Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedel olması mümkün mü diye düşünüyor Recep.Hele ikişer üçer günlük bedensel birlikteliklerin aşk diye tanımlandığı günümüzde... Uzun sevdalara sabrı yok insanların. Bir tatlı tebessümle yetinmekse, her baba yiğidin harcı değil! Eskilerde kalmış o platonik aşklar...
"...Analar taht verirmiş kızlarına, ama baht veremezlermiş! Öyle duymuş büyüklerinden. Garip bir şekilde, tahtın ve bahtın birbirini arayıp bulan benzer kavramlar olduğunu düşünüyor. Baba evinde değerini bilip tahtını verirsen koca evinde de bahtı açık olur kızının..."
"Ne Faslı be abi!"diyor içinden. "Ayakkabılarıma bulaşanın ne olduğunu sor önce. Mezarlık çamuru o! Bilir misin nasıldır mezarlık çamuru? Aha böyle boz renkli, sıvaşık, yapışkan... Orada yatanların ruhlarından kopan haykırışlarla ağdalaşmış. Bugün ablamı gömdüm ben. Kürek kürek Toprak attım üstüne. Canım ben yarın orada kaldı... Sen hiç ablanı gömdün mü abi?
Ayrıca aradığımız şeyden bizi alıkoyan, arayışla ilgili bir şey daha var. Sürekli dışarıya bakarsak, hedefe ulaşımızı fark etmeyebiliriz. Kendi içimizde değerli bir şey meydana geliyor olabilir fakat eğer uyumlu değilsek ve odaklanamazsak kaçırabiliriz.
O zamanlar fark etmediğim şey, acı veren bir şeye direndiğimiz zaman sıklıkla kaçınmaya çabaladığımız acının süresini uzattığımızdı. Bu şekilde yaparak sürekli acıya zaman aşımına uğratırız.
İnsanlar, değişik inançlara ve hırslarıyla ne kadar karıştırırlarsa karıştırsınlar, kana, acıya şiddete,bulaştırsınlar bu muhteşem dünyayı, yaşam bir umuttu sonuçta. Hiç bitmeyen Bir umuttu.