Korku, bir burjuva kadınının kocasını aldatması ve bundan dolayı da hep bir korku içinde yaşamasını konu alıyor. Açıkçası son sayfalara doğru pek etkilenmemiştim. Fakat Zweig yine ustalığını konuşturmuş. Kitaptaki konu günümüzde de olmuyor değil. Genelde de hep önyargılı bakıyoruz. Her şeyi önüne gelen, çocuklarına dadı tarafından bakılan, her şeyi alabilen bir kadın profilini izlerken bir yandan da sevgiyi yıllar öncesinden unutmuş, çocuklarına bile uzak kalmış, içine kapalı bir kadını da izliyoruz. Âşığıyla birlikte olan bu burjuva kadını aslında genç kızlığındaki bir sıcaklığı özlemliyor. Sıkılmış o pahalı tekdüze hayatından. Fakat ortaya çıkan bir şantajcı ile de içini büyük bir korku kaplıyor. Bu korku gitgide içinde bir kansere dönüşüyor. Yazar bu novella ile bazı gerçeklere değiniyor. Evliliğin hayatımızdaki yerinin öneminden bahsediyor. Özellikle evli çiftler bu kitabı okumalı. Sonlara doğru yapılan o hareket gerçekten güzeldi, takdir ettim. İşte bu dedim, böyle olmalıydı zaten dedim. Hakikaten hikayenin sonu zekice planlanmış. Büyük bir erdem gözlemledim. Çok büyük bir şefkate şahit oldum. Ben olsam böyle mi davranırdım acaba dedim kendi kendime. Kaldı ki Zweig bizleri de bu imtihana tabi tutuyor. Siz olsanız ne yapardınız?