Kuyucaklı Yusuf Ege’de geçen öksüz ve yetim kalan Yusuf’un hikayesi. Sabahattin Ali’nin toplumcu gerçekçilik akımı ile kaleme aldığı eserde yüze çarpan taşranın o sert tokadını kahramanla beraber siz de yiyorsunuz. Herşeyin müspet olduğu bir ortamda, sevdiği kızın da onu sevdiği, ailenin rızasının olduğu bir durumda, aile olduktan sonra da insanı sevdiğinden koparabilirler mi? Yusuf’u kopardılar. Ben de yumruğumu sıka sıka okudum tüm bu olanları. Kitapta Sabahattin Ali’nin ana karakterlerinde bulunan o anlam arayışı ve iç hesaplaşmalar var. Toplumun gerçek yüzüne, memuriyetin içindeki boşluğa, devletin sözde yetki verdiği makamların nasıl klişeler altında ezildiğini, ezilmemek için direnenlerin ise o dirençlerinin ne denli sert kırıldığını görerek o çaresizliği iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Bunun yanında tertemiz ve acı bir aşk hikayesi var. Acı sonları sevmiyorum ama Sabahattin Ali öyle özenli kaleme almış ki hissettikleriniz bu derin üzüntüye bile değiyor. Kitaptan sonra filmini de izledim. 1985 yapımı olan film bir okur için çok tatmin etmiyor tabi ama yine de o dönemin şartları için başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Salahattin bey, Yusuf ve Muazzez karakterleri güzel canlandırılmış. Kitap tabi ki daha derin ve filmden çok daha hisli. İçimizdeki Şeytan’dan sonra bu romanı okudum. Bir yandan seviniyorum bir yandan da genç yaşta ölen Sabahattin Ali’nin kitapları bitecek diye üzülüyorum. Ama kendimi yavaşlatamadan devam edeceğim sanırım. Yazarımızın kalemine sağlık diyor, karşısında önümü ilikliyorum :)