Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim :)
"Hala hayatta oluşumun üzüntüsünden ağlıyordum neredeyse."
Güleyim mı ağlayayım mı bilemedim!!!
İstanbul konusunda bu telgraf kampanyasından kısa bir süre sonra, 10 Şubat 1920 günü, son Osmanlı Milli Meclisi Misak-ı Milli'yi kabul etti. Bu tarihsel belge, aslında Mustafa Kemal Paşa tarafından tasarlanmış, bunun esasları Ankara'da kaleme alınmış, İstanbul'a giderken Ankara'ya uğrayan mebuslara anlatılmıştı.
Reklam
"Benden ayırdıkları parçalarımı yine benimle kaynaştırmaya çalışıyorlardı.' Bu insanoğlu tuhaf'dedim.Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim."
Ankara'da, Necatibey Caddesi'nde, telâşla, Türk Felsefe Derneği'ne doğru yürürken, gözüm, önünden geçtiğim bir kebapçının vitrinine takıldı: "Tereyağlı Mevlânâ: 1.750." Dondum kaldım. Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim. Neydi tereyağlı olan? Karşısında, bir sayı olduğuna göre, bir kebap çeşidi olsa gerekti. Mevlânâ'yı demek ancak bu biçimde anabiliyorduk. "Domates Soslu Einstein, Bol Biberli İbn-i Sînâ, Az Şekerli Nietzsche, Tavada Newton, Sarmısaklı Descartes..." Kültür, bize yemekten geçer. Mânevî kültürden söz ediyorum: Bilimden, sanattan, inanç düzenlerinden. İbn-i Arabî dolması, Yunus tatlısı yediğinizde, tasavvufun derin anlamlarını özümseyebileceğinizi düşünüyor musunuz? Yemeklere verilen adların, bilim, sanat ve kültürel derinliklerle ilişkiye geçebilmeye katkısı olabilir mi, yoksa, bir yozlaşma belirtisi midir? Gırtlağa, mideye indirgenmiş bir tinsellik (mâneviyât), tüketilmiş bir yaşam değil midir? Şiire, matematiğe, gözleme, keşif ve icatlara, gırtlak ve mide açısından nasıl yaklaşılabilir? Soru: Mevlânâ tereyağlı mıdır? Değilse nelidir? Elbette böyle bir soruya isyan ediyor insan: "Einstein kaşarsız yenmez" diye çığlık atası geliyor. Neden ama neden düşünmek yerine zıkkımlanmayı mârifet bilen bir kültür hâline geldik?
Sayfa 81 - RUHUN UFUKLARI, Tereyağlı MevlânâKitabı okudu