yalnız olmak..
Kendimle ilgili olarak düşündüğüm her şey, daha ben onu düşündüğüm anda gerçekliğini yitiriyor, kendimle ilgili gerçeğin ne olduğunu kendim de anlayamıyorum. Sevgililerim, dostlarım, arkadaşlarım var, ama ben kendimi yalnız hissediyorum, sonra bu yalnızlık yetmiyor, daha da yalnız olmak istiyorum ve daha yalnız kaldığım an yalnızlıktan sıkılıyorum. Her şey gibi yalnızlığı da uzaktan seviyorum galiba. İnsanlara hiçbir zaman tam anlamıyla yaklaşamıyorum, en yakınımda oldukları zamanlar bile gene de benden uzaktalar, üstelik bu benim suçum, onları uzak tutan benim, ama bu neyi değiştirir, benden uzaklar ya.
Temel parçaları bakımından, bugünkü elektrik ampulü Edison'un 1879'da icat ettigine cok benzer. Camdan bir ampul ve içinden elektrik akımı geçirildiğinde akkor haline gelen ince bir filamandan oluşur. Ancak birkaç temel fark vardır. Edison karbondan yapılmış bir filaman kullanmıştı. Günümüz ampullerinde ise tungsten adı verilen bir metal kullanılmaktadır. ilgingtir ki, Edison da lambası için en uygun filaman malzemesini bulmaya çalışırken tungsten elementiyle de deney yapmıştı. Maalesef tungsten son derece sert bir elementtir; o zamanlar Edison'un elindeki aletlerle tungsteni şekillendirmesi çok zordu. Tungsteni metal kalplarindan (metalleri sekillendirmek ve kesmek için kullanılan özel aygıtlardan) çekip ince bir tel haline getirme yöntemi ancak 1900'lerin başlarında geliştirildi.
Sayfa 82 - TübitakKitabı okudu
Reklam
( ALINTI ) ANTAKYA SADECE YIKILDI... YOK OLMADI... “Antakya yıkıldı, yok oldu” yorumlarına cevaben yazıyorum bu yazıyı… 18 yıldır Antakya’da yaşayan bir Antakya gelini olarak. Konuya geçmeden önce Antakya neresidir? Hatay neresidir? Basın mensubu arkadaşlarım da dahil, TV’lerde yayına katılan birçok kişinin bu ayrımı hâlâ yapamıyor olduğunu
Albert Einstein 'dan harika bir alıntı
Bilim tapınağında birçok konak vardır, orada oturanlar da, onları oraya getiren güdüler de çeşit çeşittir. Birçoğu bilime, üstün entelektüel güçlerinin keyfini çıkarmak için gelirler; parlak deneyimler ve ihtiraslarına doyum aradıkları, kendilerine özel bir spor gözüyle bakarlar bilime. Başka birçok kişi ise beyinlerinin ürünlerini salt faydacı amaçlarla bu altara sunmak için gelirler bu tapınağa. Tanrının bir meleği gelip de bu iki kategoriye ait kişileri dışarı atsaydı tapınak büyük ölçüde boşalır, ama gene de içeride bugünden ve geçmişten bazı adamlar kalırdı. Orada kovduğumuz tiplerden başka tip,olmasaydı, içinde sürüngenlerden başka bir şey bulunmayan bir orman olmayacağı gibi, tapınak diye bir şey de olmazdı. Meleğin onayladığı kişilerse... biraz garip, iletişimsiz, gerçekte birbirlerine, kovulanlardan daha az benzeyen, yalnız tiplerdir. Onları bu tapınağa getiren şeyin ne olduğu sorusuna... bir tek yanıt verilemez.... günlük yaşamın acı veren kabalığından ve umutsuz kasvetinden, kendi değişken arzularının prangasından kaçmak. iyi huylu bir insan, kendini hapseden gürültülü çevreden, gözlerin hala temiz kalmış hava içinde özgürce gezindiği ve sonsuza dek kalmak üzere oluşmuş biçimleri sevecenlikle izlediği yüksek dağların sessizliğine kaçmayı özler...
İnsanların dıştaki benzerlikleri içlerinde husumetler doğuruyor. Yaşamak için her insan tekinin diğerine günden güne muhtaç oluşu, birinin ötekine dikkatlice ve şefkatle eğilmesine engel oluyor.
Yılbaşı Kutlamalarına Dair Bir Kaç Hatırlatma..
.. Hakikatte bir topluluğun bayramlarının kutlanması, onların taklit edilmesi ve onlara benzeme anlamına gelir. Nebi (ﷺ) şöyle buyurur: “Kim bir topluluğa benzerse o da onlardandır.” (Ebû Davud) Hadisle ilgili olarak Şeyhu'l-İslâm İbn Teymiyye (رَحِمَہُ اللّہُ) şöyle demektedir: “Bu hadisin zahiri, her ne kadar onlara benzeyenin küfrünü
Reklam
236 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.