Annem ve babam, bana karşı hiçbir zaman, o sevgi dolu ve ilgili anne babalar gibi olmadılar. O yüzden ben de küçüklüğümden beri kendimi, rengârenk hayaller kurarak mutlu etmeyi öğrendim. En sevdiğim hayalin rengi ise beyazdı. Beyaz bir gelinlik... Beyaz, mutluluğun, aşkın ve bir gün kendi yuvamı kurabileceğimin müjdecisiydi. Bu evde kavuşamadığım huzura, kendi kurduğum yuvada sahip olacağıma gerçekten inanarak büyümüştüm. Oysa şimdi ailem, bu hayalimi de elimden almıştı.Benimle hiçbir ilgisi olmayan bir olaydan dolayı, hiç tanımadığım ve civardaki herkesin Deli diye bildiği bir adamla evlenmek zorundaydım. Tüm ilçede deli diye tanınan bir adam: Emre. Aradığı şefkati ailesinden bile görememiş, tek hayali bir gün sevdiği adamla evlenmek olan bir genç kız: Elif. Ve zoraki bir evlilik. Kimsenin bilmediği bir psikolojik sorunla boğuşan Emre ve Emre'yi tanıdıkça ona karşı anlayamadığı bir şekilde merhamet duymaya başlayan Elif, gerçek bir aile olabilecek miydi? Emre tekrar delirmeseydi; belki…
Birini sevmek aşkı mümkün kılmaz bazen.
Çünkü, asla birlikte olamayacak insanlar vardır.
Evet...
İnanması çok zor gelse de, bazen birbirini seven insanlar, sadece hayatta durdukları yer yüzünden birlikte olamazlar.
Aşkın en zorlu sınavı da onları bekler zaten.
Bu sınavı verip veremeyecekleri sevgilerinin büyüklüğüne bağlıdır.İşte bu sınavdan geçen Sina ve Deniz yaşadıkları kötü günleri geride bırakmışlardır.
Sina, Deniz'in biricik aşkıdır; şurimşine'sidir.
Ancak hayatları, Deniz'in köklerini besleyen Karadeniz'in suları gibi dalgalıdır.
Fırtına peşlerini bırakmıyordur. Aşkları bir kez daha sınanacaktır; üstelik bu defa, daha zor bir sınavla.
"Kafandaki dedi değil içindeki sesi dinle." diyerek elini kalbimin üzerine koydu. "Kafandaki ses memnunken gönlün rahat mı? Unutma, ruhun daha düştüğünde kafandan geçenler değil, gönlünden geçenler seni feraha ulaştırır. Gerçek sen burada; vicdanında saklı..."