"Daha çok anlat” dedim.
“Hoşuna gidiyor mu?”
“Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”
“Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”
“Gider gibi yaparız."
Ben de seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre giderdim Zeze... Benzin derdimiz de olmazdı.. Hatta daha çok gidebilmek için yeni yollar bile icat edebilirdim.. Ama bu kadar derin konuşma çocuk! Nasıl da sözlerin yakalıyor ruhumdan..
Kitaplığımın baş kitabı.. Rehberim olan bir kitap oldu Şeker Portakalı... Bir çocuktan bahsedildiği için çocuklara yazılmış bir kitap olarak algılamayın. Bu kitap aksine bizler için, yetişkinler için yazılmış bir kitap.
Kitap, fakir bir aile çocuğu olan Zeze'yi anlatıyor. Vasconcelos'a göre "Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü"dür.
Tam on iki günde yazdığı bu romanı "Yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını" söyler. Yirmi yıldan fazla bir süredir ben de seni yüreğimde taşımışım meğer.. Okumaya geç kaldığım kitabı'mm.
Zeze' yi çok uzakta aramayın arkadaşlar, yetimhanelere gidin, dışarıdaki sokak çocuklarına bakın, zezeler her yerde...
Bir zamanlar biz de zezeydik.. Bu yüzden böyle sert kavrıyor ruhumuzu minik elleriyle...
"Acı, insanın yüreğini parçalayan ve sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi."