bakarsan kızgınlık... Istırap, ıstırap, ıstırap... Hayata pamuk ipliği gibi bir yerden tutunmuş... Tuhaf, ama gerçek: Azimli ve kararlı... Dekorun aşıladığı ümitsizliğe inat, mahzunlukla yer değiştiren "deli" gözlerle kapıya bakıyor... Mekân kadrosundaki keyfiyetle yer değiştirmeye gelen güzeller güzeli çocuklarının ayak seslerine mi dalmış?.. Galiba... O adam benim!..
Her boş görüneni boş sanma gönül,
Ne ağır yükler var, boşun içinde.
Dışı gülen her kul hoş sanma gönül,
Gam gizlidir parlak dışın içinde.
Kiminin hayatı ah ile geçer,
Ömrü zindan olur dünyası göçer.
Kimi sarhoş vardır derdinden içer,
Kim bilir ne iş var işin içinde.
Aşk şavk verir asırlara, çağlara;
Bülbül muhabbete gider